Buyurun şimdi okumaya…
Onuncusu yapılan Türkçe Olimpiyatları bu yıl hem daha geniş katılımlı hem de yankısı daha güçlü oldu. Dünyanın her yerinde bulunan Türk Okulları öğrencisi yabancı çocukların, gençlerin bizim yozlaştırmada sınır tanımadığımız Türkçemizi konuşmaları, konuşmaktan öte götürerek çeşitli sanat dallarında icra-i sanat eylemeleri müthişti. Hangi düşünceden olursak olalım karşımızda bizim dilimizi mükemmelce kullanan yabancı çocukları görmek tüyleri diken diken eden bir gurur vesilesidir.
Olimpiyatların her safhasında çeşitli fırsatlarla gurbette olan Fethullah Gülene çağrı da haliyle haber oldu kamuoyuna. Lakin final gecesi Başbakan Erdoğanın daveti milyonların gönlünden geçirdiği bir isteği belki de resmileştirdi…
Fethullah Gülen Hocanın Türkiyeye dönüp dönmeyeceğine dair kararı sadece kendisine aittir ki, o da olimpiyatlar sırasındaki tüm davetlere bir kerede cevap verdi.
Hocanın cevabı medyaya girmeden Hürriyet Gazetesi yazarı sevgili Yılmaz Özdil bir yazı kaleme aldı ve İzmirli gazetecilerin Hocayı ziyaret ettiklerine dem vurdu.
Okumuşunuzdur diye üzerinde durmayacağım.
Yılmaz Özdil gibi bir kalem ustasıyla asla tartışmaya girmem. Girmem ama ikidir dikkatimi çekiyor İzmir basınına karşı oldukça acımasızca vuruyor. İmalar yapıyor ve İzmirdeki tüm gazetecileri ne yazık ki aynı potanın içine sokmaya çalışıyor.
Burada Özdilin İzmirde kaynakları olduğunu ve o kaynakların doğru bilgilendirme yapmadığını sanıyorum. Özdilin tüm yazılarını okuyan ve beğenmeye devam edecek bir İZMİRLİ gazeteci olarak inşallah günün birinde karşılaşırım ve ben de İzmir basınını anlatırım.
İzmirden sayısını tam bilmediğim ve ilgilenmediğim meslektaşların ABD ziyaretini hatta Hocayla görüşmelerini ben de biliyordum. Neden yazmadıklarını ise inanın merak etmedim. Çünkü Hocayı ziyaret eden ne ilk ne de son gazeteciler İzmirli gazeteciler.
Kabul etsek de etmesek de bugün Türkiyede hatta dünyada Fethullah Gülenin milyonlarca gönül dostu var. Bir yanda Fethullah Gülenin gönül dostları diğer yanda da Fethullah Gülen karşıtları…
Şu anda manzara-i umumiye bu mudur?
Evet budur!
Karşıtlar bu gönüllülerin yargıdan medyaya, ticaretten eğitime, sağlığa her kesimde üstünlük elde ettiğini ve bunun Türkiyenin geleceğini tehdit altına aldığını savunur…
Fethullah Gülen gönüllüleri ise yaptıklarının inançlarının gereği olan insana HİZMET olduğunu her fırsatta dillendirir, yazar, söyler…
İnanırız ya da inanmayız bu böyledir…
Peki bunca yıldır Fethullah Gülenin gönül dostları okullar, televizyonlar, dergiler, gazeteler, hastaneler, dersaneler, üniversiteler, yardımlaşma teşkilatları, fabrikalar kurarken Fethullah Gülen karşıtları ne yaptı?
Türkiyede sapla saman öyle bir karıştırılıyor ki, artık gazetecilik mesleğinin tüm olmazsa olmazları da ayaklar altında. Lakin mesleğin ayaklar altında olmasının nedeni gazetecilerden çok onların gazeteci olmayan patronlarının rant ilişkileri. Bugün Yılmaz Özdilin yazdığı gazetenin patronajının yıllar içinde nasıl değişim gösterdiğini, yine Yılmaz Özdilin bir zamanlar patronu olan Cem Uzanın nereden nereye savrulduğunu sanırım hepimiz hatırlıyoruz.
Lakin ne olursa olsun gazetecinin taraf olamayacağı olsa da insanlık tarafında olması gerektiği gerçeği değişmez, değişemez.
Eğer sadece İzmir medyası üzerinden tartışacaksak o vakit kimse kusura bakmasın en fazla konuşması ve hak iddia etmesi gerekenlerden biriyim.
Türkiyede Fethullah Gülen gerçeğine sadece tu kaka diyerek ne olabiliyor?
Eğer bu gerçeğin karşısına somut ve birlik içinde bir güç çıkamıyorsa bunun nedeni nedir?
Eğer Gülen karşıtları demokrasinin, çağdaşlığın, bilimin temsilcileriyse benim kellem 2006da kimler tarafından alındı? İzmirde izlenen bir program sahibiyken kimler programın sponsor ve reklam almasını engelledi, engelliyor?
İzmirde Belediye arsenik meselesiyle uğraşırken gencecik bir Yamanlar Lisesi mezunu ta ABDden imdada yetişmedi mi?
Türkçe Olimpiyatlarının İzmirdeki en büyük destekçilerinden biri İzmir Büyükşehir Belediyesi değil mi?
43 yaşımdayım…
Kendimi bildim bileli neye inandıysam hala inanmaya devam edeceğim. Bağımsızlıktan, birliktelikten, Türkün yüce ideallerinden yana oldum. Milli Mücadele mucizesine inandım, çok partili hayatın sadece yeni saltanatlar icat ettiğini gördüm. Siyasetçilerin seçildikten sonra kendilerini seçenlere karşı nasıl zalimce davrandıklarını gazetecilik yaptığım son 20 yılda her genel ve yerel iktidarda şahit oldum…
Kendini devrimci, Atatürkçü, Cumhuriyetçi görenlerin nasıl kibir ve bencillik içinde olduklarına, nasıl zalimce hareketlere giriştiklerine, nasıl zamane dönekleri gibi davrandıklarını hep yaşadım…
Gazeteci olarak kellem genellikle kendi basın özgürlüğünden yana olanlarca alındı…
Türkiyede Milli Mücadeleden sonra yaşanan kimi esrarengiz süreçler hep bir takım üstünlerin, ritüelcilerin, Avrupa özentili çakma tapınakçıların türemesine neden oldu.
Kendi dilinden, dininden, kökeninden, ailesinden, dedesinden, tarihinden utanan kuşaklar yetişmedi mi yıllarca?
Köylerde özellikle Köy Enstitüleri kapatılıp kırsaldaki insanlarımız zalim ağaların, beylerin insafına sokulmadı mı cafcaflı Cumhuriyet hükümetlerince?
Bulunduğum yerden saygısızlık da yapmadan hem kıskanıyorum Gülen hareketini hem de ona karşı olanlara Siz neden birlik olamadınız? diye öfkeleniyorum.
Ve gazeteci olmak…
Herkesle konuşur gazeteci…
Benimde elime fırsat geçse ben de gidip konuşmak ve duyduklarımı yazmak isterim. Çünkü Fethullah Gülenden duymak istediğim pek çok sorunun yanıtı var.
Gazetecinin ideolojisi olmaz mı? Olur elbet. Bugüne kadar kaç gazeteci Hocayla konuştu? Bilmiyorum.
Peki Yılmaz Özdil konuşmaz mıydı karşılaşsaydı?
Ama gazetecilerin Hocayla konuşmalarından ne sonuç çıkarılabilir ki?
Fethullah Gülenle konuşarak Fethullah gönüllüsü mü olunuyor?
Hemen yafta, damga vurulmasının acaba başka bir nedeni mi var, yoksa onunla konuşanların çoğalması Türkiyedeki bazı beyaz eldivenlileri mi rahatsız ediyor?
Hocanın gönül dostlarıyla ben de 2009da Bosna Herseke gittim. Ne oldu? Hocacı mı oldum?
O ziyarette sordum, tartıştım, karşı çıktım, ama bilgilendim…
Hatırlıyorum da o ziyaretten sonra neler denmişti benim için? İğrenç iftiralar. Kıskançlık ve haset kokan söylemler. Güldüm geçtim… Kendimi de tanıyorum, Allahı da…
Bir yıldır Kanal 35 Televziyonundayım…
Neler söylendi, neler söyleniyor…
Haftaiçi her sabah özgürce gündemi tartışıyorum. Aksini iddia edenin de alnını karışlarım. Saçma sapan ön yargılarla neden sürekli yargısız infaz?
Hatta ilkokul beşinci sınıftan beri fırsat ve zaman buldukça gittiğim Cuma namazı bile sorun oldu yahu, bu ne çirkinliktir, söyleyin bana!
Yılmaz Özdil ve onun gibi düşünenler gazetecilerin ziyaretlerinden acayip sonuçlar çıkarmaya uğraşacağına, Hocanın samimiyetini istismar ederek aslında ona inanmadığı halde inanıyormuş gibi yapıp zalimliğe heveslenenler var mı diye araştırmalı!
Ama ısrarla ve belki de hala salakça gazeteci kalmaya uğraşıyorum.
Onlardan değilim ve olamam da…
Onların mağdur ettiği, aylığını ödeyemediği diye okuldan attığı bir öğrenci duymadım ama ortalarda En Atatürkçü okul biziz diye dolanıp aylığı ödenmeyen öğrencilere hayatı dar eden okullar biliyorum!
Bu yazıyı yazmak zorunda hissettim kendimi.
Birileri sürekli ötekileştirme operasyonu peşinde.
Ben bu iğrençliğe ortak olmam, olmayacağım. Gerekirse kalem kıracağım, ki sanırım vakit o vakte yakın!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.