İzmir’i “çantada keklik” gören CHP dışındaki bütün partiler, Ege’nin incisine büyük önem veriyor.
Nitekim “İzmir’i istiyorum” diyen Başbakan R. Tayyip Erdoğan, İzmir’i ele geçirmek için bütün olanakları seferber ediyor.
Erdoğan,
kendisine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandıran ve ardından başbakanlık yolunu açan reklamcı danışmanı Erol Olçak’ı İzmir’e göndererek bu kente verdiği önemi gösteriyor. Çünkü nasıl olsa “Ankara ve İstanbul benim” diyor. AKP adayları harıl harıl çalışırken. “İzmir kalesini kaptırmayacağız” diyen CHP’liler ise daha iç sorunları ile boğuşuyor.
Henüz daha adaylarını bile belirleyemedi.
CHP, İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Aziz Kocaoğlu’nu bile sessiz sedasız bir şekilde önce partinin internet sitesinde duyurdu.
Oysa…
Genel Başkan Deniz Baykal, Ankara, İzmit, Mersin, Bursa ve Trabzon büyükşehir belediye başkan adaylarını bizzat o kentlerde açıklamadı mı?
Ama… İzmirlilerin ‘açıkla açıkla’ şeklindeki tezahuratları duymazdan gelindi ve partinin web sitesinde aralarında CHP’nin kazanma olasılığı sıfır olan kentlerle aynı kefeye konularak duyuruldu.
Tepki üzerine Baykal, parti genel merkezinde aralarında Ankara, İstanbul ve Adana’nın da bulunduğu büyükşehir belediye başkan adayları ile birlikte Kocaoğlu’nun ismini resmen açıkladı.
Neyse…
Seçim takvimi işliyor.
AKP’liler çalışıyor.
CHP’liler daha yeni başlayacak.
Halbuki…
Atı alan Üsküdar’a yaklaştı bile…
Böyle giderse Üsküdar’ı da geçecek gibi görünüyor.
Şunun şurasında iki ay sonra sandık başına gideceğiz.
Ve 30 Mart sabahı da “ak koyun, kara koyun” belli olacak.
Alınacak seçim sonuçlarına göre de başta İzmir olmak üzere Türkiye’de “Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.”
***
Yeterki; düşmeye görün!
ATALARIMIZ boşuna dememiş; “Düşenin dostu olmaz” diye…
İnsanların iyi gününde, mutlu ve sağlıklı dönemde ortada gözükmek, destek vermek önemli değil. Önemli olan insanların kötü ve zor gününde yanında olmak…
Zirvedeyken, güçlüyken, belli bir makamda ve koltukta otururken sizi arayan çok olur. Telefonların, ziyaretlerin ve isteklerin ardı arkası kesilmez…
Ama zirveden düştüğünüz zaman, sahip olduğunuz makam veya mevkiden ayrılınca sizi kimse aramaz, ziyaret etmez. Daha önce etrafınızda pervane gibi dönenler, bugün yolunu değiştirir…
Çünkü…
Kişisel çıkarlar, toplumsal çıkarların önüne geçmeye başladı.
Kısa yoldan şöhret olup, köşe dönmek isteniyor. Bunun için de her yol mübah sayılıyor.
Şakşakçılık, yağcılık ve yalakalık en geçerli meslek haline geldi!
Daha düne kadar küfür ettiği kişiye yalakalık yapanlar bugün el üstünde tutuluyor.
Yağdanlıklar, el etek öpenler, dalkavuklar, fırıldaklar baş köşeye oturtuluyor.
Yıllardır onuruyla, namusuyla yaşayan, ilkeli ve dürüst insanlar geri plana atılıyor.
Onurlar adeta paspas gibi çiğneniyor.
İnsanlar küstürülüyor.
Tam bir çürümüşlük ve yozlaşmanın hüküm sürdüğü toplum oluyoruz.
Toplumdaki bu yozlaşma, insanlar gibi kurumları da etkiliyor. Bu kurumların başında da demokrasilerin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partiler geliyor. İktidar olduğu dönemlerde rağbet gören, insanlarla dolup taşan kimi siyasi partiler, güçsüzleşince aday bile bulamıyor.
Tıpkı DSP, DP ve ANAVATAN gibi…
Bu partilerin iyi gününde kapısını aşındıranlar, çıkar bulanlar, ceplerini dolduranlar nedense bugün adını bile ağızlarına almıyorlar.
Bir döneme damgasını vuran ANAVATAN, bazı illerde örgüt kuramaz, aday bile bulamaz oldu.
Çünkü…
Güç bugün bu iki partide.
Bugün bu partilerde ekmek ve menfaat var.
Daha önce diğer partilerde iş takibi yapanlar, çıkar kollayanlar, ceplerini dolduranlar bugün kendilerine yeni kapı buldu.
Partilerini bırakıp AKP ve CHP’ye hücum edenler, bu iki parti gözden düşünce ne yapacaklar diye merak ediyorsanız hemen söyleyeyim.
Daha önce bulundukları partilerde ne yaptılarsa aynısı yaparlar.
Yani…
Terkedip gidenler arasında yer alırlar ve kendilerine yeni bir parti bulurlar.
Eğer toplumda; onursuzların değil onurluların, namussuzların değil namusluların egemen olmasını istiyorsak, üzerimize düşeni yapmalıyız.
Ve; İsmet Paşa’nın dediği gibi “Namuslular da namussuzlar kadar cesur olmalı.”
***
Başkan Bulut, artık koltuğu unut!
ESKİ ANAVATAN’lı milletvekili, eski DSP’li belediye başkanı, eski GP’li belediye başkan adayı Cengiz Bulut’un isminin başına yakında eski AKP’li belediye başkan aday adayı sıfatı eklenirse hiç şaşırmayın.
1983 yılından beri hemen her seçim ya belediye başkanlığına ya da milletvekilliğine aday olan Bulut, bir kazandı, bir kaybetti…
Son seçimde de kaybeten “Benim kaderim papatya falı gibi” diyor. Ama…
Bu seçimde AKP’den adaylığa soyundu ve kaybetti.
Yani…
Milletvekilliği, belediye başkanlığı, belediye başkan adaylığı ve sonunda aday adaylığı…
AKP’lilerce kandırıldığını savunan ve her fırsatta kendisini siyasetin Hakan Şükür’ü olarak tanımlayan, sevgili Bulut’a bir tavsiyem var: “Eğer Bornova’da kazandığınız itibarı kaybetmek istemiyorsanız, jübilenizi yapın ve ‘artık benden bu kadar’ deyin. Daha fazla yıpranmayın.”
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.