Konuya ilçe tarihi yazımlarından örnek vererek başlayalım. Çünkü 4 milyonluk kente dair tarih yazımında bilimsel hata bile diyemeyeceğim basitlikte hatalar yapılıyorsa varın ilçe tarihi yazımlarında neler var siz düşünün artık.
İzmir, tanıtımlar(ın)da “üniversiteler kenti” olarak tanıtılıyor. Ama tarihini yazılı olarak ortaya koymaktan aciz bir kent! Toplumlar ve dolayısıyla kentler kendine dair bilgi ürettikleri sürece saygı görürler. Siz kendinize dair bilgi üretemeyeceksiniz ama başkasına kendinizi tanıtma içinde olacaksınız.
Geçenlerde “İzmir Kalkınma Ajansı, İzmir’in renkleri konusunda anket çalışması yaptı” diye bir haber yayınlandı. Anketten İzmir’in rengi “mavi” olarak çıkmış. Güldüm tabii. İzmir’in mavi renginin kökenleri deniz ve gökyüzüdür. Burada Türkler yaşamasa da bu renkler orada olacaktır. Önemli olan kentlilerin bu kente ne katarak rengini belirlediği değil midir?
Örneğin, Osmanlı Dönemi’nde bu kentin rengi “İzmir kırmızısı” olarak anılırdı ve bu renkte üretilen ürünler hala dünya literatüründe “İzmir kırmızısı” olarak anılmaktadır. Henüz Frenk Mahallesi’nin bugünkü Vasıf Çınar Bulvarı’nın ötesine geçemediği zamanlardır. Yaklaşık olarak buralarda Kemer Çayı’nın (Melez) kollarından biri akmaktadır. Bu derenin sağı solu boyahanelerle doludur ve dere adını bu boyahanelerden alarak Boyacı Deresi olarak anılmaktadır. İşte bu boyahanelerde İzmirli boyacılar dünyaca ünlenecek “İzmir Kırmızısı”nı ipliklere ve kumaşlara uygulamaktaydılar.
Neyse, bunlar geçmişte kalmış şeyler… Kime ne?.. Bu kentte kente dair bir kitabı yayınlamak için bile sıkı bir torpile gereksinim vardır. Kentin tarihinden kime ne ki?
İlçe tarihleri yazımına dönecek olursak; örnekler çarpıcı olacak onun için oturduğunuz yerde sıkı durmanızı tavsiye ederim.
Urla ile başlayalım:
“Türklerin Ege Denizi’ne ve İzmir’e ulaşması 1080’li yıllarda Çaka Bey tarafından gerçekleştirilmiştir. İzmir artık bir Bizans şehri değil bir Türk şehri olmuştur. Çaka Bey Türkler’in ilk donanmasını da kurmuştur.”
Türkler’in Çaka Bey ile beraber İzmir’e geldiğine dair bilgi nerede yer almaktadır.(?) Türkler henüz Doğu Anadolu’da ve İç Anadolu’da vardırlar ama Batı Anadolu’da yokturlar, hele hele İzmir’in bu dönemde bir Türk şehri olduğu hiçbir kayıtta yoktur.
Devam:
“Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından kurulmuştur. 1330 yıllarında İzmir ve Urla’yı topraklarına katmıştır. Bu Aydınoğlu Umur Bey ve İbrahim Bahadır Bey tarafından gerçekleştirilmiştir.”
Gelin bu cümlenin içinden çıkmaya çalışalım. İzmir ve çevresi 1317 yılında Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından gerçekleştirilmiştir 1330da ve oğlu Umur Bey tarafından değil. Umur Bey babasının ölümünden sonra beyliğin başına geçmiş ve beylik merkezini Birgi’den İzmir’e taşımıştır.
Devam:
“18 Mayıs 1919 tarihinde Yunanlılar İzmir’e girerek Urla’yı da işgal etmişlerdir.”
“Ya sabır” diyerek; İzmir’in işgal tarihini herhalde ilkokul öğrencileri bile biliyordur!
Devam:
“…Bu dağın İzmir Körfezi kıyısına inen dik yamaçları üzerine İzmir’in siluetine özellik veren tepeler yükselir: Çatal dağ, batı haritalarında «Üçkızkardeş» ve «İki kardeş» gibi adlar bu bakımdan anlam taşır.”
“Ya sabır” demeye devam; Çataldağ değil, Çatalkaya. Batı haritalarında (ne demekse!) İki Kardeş (veya due Fratelli) Çatalkaya’dır. Üç kızkardeş olarak anılan tepeler ise, Teleferik tepeleri ve yanındaki daha küçük olan üç tepedir.
Narlıdere’den:
“Narlıdere ilçesinin Akkoyunlu Devletinin yıkılmasından sonra Safevi baskısı ile Horasandan gelerek Ege’nin çeşitli bölgelerine yerleşen Türkmen boyları ve tahtacılar tarafından yaklaşık 150 yıl önce bugünkü Narlı Mahallesi sınırları içinde bulunan Yukarıköy’de kurulduğu söylenmektedir.”
Safevi Devleti’nin tarih sahnesinden çekilişi zaten 18. yy’ın ilk yarısıdır. Herhalde Tahtacılar 100 yıl daha bekledikten sonra Safevi baskısını hissedip göç ettiler!!!
Buca’dan:
“…Yakın tarihimizde gayrimüslim nüfusun ve Levanten adıyla anılan kesimin egemen sosyal sınıf halinde etkinlik kazanması Osmanlı yönetiminin ilk dönemlerdeki politikasına uzanır.”
“…İzmir’e gelip iş tutan ve yerleşen İngiliz, Fransız, Hollandalı, İtalyan ve diğer Levanten ailelerden meydana gelen toplum, Buca’da bir ortak kültür oluşturmuştur.”
Öyle ya bu insanlar hep Levanten olarak anılırlardı(!) ve İtalyan Devleti de Roma İmparatorluğu’ndan hemen sonra kurulmuştu zaten!!!
Gaziemir’den:
“Osmanlı Döneminde ise 14. yüzyılın ilk yarısından itibaren bilgilere ulaşabiliyoruz.”
14. yüzyıl başları demek; 1300’lü yılların başıdır. Osmanlı İzmir’e ilk defa 1390 yılında Yıldırım Bayezıd zamanında gelmiştir. Demek Osmanlılar gelmeden önce İzmir ve Seydiköy ile ilgili kayıt tutmaya başlamışlar!
Gaziemir’den devam:
“Haçlı savaşları esnasında başlayan savaşlar ve 1402 yılında Timur’un İzmir’e girmeden önce Seydiköy ovasında Aydınoğlu ile Timur arasında müthiş çarpışmalar olur.”
Breh breh breh! (Yukarı) Şehir Osmanlı’nın elinde. Osmanlı Ankara’da bozguna uğramış. Ama Aydınoğlu müthiş çarpışmalar yapıyor Timur ordusuna karşı ve sonra Timur her iki şehri (Osmanlı İzmiri ve aşağıdaki Gavur İzmiri) alarak “müthiş çarpıştığı” Aydınoğullarına bırakıyor. Ne diyelim oluyormuş demek ki…
Devam:
“19. yüzyılda nüfusun 30.000 ne yaklaştığını o tarihlerde, bazı batılı yazarlar Türk ve Rum nüfusunu 60 biner olarak gösterirler 1830 yıllarında Anadolu’dan başlayan Rum göçü nedeniyle İzmir de Rum nüfusu 100 bine Seydiköy de 8 bine ulaştığı kayıtlarda vardır.”
İzmir’in nüfusu 1688 depreminden önce 60 bin civarında depremden sonraysa 30 bin civarındadır. 19. yy’da kentin nüfusu zaten 100 bin civarındadır. 1830’larda kente 100 bin Rum nüfusu gelince (demek ki) kentte hiç Türk kalmamış oluyor o zaman!!!
Devam:
“1835 te İzmir körfezine akan Gediz nehrinin mecrası değiştirilecektir.”
Gediz’in yatağının değiştirilme tarihi 1886’dır. Ama bizim bilmediğimiz ve bu metinden öğrendiğimiz, yatağın daha önce de değiştirilmiş olduğu oluyor böylece!!! Ne diyelim ki…
Gaziemir tarihiyle ilgili web sayfasındaki metinler böyle bir inceleme için gerçek bir hazine…
Gelelim bu konudaki “şahika”ya: Güzelbahçe
Girizgah:
“Güzelbahçe’nin tarihi M.Ö.VII. yüzyıla dayanmaktadır. Bu dönemde bölgemizi Dor Kalesi işgal etmiş ve buraya “Klonamiye” adında bir şehir kurmuştur.”
Bölgemizi “DOR KALESİ” işgal etmiş haberimiz olmadan ve tarihte bilmediğimiz KLONAMİYE kentini kuruvermişler. Herhalde Türkçe de biliyorlarmış!!!
“Şahika”ya devam:
“16. yüzyılda, Kağızmanlı Türkler, İzmir’e ve oradan da denizli takip ederek, bugünkü Güzelbahçe – Buladanaltı mevkiine yerleşmişlerdir. Burada, Rumların hâkimiyetinde bulunan, Klazomen Beyliği’nin yönetimi altında yaşamışlardır. Yerleşmeye karar verdikleri bölge orman olduğundan, insan gücüyle tarıma elverişli araziler açmışlardır.”
Denizi takip ederek geliyorlar ya; herhalde Mithat Paşa’nın 19. yüzyılda “Urla şosesi”ni açacağını öngörüyor Kağızmanlılar! Geliyorlar Buladanaltı’na ve bakıyorlar burada Buladanaltı diye bir yer var Osmanlı kayıtlarında; “bari yerleşim” diyorlar. Hem de Osmanlı topraklarında, Kanuni Sultan Süleyman zamanında Kilizman’da / Güzelbahçe’de bir de Rumlar beylik kurmuşlar “Klazomen Rum Beyliği” diye… Pes ki ne pes… Yuh olsun Kanuni’ye, hem ki ne yuh. Koca Akdeniz’i Osmanlı Gölü yapmış ama bir Kilizman’ı topraklarına katamamış!!! Ama kayıtlarını tutmuş kendi toprakları zannederek!!!
Devam:
“18. Yüzyılda bölgede baş gösteren veba salgını nedeniyle halk, ilk yerleşik hayata geçmiş oldukları, aşağı çarşı mevkiine gelmiştir. Bu olayı takiben, bölgeye kalyonların getirdiği göçmenler ve Hıristiyan kökenli Rumlar yerleşmişlerdir. Zamanla, Aşağı Çarşı tabir ettiğimiz bölgede muntazam sokaklar, hanlar inşaa edilmiştir. Rumların nüfusunun çoğalmasıyla, Yeni Mahalle (Bugünkü Çelebi Mahallesi) ikinci bir yerleşim alanı olmuştur.”
Memleket “Yolgeçen Hanı” gibi, kalyonlarla gelip isteyen istediği yere yerleşiyor. Sonra da çoğalıp büyüyüp neredeyse ele geçirecekler. Beyler Kilizman ve köyleri Türkler tarafından kurulan yerleşimlerdir. Rumlar 19. yüzyılın ikinci yarısıyla beraber gelmeye başlamışlardır Kilizman’a ve 1880’lerdeki Kilizman’daki Rum nüfusu sadece 120’dir.
Bu metinlerin neresini tutsanız elinizde kalıyor. Bir de şuna bakın:
“1893 yılında, Girit’te yaşayan Müslümanların bir kısmı mücahir olarak, Güzelbahçe’ye gelip bu mahalleye yerleşmişlerdir. 1912 yılında yapılan mübadele sonucunda bu mahallede yaşayan Rumlar gönderilerek yerlerine Girit’ten gelen Müslümanlar yerleştirilmiştir.”
93 harbi 1893 yılında yapıldı ya ondan herhalde Osmanlı, Cumhuriyet Devrimleri’ni öngörerek herhalde önceden Miladi takvime geçmiş olmalı! Daha Rumlar ayrılmadan Giritliler gelip aynı evlerde beraber oturmaya başladılar herhalde!!! Rumlar gidince rahat nefes alıp evlerde kendi başlarına yaşamış olmalılar! Durun ama 1912’de de mübadele var daha! 1924 Mübadelesinden önce bir mübadele olduğunu belediyenin web sayfasındaki inciler arasında buluyor ve tarih bakımından donanıp zenginleşiyoruz!!!
İyi okumalar efendim…
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.