EXPO delegeleri, sık sık İzmir’e gelsin

EXPO 2015’e aday İzmir, geçtiğimiz hafta Uluslararası Sergiler Bürosu’nun (BIE) delegelerine ev sahipliği yaptı.
Görücüye çıkan İzmir, adeta sınavdan geçti.
Bu dev serginin İzmir’e verilip verilmemesi konusunda önümüzdeki yıl mart ayında oy kullanacak 106 ülkenin sadece 25’inden gelen delegelere konukseverliğimizi gösterdik!
Delegeleri adeta krallar gibi ağırladık.
Bu organizasyona ne kadar önem verdiğimizi göstermek için, başbakan ve altı bakan, heyetle birlikte oldu.
EXPO’da devre dışı bırakılmak istenen CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu‘nun imdadına partisinin genel başkanı Deniz Baykal yetişti.
CHP lideri, ‘AKP, EXPO’yu tek başına sahipleniyor’ imajını silmek için delegeleri Körfez’de lüks gezi teknesinde ağırladı.
Bu yemekte dansöz oynatıldı, şarkılar söylendi, danslar edildi.
Her zaman olduğu gibi, yine biraz abarttık, aşırıya kaçtık…
Yine arabesk yanımızı gösterdik.
Örneğin; hediyeleri yemekte, gezide, sağda, solda ellerine tutuşturduk.
Oysa…
Kaldıkları otel belli. Hediyeler, odalarına bırakılsa ya da İzmir’den ayrılırken verilse daha iyi olmaz mıydı?
Ayrıca delegeler gezecek diye çoğu zaman pislik içinde olan, seyyar satıcıların cirit attığı Kordonboyu’nu pırıl pırıl ettik.
Neredeyse tek bir çekirdek kabuğu, izmarit bile bırakılmadı.
Kadifekale ve Kemeraltı’nda yoğun güvenlik önlemleri aldık…
Kordon’un, Kemeraltı’nın, Kadifekale’nin pırıl pırıl olması, seyyarlardan temizlenebilmesi için bu kente her gün EXPO heyeti mi gelmesi gerekir?
İzmir halkı bu güzellikleri hak etmiyor mu?
Delegeler yokken de aynı düzen, temizlik ve güvenlik sağlanamaz mı?
Tıpkı Avrupa Birliği’ne uyum süreci adı altında sırf Avrupalılar istiyor diye bir takım yasal düzenlemeleri yaptığımız gibi…
Madem o düzenlemeler gerekli, o zaman daha önce neden yapılmaz?
Türk halkı Avrupalı gibi yaşamaya layık değil mi?
İlla ki AB’ye mi girmek gerekiyor?
Neyse…
İzmir’de geçen hafta delegelerin yüzü hürmetine yapılan bazı göstermelik uygulamalar nedeniyle şu fıkrayı sizinle paylaşmak istiyorum.
“Bir askeri birlikte denetleme yapılıyor. Komutan, askerlerin yatağını, dolabını, çantasını kontrol ediyor. Bir askerin dolabındaki diş fırçasını eline alan komutan soruyor:
– Bu nedir evladım?
– Teftiş fırçasıdır komutanım!”

Evet! Garibim, henüz ne işe yaradığını dahi bilmediği ve hiç kullanmadığı diş fırçasını sadece teftişten teftişe gösterdiği için böyle diyor.
Tıpkı delegelere hoş görünmek için göstermelik olarak yaptığımız işler gibi…
Anlaşılan, İzmir’de yerel ve merkezi otoritenin bazı şeyleri düzeltmesi için bu delegelerin sık sık gelmesi gerekiyor.
Sizce de öyle değil mi?

****

Madem öyle neden ayrıldınız?

TARİŞ’E bağlı dört birlik, 2005 yılından itibaren ayrılmaya başladı.
Her birlik kendi başına buyruk oldu ve kendi yağlarıyla kavrulmayı denedi.
Ama… Olmadı, yapamadılar.
Şimdi yeniden birlikte olmayı kararlaştırdılar.
Tarişçilerin aldığı bu karar bana, Maho Ağa ile marabası Şeyhmuz’un bilinen hikayesini anımsattı.
At sırtında kente giderken canı sıkılan Maho Ağa eğlence olsun diye marabası Şeyhmuz’a yol kenarındaki pisliği gösteriyor “Ula Şeyhmuz, şu pisliği yersen, kente kadar ata sen binersin” diyor.
Yaya yürümekten yorulan Şeyhmuz, ağanın bu önerisini kabul ediyor, pisliği yiyor ve kente kadar at sırtında gidiyor.
Dönüşte bu kez Şeyhmuz, at sırtında iken yolun kenarındaki bir inek pisliğini görüyor.
Aklına daha önce yediği pislik geliyor.
Ağaya çok kızıyor ve intikam almak istiyor.
Bunun üzerine “Ağam aha şu pisliği ye, ata sen bin” diyor.
Yaya olarak köye girmeyi onuruna yediremeyen Maho Ağa, pisliği yiyor ve at sırtında köyün girişine gelince marabaya şöyle diyor: “Ula Şeyhmuz, köyden şehire giderken ben at sırtındaydım, sen yaya yürüyordun değil mi?”
Şeyhmuz, “Doğridir ağam” diyor.
Ağa devam ediyor; “Şimdi köye dönüyoruz, ben yine atın sırtındayım. Sen de yaya yürüyorsun değil mi?”
Şeyhmuz yine “Doğridir ağam” diyerek onaylayınca Maho Ağa noktayı koyuyor ve şöyle soruyor:
“Ula Şeyhmuz, madem öyle biz bu kadar p… neden yedik?”

***

CHP’nin ‘denizcileri’ fire verdi

GEÇEN hafta bu sütunlarda “CHP’de dava arkadaşlarını satanlar” başlığı altındaki yazıda bazı eski ve yeni milletvekillerin nasıl dava arkadaşlarını yarı yolda bıraktığından söz etmiştik.
Eski vekiller arasında yer alan ve halen Ankara’da yaşayan Yılmaz Kaya, telefonla arayarak şunları söyledi:
“Ben Konak İlçe Başkanımız Tayfun Emre’ye yapılan uygulamaya karşıyım. Bu güne kadar hiç bir zaman dava arkadaşlarımı satmadım ve kimseyi de yarı yolda bırakmadım. Daha önce destek verdiğim Tayfun Emre ve arkadaşlarının bugün de yanındayım. Nitekim Cumhuriyet Meydanı’nda çelenk koydukları sırada telefonla arayıp yanlarında olduğunu söyledim. Zaten ben artık partide Haluk Koç ile birlikte hareket ediyorum. Şimdi bazı arkadaşlar listeye giremediğim için Baykal’a karşı olduğumu söyleyebilir. Gerçek hiç de öyle değil. Ne yazıkki gerçekleri geç farkettim ve yeni uyandım. Bundan sonra Deniz Bey’in ve etrafındaki ekibinin antidemokratik uygulamalarına karşı mücadele edeceğim.”
Daha önce Bülent Baratalı, Türkan Miçooğulları ve Erdal Karademir ile birlikte hareketen eden Kaya’nın bu tavrı ile dört kişiden oluşan “Bahriyeliler” (Namı diğer denizciler) böylece üç kişiye düşmüş oldu.
Bu arada daha önce Baykal’ın yanında yer alan bazı eski vekillerin onu terkedip muhalefetle birlikte hareket etmeye başladı.
Bu kervana Vezir Akdemir‘in de katıldığı söyleniyor.
Anlaşılan önümüzdeki günlerde kervana katılanların sayısı artacak gibi…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın