“İzmir’in gururunu” arıyorum!

İzmir Fuarı, İzmirlinin “her şeyiydi” bir zamanlar. O fuar İzmir’in, “kimliğini” dünyaya haykırdığı bir mekândı. Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık nedeninin sanki sembolüydü. Ancak özellikle 2000 yılından itibaren, Başkan Kocaoğlu “ağabeyimken” söylediği gibi, “vahşi kapitalizmin başlangıç tarihinden” itibaren bizim sevgili kültür parkımız da “nasibin almaya başladı” vahşetten. Gül bahçeleri yok edilirken, yerlerine konulan o ucube çelik garabetlerle “yüreğimiz” söküldü yerinden galiba. “O zamanlar” karşı çıkmak gelmedi aklımıza nedense. Şimdilerde ise iğrenç otopark inşaatıyla, beynimize aldığımız darbenin etkisiyle olacak “yüreğimizin” yerinde olmadığını fark ettik galiba.
Ama sadece “otopark” değil “adam yerine konulmadığımızın” kanıtı. Bir “iş” daha var.
Nebil Özgentürk!
Bu muhteremin “marifetleriyle” yargı ilgilendiği veya ilgileneceği için “ayrıntıya” girmeyeceğim. Ama İzmir’i tanıtmak için, Belediye tarafından 50 bin YTL verilerek yaptırılan “Güler yüzlü İzmir Şarkısı” adlı sözde belgeselin kandırmacası da yutturuldu İzmir’e.
Belgesel Sinemacılar Birliği’nin uyarıları ile Cumhuriyet Gazetesi’nin 29345 sayı ve 9 Şubat 2006 Perşembe tarihli nüshasının 15. sayfasında yayımlanan “İzmir Belgeseli Yargı Yolunda” haberini de “yok sayan bildik tiplerin” operasyonuyla, İzmirliyi “kandıran” Nebil Efendi, İzmir’e yine belediye ve İzfaş olanakları ile “konuk” edilecek.
Nebil Efendinin, İzmir’i tanıttığı iddia edilen belgeselinde, Çankaya’daki St. Polycarp kilisesi diye, Antakya Hürriyet Caddesi’ndeki Aziz Piyer-Aziz Paul kiliselerini “yutturan”; İzmir’de bir cami içi diye de Merzifon’daki Medrese önü Camii içini göstermesi, apaçık izleyenleri yanıltması, kandırması ve bu uyarıların İzfaş Yönetim ve Denetim Kurulları tarafından dikkate alınmayışı yetmiyormuş gibi 47.313 YTL ödenmesine “onay” verilmesi, üstüne bir de yine İzfaş olanaklarıyla 75. Fuar’a üç etkinlik için çağrılması hangi ahlak ve gururla açıklanır acaba?
Bugün 10 yaşında olan bir çocuğun, bu belgeseli izleyip 20 yıl sonra St. Polycarp Kilisesini araştırmaya kalkması nasıl olur acaba? Ya da İlahiyat öğrencisi bir gencin, bu belgeseldeki camiyi İzmir’de araması kaç yıl sürer sizce?
Nebil Özgentürk bilerek veya bilmeyerek İzmir’i kandırmıştır. O parayı geri ödemeden ve tüm İzmir’den açık özür dilemeden, bir daha İzmirlinin olanaklarıyla İzmir’de ağırlanması mümkün değildir. “Mümkündür” diyen varsa onlar da ancak “gurursuzdur”!
Belgesel Sinemacılar Birliği’ne Özgentürk’ün “önerisini” biliyorum. Ancak bu kandırmacanın en önemli muhatabı İzmirlilerdir. Ve İzmirlilerin hakkını koruduğunu iddia edenler. Ya İZFAŞ davetini geri alıp, geciktiği “suç duyurusunda” bulunur ya da ben İzmirli oğlu İzmirli bir yurttaş olarak İzmir Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunacağım. Çünkü o 47.313 YTL, kimsenin babasının parası değildir, kırılan gurur ise tüm İzmirlilerindir. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Çevrecilere saldırı adet oldu

Cumartesi günü çok ama çok tehlikeli anlar yaşandı Dikili’de. Artık gelenek haline gelen ama daha çok Osman Özgüven ile özdeşleşen “Dikili Barış, Demokrasi ve Emek Şenlikleri’nde” çerçevesinde “Siyanür-Altın-Çevre” konulu bir panel düzenlendi. Siyaset değildi konusu, savaşı, kavgayı, çocuk cinayetlerini, yolsuzluğu, teslimiyeti, her tülü düşmanlığı savunmak için toplanmadı o aydınlık insanlar. Herkese açık bir paneldi. Ama nedense bu aydınlık panele insanlık dışı bir saldırı yapıldı. İşin ilginç yanı saldırıyı yapanlar, yapacaklarını belli edecek şekilde gelmişler Dikili’ye. 5 Haziran 2005 tarihinde Dünya Çevre Günü’ndeki “belli odakların” aldattığı saldırganlar, düşüncelerini şiddet dışında konuşmaya çalışan bilim insanlarına Molotof atacak kadar Vandallaştırılmışlar anlaşılan.
Bergama’da o kadar yabancı şirket geldi geçti ama hiç biri “saldırı” yapmamıştı. İşin acı tarafı şimdi saldırganlar şanlı bayrağımı da araç edinecek kadar uyuşmuşlar anlaşılan. Bilim insanlarının, sevgiye dayanan uyarılarına kulak tıkayan, yaşamı sadece para ile yorumlayanların Vandallığı ne yazık ki “resmileşiyor” diye endişe duyuyorum. Bu saldırının “ayrıntılarını” öğreneceğim. “Kullanan” efendiler ile “kullanılan” zavallıların bilimin aydınlığına, evrenselliğine ve sevgisine kara çalmasına izin verilmemeli. Hele bu saldırıya “siyaseten” yaklaşacaklar varsa, topunun Allah belasını versin.
İzmir Valisi, İzmir Jandarma Komutanı, Emniyet Müdürü, Dikili Kaymakamı ve emniyet yetkililerine soruyorum ve yanı istiyorum: İşleri sadece “insanca” konuşmak olanlara Molotof atanları ve attıranları yakalayacak mısınız yoksa?
Dikili ya 2. Sivas olsaydı?
“Altınsız yaşarız ama yeşilsiz yaşayamayız”! Ben, çocuğumun mezarıma tükürmesini istemediğim için, sonuna kadar çevrecilerin yanındayım! İşte o kadar! İnsan olan, insan gibi davranandır, “saldıran” değil!

Yazıbaşı aydınlığı!

Bugün yer kalmadı ama yarın size Torbalı Yazıbaşı Belediyesi’nin muhteşem bir aydınlığını yazacağım. O kadar anlamlı ve güzel bir iş yapacaklar ki, mutlaka çocuklarınızı götürmelisiniz! Yarını bekleyin millet, yarını!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın