
Maria Montessori İtalya’nın Chiaravalle kentinde 1870 yılında doğmuş. Kadınların tıp fakültesine kabul edilmediği dönemde büyük mücadelelerle tıp fakültesine girmeyi başarmış. 25 yaşında İtalya’nın ilk kadın doktoru olmuş. Yaşadığı dönemi dikkate alırsak, bu olay bile onun iradesini, güçlülüğünü ve yoz yargılara karşı direncini ortaya koymuş. Katıldığı konferanslarda kadın haklarının en ateşli savunucusu olurken kadınlara eşit ücret verilmesini yüksek perdeden her fırsatta dile getirmiş.

Montessori, çocuk eğitimi ile ilgili düşüncelerini anlatmak üzere ve Montessori okullarının yaygınlaşması için Amerika, Almanya, İspanya, Hindistan, Hollanda, İngiltere ve daha birçok ülkede konferanslar, seminerler düzenler. Defalarca Nobel ödülüne aday gösterilir. İkinci Dünya Savaşı yıllarında faşist Franko’nun hışmına uğrar, İspanya’ya ve oradan da İngiltere’ye kaçırılır. Hindistan’da uzun süre gözaltında tutulur. 1952 yılında hayata gözlerini yumar ve çok istediği Roma’da toprağa verilir.

Montessori de diğer alternatif eğitimciler gibi insanın kendisi için eğitilmesi gerektiğine inanmaktadır. Eğer insan başkaları için eğitilirse kişilik ve toplumsal kurumların karşı karşıya geleceğini düşünür. İnsan mı yoksa vatandaş mı yetiştireceğiz sorusuna o da Rousseau gibi yaklaşmaktadır. Devlet denetimindeki eğitimin özgür olamayacağını savunur ve devletin belirleyici rol oynadığı eğitim sistemlerinde yetişecek olan insan değil, o devletin çıkarlarını ve var oluşunu koruyan itaatkâr vatandaşlardır.

?Çocuk insanlık tarihinde hoş bir figürdür. Bizim doldurmak istediğimiz boş bir sayfadır.”
Montessori dünya çocuk hakları konusunda oldukça yoğun çalışmış ve çocuk haklarının evrensel boyutta güvence altına alınması içinde büyük mücadeleler vermiştir. Çocuğun köleleştirilmesinin nedenlerini incelerken yalnızca ailelerin değil aynı zamanda zorunlu eğitim adı altındaki uygulamalar olarak da görmüştür. Bu konudaki düşüncesini şöyle ifade etmiştir:
?Hiçbir köle, çocuğun ailesinin mülkü olduğu kadar, efendisinin mülkü olmamıştır. Hiçbir köle çocuğun karşılaştığı kadar sınırsız engellerle karşılaşmamıştır. İnsan hakları asla çocuğun durumunda olduğu gibi hiçe sayılmamıştır.”
Montessori ana sınıfı bizim Karataş için bir kazançtır. Çocuklarımızın özgürce yeteneklerine göre eğitilmesi ve özgür bireyler olarak topluma kazandırılması ülkemiz için de büyük bir kazanç olacaktır. Bir örnek verecek olursak Amerika’da halkın isteği üzerine zorunlu eğitim modelleri terk edildikten sonra Montessori Metodu’na geçilmesi eğitimde başarılı olmalarının anahtarı olmuştur. Ne yazık ki Montessori’nın eserleri dilimize çevrilmemiştir, yalnızca ?The Secret of Childhood” adlı eseri Güler Yücel tarafından dilimize kazandırılmıştır. Montessori’nin eserlerinin dilimize çevrilmesiyle Montessori Metodu’nun da çok daha iyi anlaşılacağını umut ediyorum.
(Fotoğraflar: Mustafa Oğuz)
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.