Diyalogsuzluk, saltanat hırsı, kibir, şiddet, öfke, rant hedefli çakma demokratlık…
Türkiye şu 10 yıldır neler yaşadı, daha neler yaşayacak?
Korkuya, baskıya, deformasyona dayalı bir demokrasi olabilir mi?
Birlikte yaşamak derken aynı zamanda kökten ayrışma nasıl becerilebiliyor?
Neden sürekli karşıtlık sürekli intikam alma hırsı?
Hele o büyük cehaletin, kıblesi para olan birkaç Bizans medyacısı tarafından istismarı?
Hani bir ve birlikte olacaktık?
Birikti…
Birikti…
Birikti…
Ve patladı işte!
Bugünü tahmin edemeyene gerçekten acıyorum.
Hele iki ağaç için laflarıyla bu büyük ve onurlu tepkiyi başkalaştırmaya çalışanlara daha çok acıyorum.

Yazık vallahi… Mesele iki ağaç olsa bile, o iki ağacın yerine sadece kara rant için dikilecek, kahrolası ne varsa tepki gösterilmesi şarttır! İnsanlık gereğidir bu dünyada en az insan kadar yaşama hakkı olan ağaçlar için mücadele etmek.
Peygamberimiz bile buyurmuş kıyamet başladığında bile elinde fidan olan diksin diye…
Hem Hazreti Peygamber için cicili biçili geceler, toplantılar düzenleyeceksin hem de o büyük insanın böylesine önemsediği bir olayı yok sayacaksın…
Bu nasıl bir inançtır ya hu?
Geçtim…
İki ağaçla bir lüks apartman ya da bir AVM nasıl mukayese edilebilir?

Taksim Gezi Parkı için tepki gösteren yurttaşları, bu yurttaşlara destek olanları top yekûn karalamak demokrasinin hangi kuralıdır?
AKP neden kendi gibi düşünmeyenleri, eleştirenleri ötekileştirmeye marjinal zararlılar gibi göstermeye uğraşıyor? Neden şöyle bir kahve içimi bile olsa dinlemeye, anlamaya zorlamıyor kendini?
Türkiyede keyfe keder yıkılan, otel olan, bilmem ne olan onca tarihi bina varken, Gazi Paşanın o güzelim gemisinin fuhuş hane haberleri zırt pırt yayınlanırken, nedir bu topçu kışlası ısrarı?
1860- 1870li yıllarda en parlak dönemini geçiren kışla 31 Mart isyanının da başlangıç noktası olmuştu. Taksim Topçu kışlasında bulunan Avcı taburuna bağlı askerler 12-13 Nisan 1909 tarihinde başlarındaki subaylara karşı ayaklanarak onları tutukladılar. Buradan çıkan askerler büyük bir halk kalabalığının da desteğiyle Meclis-i Mebusana doğru yol aldılar. Taksim Topçu kışlasından başlayıp Meclisi Mebusanın önünde devam eden isyan hareketi Hareket Ordusunun İstanbula gelmesiyle farklı bir boyuta ulaştı. Sultan II. Abdülhamitin çatışma olmasın emrine karşın Avcı taburları ile Hareket Ordusu arasında çatışma yaşandı. Bu çatışmaların en şiddetli yaşandığı yerlerden biri olan Taksim Topçu kışlası da ciddi tahribata uğradı.
Lakin mesele Osmanlı eserleri falan değil…
Osmanlı vurgusu altında dehşet bir vahşi kapitalizm hırsı var. Tarihi topçu kışlasını otel, AVM ya da bilmem ne edecekler değil mi?

Bugün Taksim, yarın İzmir Fuar alanı olur mu? diye düşünmüyor değilim.
Çünkü çakma çevrecilik artık ciddi olarak göze batıyor.
Karaburun ve Çeşmede RES (rüzgâr enerji santrali) katliamları, balık çiftliği dayatmaları, Seferihisarda orkinos dayatması, Tahtalı Baraj havzasında kaçak yapılaşmalar, Konak Tünelinin tehdidi.
Tarihe ve tarihsel mirasa çanak çömlek diye bakanların, heykeli ucube diye aşağılayanların zihniyetinde elbette iki ağaç AVM betonundan daha önemli değildir. Lakin burada hemen söylemeliyiz ki, Taksim Gezi Parkı tepkisi bastırılsa bile, AKPnin karşısında, ona oy vermemiş kesimlerin nasıl birlikte olabileceklerinin ispatıdır.
Kim nasıl üzerine alınırsa alınsın, fakat Başbakan Erdoğanın artık ciddi olarak dinlemesinde fayda var. Ecnebi medyasında yapılan Mısır Tahrir hatırlatmaları ciddidir. Demokratik yöntemlerle iktidar olanların, zaman içinde havaya girip en ben Sezar moduna bürünmeleri ne talihsizlik. Başbakanın her tartışmada en ben, benden başka iyi düşünen yok, olamaz yaklaşımı da Türkiye için büyük talihsizlik. Son üç beş yıldır Türkiye Cumhuriyetinin adeta genleriyle uğraşmaları, en sonunda da iki ayyaş kelamı ve bu kelama yapılan nahoş açıklamaların neticesi de yollar Taksin Gezi Parkına çıktı.
Ya polis?
Bizim polisimiz mi gerçekten?
Bizim polisimize emir verenler, gaz sıkın, yere düşmüşü dipçikleyin diyenler kimler?
Bizim polisimiz hiç mi tarih bilmez ya da tarihi ne zanneder acaba?
Tarihimizde hangi savaşta yere düşene, aman diyene, silahsıza vurmak var?
Kime yaranmaya ve sonuçta ne elde etmeye çalışıyor acaba polisimizi canavarlaştıranlar?
Ya Başbakan?
Orada yerlerde sürüklenen insanlar onun yurttaşı değil mi? Bir kahrolası AVMni destekleyeceğine, mahkemenin aldığı yürütmeyi durdurma kararına karşı itiraz var ama diyeceğine, bu yükselen tansiyonu indirmeye çalışsa güzel olmaz mıydı?
İstanbuldan İzmire her yerde ve büyük bir beraberlik adına gösterilen tepkiye terör yaklaşımı ancak ve ancak insanlık ideallerine ihanettir!
Umuyorum ki devrimciyle ülkücünün, Türk ile Kürtün, Alevi ile Sünninin o iki ağacı kolkola savunmasını Ergenekona bağlamasınlar!
Taksim Gezi Parkı direnişi kendiliğinden başladı.
Önce BDPli vekiller sonra CHP ve diğerleri…
Ama birlik kenetlenerek devam etti. Türlü sansürlere karşı çeşitli fotoğraf ve videolarla gerçeği takip ediyoruz.
Bu olaylardan ders alması gerekenler alırsa, demokrasi yolunda gerçek ve tartışmasız bir adım adılmış olur. Çakma ayrışmaların Taksimde nasıl geçersizleştiğini gördük.
O iki ağaç öylesine güzel bir başlangıca neden oldu ki…
Bundan sonra Türkiye o iki ağaca sahip çıkıldığı günden bir önceki gündeki Türkiye olmayacak…
Önemli notlar!
Taksim Gezi Parkı dayanışmasından özellikle mevcut bazı siyasi partiler medet ummamalı. Sahiplenmeye kalkışırlarsa bu birliktelik lekelenir!
Hem Türkiye hem İzmir medyası sınıfta kaldı. Bir TV habercisi olarak utandığımı gizleyemem.
İzmir siyasetinin CHP kanadını dizayna girişen akademisyenler meğer çok meşhurmuş. Hele bir tanesi… Sürekli Kemal Beyi arayıp bıdı bıdı ediyormuş. Başkan Ali Engin bunu biliyor mu gerçekten? Ya bazı özel üniversite rektörleri? Üniversitelerin sahipleri ne düşünüyor acaba rektörlerin siyasete böylesine bulaşmasına?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.