Ulusal Park ülkenin güneydoğusunda, Mississippi kıyısında, Tennessee ve Kuzey Carolina sınırında yer alan “Great Smoky Mountains” adlı bölgede yer alıyor.
Bölge, en geniş ekosistemlerden birisi olması açısından UNESCO tarafından da korumaya alınmış durumda.
Buraya kadar olanı, doğa tutkunları için yeteri kadar merak duygusu uyandırıyor.
Benim dikkatimi çeken yanı ise bambaşka!
Anlatayım;

Oysa, keşfedilmiş olanların içinde de bu bölgeyle yarışacak nice tabiat zenginliklerimiz, bırakın UNESCOyu, kendi vatandaşlarımız tarafından dahi, yeterince tanınmıyor!
Amerikanın beni bir kez daha derinden etkileyen üstünlüğünü tahmin etmek zor değil aslında; ambalaj ve pazarlama!
İster inanın, ister inanmayın ama, adamlar cehennemi bile cennet diye yutturabilecek kadar bu işi çok iyi beceriyorlar.
Smoky Mountains, aslında, bildiğimiz ormanlarla kaplı, ufak, dağ silsileleri. Coğrafik bakımdan Karadeniz dağları ve yaylalarının yanından bile geçemez.
Ancak, elin oğlu taş parçalarını allayıp, pullayıp öyle bir reklamını yapmış ki, her yıl, onlarca ülkenin nüfusundan daha büyük kalabalıklar, otel ve pansiyonları tıklım tıklım doldurup, taşırabiliyor.
Bölgeye konuşlandırılan Gatlinburg kasabasında ulaşımı sağlayan troleyde seyahat ederken, ön sıramdaki eşimin yanına outran obez Amerikalı kadın hararetli, hararetli bir şeyler anlatıyor. İngilizceyı çok iyi anlamayan eşimin yalvaran bakışları ile karşılaştığımda hemen araya girip, konuya dalıyorum.
– Bir şey mi sormuştunuz?
– Burası harika, öyle değil mi? Ben taa en kuzeyden geliyorum. Bu yirminci gelişim. Hiç bir yer buranın yerini tutamaz, diyordum.
O an, gözlerimin önünden, Türkiyemin doğal güzellikleri geçince, “acaba buranın, bu kadının görüp de, benim göremediğim ne çekici tarafı var” diye hayıflanmaktan kendimi alıkoyamayıp, sordum;
– Sahi, neden çok seviyorsunuz burayı?
Ne dese beğenirsiniz!
– Caddelerinde alışveriş yapmayı ve dolaşmayı! (Hem de 40 derece sıcaklıktaki Smoky Mountainse özgü o nemli havada).
Eşimle ben, Demek ki diyoruz, daha sonra; Kapitalizm yine bir sıfır önde…

Kasaba; kamu düzeni, güvenlik, sağlık ve ulaşım alanındaki hizmetleri ile konaklama, restorant, yiyecek, eğlence sektöründen, dağcılık, at gezintileri, helikopter ve teleferik turları, rafting gibi yaza ait su, kayak ve buz pateni benzeri kış sporları yanı sıra, çocuklar için düzenlenmiş müze, akvaryum, sirk ve luna parkların dışında sayısız şov ve müzikallerle renklendirilmiş gece yemekleri sayesinde, gerçek bir Hollywood dekoru gibi.
Katıldığımız yemekli gece şovlarından birindeki organizasyonun mükemmelliğini gördükten sonra bu konudaki yargımız iyice pekişti. Bu şovlara gitmemek için epey ayak direten 11 yaşındaki oğlum bile, bilgisayar oyunlarındakinden daha heyecanlı anlar yaşadığını itiraf etti sonunda. Ayrıca, yollarda yürürken, bana sık sık, “Anne, bu kasaba gerçek mi, bir maket mi yoksa? Her şey oyuncak gibi” deyişini unutamayacağım.

Elbette ki, küçük bir bedel karşılığında!
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.