Kadın ve erkek eşit değildir
Sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileri ile yaptığı toplantı sırasında; “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” diyebilme cesaretini göstermiş olması. Devamı da şu şekilde gelişiyor, “Kadın ve erkek birbirinin tamamlayıcısıdır…” falan filan… Şimdi kimse kalkıp da, “başbakanımız pozitif ayrımcılıktan, fırsat eşitliğinden bahsediyor” falan demesin.
Çünkü aynı toplantıda bu sözün ardından Anayasa Platformu temsilcisi Hülya Gülbaharın, Avrupa Konseyinin tavsiye kararları doğrultusunda, seçimlere kadın kotası getirilmesi isteğine karşı Erdoğan, “Avrupa Konseyi kararları bizi bağlamaz demiş midir, demiştir. Burada Gülbaharın işaret ettiği nokta pozitif ayrımcılıktır. Demek ki AKPnin kadına yönelik tavrı kesindir.
Cumartesi annelerini yok sayamazsınız
Sizin hiç çocuğunuz kayboldu mu? diye sorarım ben de size? Cumartesi annelerinin kim olduklarını bilir misiniz? Onlar gözaltında buhar olup uçan insan evlatlarını doğuran kadınlar. Bir gün ansızın, yer yarılıp da içine düştü çocukları, şeytan aldı götürdü…
Aralarında 30 yıldır bulunamayanlar var. 20 yaşında kayıplara karışan çocuğunuzu 30 yıl sonra görseniz tanıyabilir misiniz? Bir evladın ölümünden çok daha ağırdır evlat kaybı. O nedenle vicdanı olan hiç kimse o annelere sırtını dönemez.
Cumartesi anneleri için, “Ne iş yaptıklarını bilmiyorum, cumartesi anneleri birileri tarafından kullanılıyor” diyen Erdoğana cevabım; “Kızlarını, oğullarını bekliyorlar Sayın Erdoğan…
Sen hem referandumda halkın “evet” oyunu kullanmasını isteyeceksin hem bunun için 12 Eylül darbesinin bu ülkeye yaptığı onlarca kötülüğü de seçim amaçlı kullanacaksın. Sonra da kalkıp, cumartesi annelerini hor göreceksin. Cumartesi annelerini yaratanlar darbecilerdir Sayın Erdoğan. Ve bunun adı en kibar şekilde “samimiyetsizlik”tir.
Türk kadını sığınır
Aile içi şiddetten habersiz bir hükümet tarafından yönetiliyoruz. Toplumun her kesimi anladı da bir tek en tepedekiler anlayamadı durumun ciddiyetini. Aile içi şiddet; koca dayağı, baba, ağabey dayağı, töre ve tüm bunların sonucunda kadının dayak yemesi, küfürler eşliğinde aşağılanması, cinayete kurban gitmesi…
İşin vahim olanı aile içi şiddet mağduru kadınların bir sınıfa dâhil olmaması. Zengin, fakir, kırsal veya kent yaşamlı, okumuş veya lisansüstü eğitimli fark etmiyor. Türkiyede kadın fiziksel veya ruhsal olarak feci bir şekilde şiddet görüyor. Pek çok kadın susuyor.
13 Temmuz tarihinde ve ne ironidir Başbakanlık Kadın Statüsü Genel Müdürlüğünün verdiği bilgiye göre, “ülke genelinde evlenmiş kadınların yüzde 39u fiziksel şiddete, yüzde 15i cinsel, yüzde 42si fiziksel veya cinsel, yüzde 44ü ruhsal şiddete maruz kalıyor.
Tüm bunlara rağmen, Erdoğan sivil toplum örgütü üyesi kadınların daha fazla sığınma evi isteğine “Sığınma sözcüğünden rahatsız oluyorum. Başka bir kavram kullanmalım, Tük kadını sığınmaz” diye yanıt vererek beni yeniden hayretler ülkesine yollamayı başarmıştır.
Valla yerine hangi kelimeyi kullanırsanız kullanın. Kadının düşürüldüğü durumdur önemli olan… Bu ülkedeki evli kadınların neredeyse yarısı şiddeti bir şekilde yaşıyorlarsa ve yaşamak zorunda kalıyorlarsa, o kadınların o an için sığınabilecekleri güvenli bir yerden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymadıkları açıktır.
Bugün Türkiyede yaklaşık 50 adet kadın sığınma evi var. Ancak bu nüfusa oranlandığında çok yetersiz kalıyor. Şiddet gören kadınların sayısı da göz önüne alındığında bu rakamın 1400 civarında olması gerekiyor. Yani Sayın Erdoğan, bu ülkenin kadınlarının acil olarak sığınacak bir yere ihtiyaçları var.
Kadın ve annelik
Çocuk sahibi olmayı istemek veya istememek bir tercih nedenidir. Sen her nikâh töreninde veya kadınların biraz çoğunlukta olduğu bir kalabalıkta o meşhur cümleyi dile getireceksin, “En az üç çocuk istiyorum” diyeceksin. Sonra da sperm bankası aracılığı ile çocuk sahibi olmak isteyen kadınları üç yıl hapis istemiyle yargılayacaksın.
Bu bile AKPnin demokrasi açılımını görebilmemiz için yeterlidir.
Evlenmek veya evlenmemek, anne olmayı istemek veya istememek, evlenip de çocuk yapmak veya evlenmeden bir çocuğa sahip olmak… Kişisel haklar ve istekler…
12 Eylül’ün gölgesine sığınmak
AKPnin tam olarak yaptığı budur. Şimdi televizyonlarda izliyoruz, yandaş medya da çanak tutuyor. Hüzünlü bir sesle ve mutlak birkaç damla gözyaşı ile süsleyerek ve arada bir derin iç çekişlerle es vererek… Diyorlar ki; 12 Eylül Darbesinin hesabını soracağız.
Ben de diyorum ki, sekiz yılda ancak mı aklınıza geldi? Caddelere, okullara Kenan Evren ismini veren siz değil miydiniz?
12 Eylül zulmüne ağlıyorsunuz da; mesela 2007de İstanbulda yasal bir dergiyi satarken polis kurşunuyla felç kalan Ferhat Gerçek için ne yaptınız? Ya Engin Çeber için… O da AKP iktidarı zamanında 2008 yılında, gözaltındayken, gördüğü işkenceler sonucunda ölmedi mi?
Sonuçta diyeceğim şudur. AKP ve AKP Genel Başkanı samimiyetsizdir. Oysa kadınlar için samimiyet önemlidir.
12 Eylülde de sandık başında tüm kadınların samimi bir şekilde vicdanlarını ortaya koymalarını diliyorum…
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.