Bir İngiliz halk efsanesi olan filmin öyküsünde Robin Hood, dönemin yasa dışı gücü sayılan eşkiyası, zenginden alıp fakire dağıtan, despot kral ve onun yöneticilerine karşı yoksulların hakkı için savaşan bir halk kahramanı.
Medya mensupları filmin başrol oyuncusu Rusell Crowea şöyle bir soru yönlendirdiler:
Robin Hood bu çağda yaşasaydı kime karşı savaşırdı? Tekellere, çevre kirlenmesine, savaşa?
Başrol oyuncusu parmağı ile soruyu yönelten gazeteci ve kamera ordusunu işaret ederek:
Size karşı! Halkın kafasını bilgi kirlenmesi ile uyutan medyaya karşı! dedi.
Editörüm bağışlasın, ülkemizin olan üstü yoğun gündemini izlemek ve olaylar karşısında gardımı almak için(!) epeyce mesai harcıyorum medya karşısında. Dolayısıyla yazma hevesim kırılıyor!
Gündemdeki haberler öylesine yoğun, karmaşık, takiye, abanın altından sopa, komplo, şantaj, utangaç solculuk, afaki devrimcilikle dolu ki…
Akla kara, sağ ile sol, milliyetçi ile enternasyonalist, AKP’li solcu ile dinci toplumsal ilerlemeciler, liberal komünistler harman olmuş medya köşelerinde…
Olayları sınıfsal, ideolojik, ekonomik, ahlaki zemini olmayan, kaypak bilgilerle haberleştirerek yalancıktan taraftarlar ordusu yarattı medya. Birbiriyle yenişme savaşındaki takım holiganları gibi ateşli medya fanatikleri oluşturdu.
Artık insanlar kendi inandıkları davalar, yaşadıkları gerçekler üzerinden değil, medya patronlarının kendi çıkarına göre pompaladığı gerçeği çarpıtan haberler, olaylar, diziler (!) üzerinden konuşmaya, düşünmeye ve yaşamaya başladılar.
Geçen yıl İzmir Sanatta bir panele katılmıştım. Memleketimizin en popüler dizilerinin yönetmenleri gelmişlerdi. Dokuz Eylül Üniversitesi Sinema Bölümü’ndendi kimisi, kimisi de Ege Üniversitesinden. Çoğu İzmirli aydınlık fikirli, toplumsal gerçekleri bilen, duyarlı ve hatta solcu gençlerdi.
Övünerek İstanbulda televizyon dizilerinin suyun başında olduklarını anlatıyorlardı genç yönetmenler. Dünya ölçütlerinde iyi filmler yaptıklarını, Balkan ülkelerinde ve Asya ülkelerinde, Orta Doğuda dizilerimize talepler olduğunu ve dışa bile (!) açıldıklarını, ülke ekonomimize yapıkları katkıları anlatılıyorlardı.
Söz aldım ve esefle bir soru yönelttim:
Halkın beynini uyuşturanlara hizmet eden sizler misiniz?
Genç solcu (!) yönetmen yanıtladı: Doğru
Medyayı böyle kullanmaya mecbur musunuz? Sizi böyle yapmaya zorlayan nedir?
Ekonomik çıkarlar, reyting. Halk bunları izliyor!
….
Kafam karıştı, halkımız için çalışan (!) televizyonları seyretmesek, okumasak gazeteleri; nurlu ufuklara doğru yelken açan ülkemizin yelkenleri suya düşer, batar mıyız dersiniz?
Devletimizin muhafazakar, liberal demokratik kalkınma, değişim ve gelişiminin tekeri mi kırılır acaba?
Ah, ne büyük kayıp!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.