AK redite…

AK redite…
“Beğenmeyen çeker gider”in mürekkebi kurumadan,  tümcede “küçük” bir değişiklik oldu: “Beğenmediklerimiz gider”.  Yıllardır Başbakan’ı izleyen bazı gazeteciler, AKredite “engeline” takıldılar. Herkes gazetecinin embedded olanını seviyor ve istiyor. Hadi onlar istiyor da, bizim medya cengaverleri ne yapıyor?

Başbakan’ın son günlerdeki “şiddetli” çıkışları tam da düzeltilmeye, yumuşatılmaya çalışılırken, “demokrasiyi dillerinden düşürmeyenlerin  antidemokratik bir uygulamayı Türkiye’nin önüne koymaları şaşkınlık yarattı mı?” derseniz; hayır.

“Kısasa kısas” ya da argo deyimiyle, “madem öyle işte böyle”yi çağrıştıran uygulama, tehlikeli bir gidişatın habercisi gibi. Yıllardır aynı yollarda yürüyüp, aynı yağmurda ıslandıklarına bile, “sevsinler seni” çıkışı, olayın vahametini bir kat daha artırıyor. AKP’ye desteğini esirgemeyen Fehmi Koru’nun, gidişatın önüne set çekmek ve demokrasiyi anımsatmak için yaptığı uyarılar bile demek bir anlam taşımıyor.

Bir partilinin, bir siyasetçinin, “ben şu gazetecileri istemiyorum” deme hakkı olabilir mi?

Gazetecinin bir hatası varsa, düzeltme, dava açma yolları ne güne duruyor? Üstelik Başbakan bu yolları sık sık kullanıyor.

Başbakan’ın etrafında iletişim konularını kim yürütüyorsa, duruma hakim olmadıkları apaçık ortada.

Bundan sonra “demokrasi” diye söze başlayanlara, “hangi demokrasi” diye sormazlar mı?

Belki de Başbakan’ın seçimi bu yöndedir. Kendi bileceği iştir.

Biz kendimize bakalım şimdi:

“Büyük” medyayı yönetenler, embedded gidişattan hoşnutlar mı?

Değillerse neler yapıyorlar?.

Ben bir “tiyo” vereyim:

Madem  görev verdikleri gazetecileri Başbakanlık “içeri” almıyor, onlar da ajanslardan izlesinler ve Türkiye gündemini ilgilendirmeyenleri de hiç kullanmasınlar. Her Allah’ın günü birinci sayfalardan Başbakan haberleri dünyanın neresinde var?

Kısa süre de olsa bir tepki göstersinler, babayiğitliğin hakkını versinler.

Onu bunu karalamaya, linç etmeye harcadıkları enerjilerinin bir kısmını mesleklerinin itibarını korumaya ayırsınlar.

Zor değil mi?

Ama, size gazeteciliği anımsatanlara çamur atmak, “paraları nereden buluyorlar”, “değirmenin suyu nereden” sorularına çanak tutmak daha kolay değil mi?

Sonra hiçbir yerden para gelmediği için zora düştüklerini gördüğünüzde  bu kez, “işte beceremediler, batıyorlar, batsınlar” naraları atmak  ne rahatlatıcı değil mi?

Sendikalı çalışanları işten atılıyor, genel yayın müdürü, etik, insanlık, onur dersi veriyor.

Çalışanları aç kalan genel müdür, “hiçbir şey olmamışı” oynuyor, dalgasını geçiyor.

Herkes birilerini yaftalıyor, ama kendi fikrini söylemiyor.

“Etiketlemeyi, lakap takmayı ben de hiç sevmiyorum” diyen genel müdür, bir kaç gün sonra manşetine, “Cüce, yandaş ve besleme”yi koyuyor.

Devran yürüyor, kimse rezil rüsva olmuyor.

Pes vallahi.

Pes billahi…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın