Ekranlarda bir kötü tiyatro, gazetelerde samimiyetsizlik, sahipsiz kalmış koca bir ulus, o ulusla ha babam oynayan küresel canavarlarla yerli işbirlikçileri…
Geçen yazıda haftada iki kez yazayım diye söylenip, kafamda planlar yapmaya başlamıştım ki gündem yine değişti ve yine değişiyor…
Siz bu yazıyı okuduğunuzda Allah bilir ya, konular belki de eskimiş olacak…
Çünkü dedim ya, Alem bir hoş olmuş vesselam…
Mümkün olduğunca kısa yazmak istiyorum ama birden fazla konuyu…
Lakin çok zor çok…

Rahmetli Denktaşın Kurtlar Vadisi dizisinde anlattıkları geldi aklıma birden. İnternetten buldum o sahneleri ve izledim.
Sonra da düşündüm…
Ne yazık ki düşündüklerimi sizinle paylaşamam.
Çünkü ileri ve de otoriter demokrasimizde hoş karşılanmayabilir. Tıpkı ekranda icat ettiğim gibi burada da sadece 10 saniye ara verip ve de noktalayarak sizin tahmin etmenizi isteyeceğim…
İsteyenler noktalı yerleri doldurabilir yani…
………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ………………. ……………….
…Ve Lefter Küçükandonyadis…
Fenerbahçenin efsane futbolcusu…
O da öldü.
O bir Rum Ortodokstu…

O tribünlere dikkat ettiniz mi bilmiyorum? O tribünlerde Türkiye vardı Türkiye…
Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı, Beşiktaşlısı, Türkü, Kürtü, Lazı, Çerkezi, Müslümanı, Alevisi, Hristiyanı, Musevisitüm Türkiye uğurlamaya gelmişti Lefteri, yalan mı?
Peki, bunun anlamı ne?
Biz bir ve birlikte olabilen bir ulusuz… Lakin küresel canavarlar öylesine kahpece oyunlar oynuyor, tezgAhlar kuruyor ki ne yazık kolayca düşüyoruz.
Düşünmek lazım gelmez mi millet, gelmez mi?
Üç kuruşluk dünya çıkarı için dostlukları, arkadaşlıkları, komşulukları hangi akılla harcıyoruz ki?
Yazacak konu çok…
Güçlünün gücünü sadece paradan alıp ettiği envai çeşit zulümleri yazmaya kalksam, sanırım site içinde başkasına yer kalmaz…
Lakin zulüm dediğimiz de öyle birkaç olayda, konuda olmuyor ki…
İzmir Büyükşehir Belediyesine karşı yapılan operasyonlar takınılan tavırlar da bir çeşit zulüm değil mi?
Bugüne kadar toz kondurmadığımız yargı birden bire neler yapıyor böyle?
Kamu, kamunun çalışmasını hizmet üretmesini engeller mi?
Bugün Belediyelerin eleştirilecek o kadar çok işi ve yaklaşımı var ki… Lakin içimden gelmiyor çünkü ortada daha büyük yanlışlar var…
Şu an içerde olan bir belediyeci var mesela…
İzenerji Genel Müdürü Ali Sabuktay…

Siteyi kimler kurdu bilmiyorum ama dostluk koktuğu kesin…
Merhum Piriştina döneminden tanırım Ali Sabuktayı…
Öyle oturup çay, çorba içtiğimiz falan da olmadı. Hatta doğrudan veya dolaylı çok keskin eleştirdiğim dönemler de oldu… Lakin o sakin görünüşü, insanca tebessümü ve bir kez bile saygıyı, nezaketi terk etmeyen tavrını nasıl hatırlamam ki?
Sevgili meslektaşım Ümit Yaldıza bir mektup yazmış Sabuktay.
Mektubunun girişinde Öngörülemez ve anormal bir şeyin, normal bir şeye dönüştüğü koşulları yaşıyoruz. Burada günlerim ziyaretçi görüşmeleri, volta atma ve kitap okuma ile geçiyor. Bir de yakın zamana kadar iddianame beklemek de bir meşgaleydi.Özgürlük yoksunluğu başta olmak üzere buranın herkesçe tahmin edilebilecek olumsuz yönlerinin yanı sıra bence avantajlı yönleri de var. Örneğin, olağan hayatta tanıyamayacağın yeni bir sosyal çevre ediniyorsun…. demiş.
Öyle ince hukuka aklım ermez benim…
Ama bugün yaratılmaya uğraşılan otoriter demokratlıklara bakıyorum da Ali Sabuktay, halen ortalarda dolaşan pek çok efendiden daha masum geliyor bana…
İnsanları alacaksın, içeri atacaksın, özgürlüklerini yok edeceksin, ailelerini bunaltacaksın, çocuklarını kahredeceksin yıllarca, aylarca… Ama ne mahkeme görülecek ne savunma…
Yalan diyemem ben bu havadan korkuyorum…
Ali Sabuktayı eleştirdiğim günleri özlüyorum…
Ben galiba yaşadığım her yeni gün, bir önceki günü özleyerek yaşıyorum…
Ve bunun iyi bir şey olduğunu sanmıyorum…
Neyi ne kadar yazmalıyım, neyi ne kadar söylemeliyim inanın bilmiyorum?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.