Akşam saatlerinde eniştemin ve babamın cebinden çıkarlardı.
Tatlı bir heyecan sarardı, hepimizi.
Soğuk havalarda cam kenarında, güzel havalarda balkon demirlerine yaslanarak, ağzımızda bırakacağı o güzel tadın hayalini kurardık.
Yıllar geçtikçe hayallerim de değişti. Çikolatayı yine çok severim. Ama yıllar bana farklı lezzetlerin güzelliklerini getirdi.
Ortaokul yıllarındaydım.
Dayım, sıkça çıktığı seyahatlerinden bir tanesinden kocaman bir teneke kutuyla döndü.
Basit, sarı, teneke bir kutu.
Hiçbir albenisi yoktu.
Annem eline büyük bir bıçak alarak, dikkatlice teneke kutuyu açtı.
Ve içinden inanılmaz güzellikte yeşil zeytinler çıktı.
Artık canım hiçbir yemeği istemiyordu.
Okula giderken annemden mutlaka zeytin ve ekmek koymasını istiyordum.
Sabah, öğle, akşam yemeklerimin vazgeçilmez yiyeceği lezzetli zeytinler olmuştu.
Yıllar birbirini kovaladı. Artık üniversitedeydim.
İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü?nde okuyordum. Gerçi okulun biteceği yoktu. Derslere girmeyi bir türlü başaramıyordum.
Sonra vizelere ve finallere de girmedim.
Belki de okulu bırakmalıydım!
Tesadüfler birbirini izledi.
Staj yapmak için gittiğim Tercüman Gazetesi?nde muhabir olmuştum.
Haber Müdürüm, bir gün beni yanına çağırdı.
Urla?daki kazı alanından bahsetti.
Tarihte bilinen ilk zeytinyağı fabrikasının kazı çalışmaları hakkında haber yapmak üzere beni görevlendirmişti.
Ailem yaz aylarını Urla?da geçirdiği için bu haberi hazırlamak için hafta sonunu seçtim.
Pazar günü güzel bir kahvaltının ardından adresi olmayan kazı alanına doğru yola çıktım.
Kimse kazı alanının nerede olduğunu bilmiyordu.
Arkeologların bir ilköğretim okulunda olduğu söyleniyordu ama kimse hangi okul olduğunu hatırlayamıyordu.
Urla?nın bilmediğim pek çok ara sokağını keşfettim.
Güneş olanca hızıyla yakıyordu.
Tam ümidimi kestim ki, o okul karşımdaydı.
İçeride arkeologlar, sabah buldukları materyallerin temizliğini yapıyorlardı.
Kendimi tanıttım.
Beni kazı başkanının yanına çıkardılar.
Neden geldiğimi sordu.
“Tarihteki ilk zeytinyağı fabrikası hakkında bilgi almak istiyorum.” dedim.
Demez olsaydım.
Beni kovalamaktan beter etti.
Asistanı aldı beni aşağı indirdi.
Önce bir çay söyledi.
Sonra konuşmaya başladık.
Aslında kazı başkanı ters bir insan değilmiş. Ama konuyu anlamayan gazetecilerden hiç hoşlanmazmış.
Şöyle demem gerekiyormuş: “Tarihte bilinen ilk zeytinyağı fabrikası”
Belki de daha eski zeytinyağı fabrikaları olabilirmiş. Ama arkeologların kanıtladığı en eski zeytinyağı fabrikasını onlar bulmuş.
Orada yanlışımı anladım. Çok detaylı bilgiler aldım.
Fotoğraflarını çektim.
Sonra kazı alanını görüntülemek için Pazartesi sabah buluşmak için sözleştik.
Sabah hiç o kadar erken kalkmamıştım. Saat 04.00?te kalktım. Ve 04.30?da kazı alanındaydım.
İnanılmaz bir çaba!
Tahta kaşıklarla sabırla nasıl zeytinyağı fabrikasının ortaya çıktığını gördüm. Zeytinlerin nasıl ezildiğini nasıl dinlendiğini son aşamaya nasıl geldiğini bir bir anlattılar.
Benim bu kadar erken bir saatte gelmem, kazı başkanının kızgınlığını dindirmişti.
Ben de onlar için, daha çok zeytinyağı fabrikası için emek harcamıştım.
Lezzetli zeytinlerin bir başka durağındaydım artık.
Çikolata, zeytin ve zeytinyağı…
Nice lezzetler, nice duraklar.
Çikolata ve zeytin beni hala çok mutlu ediyor.
Zeytinyağının ise, çok sonraları nasıl bir mucize olduğunu gördüm.
Midem ağrıdığı zaman sadece aç karnına içtiğim zeytinyağı yüzümdeki mutsuzluk ifadesini siliyor.
Sizler benim mutluluk duraklarımsınız, anılarımla birlikte.
Teşekkürler çikolata.
Teşekkürler zeytin.
Teşekkürler zeytinyağı.
Sizler benim zihnimde mutluluksunuz.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.