Yaşamı onaylamak bize düşüyor

2020’nın son günleri… Aile fotoğraf albümüne uzun uzun bakmak geldi içimden, yaşanmış anıları tekrar zihnimde canlandırmak isteğiyle sarıldım albüme. Eski günleri anımsamak insanın kendini yabancı bir şehirde bulmasına benziyor. Görüntüden dökülen birkaç kişi, sonra biraz daha yakın planda görülen başka ayrıntılar yavaş yavaş sizi fotoğrafın içine çekiyor. 

Yiten zaman benim bir parçam diye düşündüm. Yeniden var olmayacak o kıza bakarken, bir boşluğa bakar gibiydim. Oysa o boşluk bendim! Yiten o genç kız… Peşinden gidemediğim o genç kız. Artık anımsamadığım acılar, benim parçam olmayan sevinçler… İnsan anımsamaya başlayınca zihinde birtakım görüntüler doğuyor. Nereden taşıdığınızı bilmediğiniz bu görüntüler sizi şaşırtıyor. Birdenbire sanki her şey bir anda toplanıyor: kokular, düşler, karabasanlar, coşkular, duyumlar… Çocukluk günlerim, derken evlilik, ardından annelik… Bağrıma bastığım torunlarım, canımın canları… Sevgilerin en sonsuzu, en derini… 

En yakın geçmişe uzanıyorum. Pandemi günlerinde kucaklayamadığım, görüşemediğim torunlarım geliyor gözüme. Çocuksu bir heyecanla, coşkuyla, bir sevgiliyi bekler gibi torunlarımı beklediğim günler düşüyor aklıma. Gülüşleri, kahkahaları çınlıyor kulaklarımda. Dokunmadan, sarılmadan Facetime’lı görüşmelerle teselli bulsam da, içimdeki yangını kime anlatabilirim? Elbet bir gün bitecek bu günler, yine birlikte yaşanacak nice anılar biriktireceğimizi bilsem de özlem dinmiyor. 

Ne çok şey sığar bir güne. Yaşama bağlanmanın sarsıcı güzelliğini ve sevincini bana yaşatan torunlarımı telaşlı bir koşuşturma içinde beklediğim günlere gittim. Evim onlarla cıvıl cıvıl bir yaşamla aydınlanıverir. Çevremde suskun duran varlıklar canlanıverir. Onlar eve adım atar atmaz her şey beni sevince boğan bir anlam kazanır. Onların yaldızlı gözlerinde bütün bir dünya vardır. Vapurlar, sandallar, dalgalar hep onlarındır. Gökyüzü, uçurtmalar onlarındır. Her kuşun, her böceğin, her ağacın adı onlardadır.

Bana şarkılar söyleten, skeçler oynatan yine onlardır. Saklambaçlar, köşe kapmacalarımız. Onlar var oldukça ben de yaşarım. Yaşamın kendisidir o saatler. İçimde öylesine sınırsız bir sevgi hissederim ki! Torunlarımı korumak, kötü şeylerden uzak tutmak ve onlar için yaşadığımı hissettirmek isterim. Onlar da istendiğimi, faydalı olabileceğimi hissettirirler bana. Onların yanında çiçekler açarım. Onlar yanıma yaklaşır yaklaşmaz güzel bir nergis kokusu yayılır benden. Hani bilirsiniz, bahar kokan, baharın habercisi capcanlı nergisler vardır ya işte o kokudan. 

İşte orada. Başı öne eğik, oturuyor. Dizlerimin üzerine yerleştirdiği kâğıda bakıyor. Bir elinde kalem; ama çizmiyor, sadece bakıyor. Düşünüyor gibi. Beni gördü sonunda. Yüzünde şaşkınlık ve sevinç arasında gidip gelen bir anlamla. Tek ayaklı bir adam çizdiğimiz, bir göz, bir ev çizdiğimiz, koşan bir çocuk çizdiğimiz, evet bir bulut, bir ağaç, bir kuş çizdiğimiz günleri unutmam mümkün mü? 

Kalemler, defterler, yap-bozlar, oyuncak bebekler arasında dolandığımız saatlerdir o günler. Her şey ne kadar rahat, ne kadar olağan görünür. Her biri küçük bir dünya taşırlar sırtlarında. Neşe, havailik, canlılık içinde, göz kamaştırıcı sevinçler içinde, çocuk dünyasının gizemli patikalarında dolaşırız, anın keyfini yaşarız. Dünyalar benim olur.

Çocuk şarkıları arasında, yaşamın basitliğini öğrendim torunlarımdan. Onlarla yaşadığım saatler nereye gideceği bilinmez, sınırsız, haritasız ebrulî bulutların dur durak bilmez gezintileri gibidir. Güzelliktir, gülümseyiştir, kıpırtıdır, gelecektir.

Gördüm seni. Çık. Sobe. Mızıkçılık ediyorsun, arkana bakma. Şurada şu duvara yaslan. Duvara kollarını dayayıp, başını da üstüne yasla. Tamam mı? Ha! Şöyle. Evet. Gülüşüyor. İtişiyoruz.

Hepsinin resimli kitapları var. Resimlerinin arasında sayılar var. Sarı, kızıl, mavi renkler arasında sayılar. Bir sayısının üstünde bir kuş var. “Kuşlar bu saatte uçmazlar ki” diyor. Öyleyse ne zaman uçarlar, hadi söyle bakalım. Ha bilmiyorum, sabah uçar kuşlar. Bak yarın sabah kalkınca, uçan kuşlar penceremize gelecek, bize “günaydın” diyecekler…

Yaşlanınca, insanın bakışları içeri dönüyor artık, eskiden yaşadıklarını yeniden görmeye başlıyor. Evet, en başta çocuklarımı büyütürken geçen yıllar bir bir düşüyor önüme. Anımsama bir kez başladı mı arkası geliyor. Yeni şeyler hatırlanıyor, her konuda rasgele söylenen sözler gibi, anılar birbirine karışıyor. İnsanın dünyaya bakışı ve bu bakışla beraber davranışları da değişiyormuş. İnsan ancak kendini sorguladığı ölçüde kendi gerçeğine ulaşabiliyor.

Gerek çocuklarımı yetiştirirken, gerek torunlarımın büyümelerine tanık olurken şunu keşfettim: Onlar bize ait olanı bize geri veriyorlar. Bu bizim içimizde olanı içeren bir boyuttu, büyülü bir alandı. Dünyaya yeniden doğar gibi oluyordunuz. Torunlarımla olan ilişkimde kendimden daha kırılgan birinin varlığını ve bu varlığı koruman bana ne ifade ettiğinin bilincine vardım. 2020’nin son saatlerinde onlara uzaktan seslenirken onları kucaklamışçasına mutlu oldum. Onlara şöyle seslenmek geldi içimden: Yaşam eldeyken yaşayın onu. Can sıkıcı insanlara kulak vererek, yaşamını bilgisiz, sıradan, kaba şeylere adayarak değerli günlerinizi boşa harcamayın. İçinizdeki o olağanüstü yaşamı yaşayın. Gelecek yıllar önünüzde, upuzun, anlatılmaz bir biçimde uçsuz bucaksız uzanıyor. 

Hepimiz evrensel bir bütünlüğün parçalarıyız. 2020 yılı tüm dünya için zor bir sınavdı. Herkesi etkiledi. Hepimizi üzdü. Bu sancılı süreçte tek doğru bir yanıt var gibi geliyor bana: Değer üretmek. Güzelliğin, doğrunun, iyinin, ahlakın, adaletin peşinde koşmak da insanın kendine özgü, kendinde olan doğal özelliği. Basit bir seramik çömlek bile eğer sanatsa dünya hakkında bir hakikati fısıldar bize. Bir değer yoktan var edilmiştir. Bir güzellik tattınız mı, “Hayatı nasıl iyileştirebilirim?” diye düşünmeye başlarsınız. Doluluk hissidir bu. Dünyada olmanın sevincini yaşarsınız. 2020’ye veda ettiğimiz bu yıl, bize parkta yürümenin, sokakta gezmenin, sevdiklerimizle doyasıya kucaklaşmanın, sarılmanın ve daha yapamadığımız onca şey gibi dünyanın bize sunduğu küçük zevkleri takdir etmeyi öğretti. 

Işığın ve gölgenin dansında devinen bir dünyada hepimiz aynı konumdayız. Her şeye rağmen hayatı onaylamak bize düşüyor. Asıl güzellik de burada bence. 

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler: