İki ‘yüz’lü kadın: İzmir

Kentlerin girişleri bir evin kapı önü, eşiği gibidir ya… Yurt dışından gelen bir dostumun “İzmir’in girişini gördükten sonra içimden geri dönmek geldi” dediği zaman ev sahipliğimden rahatsız oldum. Bir İzmir sevdalısına en son söylenecek cümle bu olmalıydı. Bir kentin dağınıklığını örtbas etmekle, evdeki dağınıklığı saklamak aynı şey değil elbet. İzmir’in üzerine birikmiş tozu üfleyip, “Yok aslında daha da güzelleşti” desem de fayda etmedi.
Haklıydı belki de… İzmir’in gerçekten de iki yüzü var çünkü.

* * *

İzmir’in bir Karşıyaka’sı var bir de tepelerin, dağların, kayaların üstlerine öylesine konduruluvermiş ev(!) leri… Narlıdere’nin bizi alıp Çeşme’ye götüren pırıl pırıl dükkanları, süslü meydanları ile ‘aydınlık’ bir yüzü var, bir de geçip gittiğimiz bulvarın üst tarafında “burada insan yaşıyor mu?” dedirten bina (!) ları. Atatürk Bulvarı’nın, Güzelyalı’nın, Hatay’ın modern apartmanlarının yanı sıra, bir de o apartmanların önüne gerildiği köy görünümündeki yapılaşması. Yeşildere yoluna girince İzmir’in içi mi dışı mı; köyde mi yaşıyoruz, yoksa Türkiye’nin 3. büyük kentinde mi belli değil… Yüzünü denize dönmüş, ardında olan bitenden pek de haberi olmayan Kordon da İzmir, sokaklarında yalınayak çocukların gezdiği “arka mahalleler” de İzmir.
İzmir’i çok seviyorum. Bu yüzden belki de yıllardır İzmir’i yazıyorum.
Çocukluğumdaki İzmir’i, Kemeraltı’nı, Pasaport’u, sahil kesimlerini, güneşinin batışını, boyozunu, denize çıkan Alsancak sokaklarını, Karşıyaka’dan karşı yakanın gece ne kadar güzel göründüğünü, martıların eşliğinden yol alan bitkin vapurlarını…

* * *

‘Dişi’dir bu kent benim gözümde.
Cilveli, işveli, kıpır kıpır, sokulgan bir yanı vardır…
Rüzgarıyla omzunuza dokunduğunda huzur verir…
“Dişi”dir işte;
Yani, susup dinlemesini de bilir bir gece yarısı onunla dertleşmeye başladığınızda,
ne konuşacağını da öğrenmiştir ağırbaşlı bir bilge edasıyla…
Her kadın gibi anlaşılmazdır biraz. Ne zaman ne yapacağı belli olmaz.
Belki de bunun için “İzmir’in havasına güven olmaz…”
İleriye dönüktür yüzü; dünün, geçmişin, hesabını tutmaz.
İdeolojileri, kuralları, doğruları, yanlışları vardır; her “İzmir’i istiyorum” diyene kolay kolay teslim olmaz.
İki yüzü vardır İzmir’in.
Biri gözalıcı…
Diğeri rezil…
Birinin yüzü makyajlı, diğerinin yüzünde akşamdan kalmanın yapış yorgunluğu…
“Kadın”dır İzmir.
Bir eli Kadifekale’nin ara sokaklarında, çıplak ayaklı bir çocuğun başını okşar;
bir eli Kordon’daki yüksek müzikli gece kulüplerinde kadeh tokuşturur.

* * *

Bütün bunları, dilimin döndüğünce anlattığımda tanıştı o “kadın”la dostum.
Pasaport’ta naneli nargilesini fokurdatırken kendi kendine söylendi; “İzmir zor bir kent, huyuna gitmek lazım”.

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın