Bu yazı Pazar’ınızın içine edebilir!

Kusura bakmayın, bugün bu satırların yazarı “okunsun” diye yazmıyor.

Bugün bu satırların yazarı, tarihe kayıt çakmak için, oldukça önemsiz bir şekilde kelimeleri yan yana getirerek biraz serzeniş, biraz tahlil, biraz eleştiri, biraz özeleştiri karalayacak…

Bugün Pazar yine…

Ne garip bir süreçten geçiyoruz, farkında mısınız?

Güya “yerel seçim” var haftaya ama konuştuklarımızın, yaşadıklarımızın “yerel seçimle” uzaktan yakından alakası yok.

Ortalık toz duman… “Taraf” olmaktan ziyade “objektif de” olunamıyor artık…

Her kademede riyakârlık, yalan dolan doruk yapmış vaziyette.

Siyasetçiler bağırarak, çemkirerek “üstünlük” kurmaya çalışıyor.

Koca başbakan, mitinglerinde “yuhalatmayı” siyaset sanıp, acayip bir ruh haliyle “egemenlik” peşinde…

Başbakan bağırıp çağırarak, tehdit edip hedef göstererek, kalabalıklara “cambazı” göstererek “kendi” naylon gündemini “ulusal meseleymiş” gibi göstermeye uğraşıyor.

Oysa Başbakan, 2007 seçimleri sonrası “balkon konuşmasında” nasıl da güven vermişti hepimize… Temkinli de olsam yine o dönemde, “lider” olarak görmüştüm….

Yanılmışım…

14 yaşında bir ölü çocuğun hatırasının, otoyoldan, özel hastaneden, köprüden, tünelden daha önemli ve “manalı” olduğunu inkar ediyor Başbakan…

Ya İzmir adayı?

Binali Yıldırım…

Yanılmışım onda da…

Twitter yasağının Binali Yıldırım’dan çıktığını öğrendiğimde de benim için “her şey” bitti…

Hele Binali Yıldırım’ın yasağı “…Amerika Devlet Başkanı’na hakaret ettiğinizde adamı ortadan kaldırıyorlar. (…) Bu durumu ben istemedim. Mahkeme de istemedi. Zorunlu olarak yapılan bir uygulamadır” sözleriyle savunmasını öğrendikten, dinledikten sonra…

Hakan Albayrak denen şahsın “taraflı değilim Tayyipçiyim” sözünü öğrendikten sonra…

İyice inandım Türkiye’nin içine virüs kaçtığına…

İyice inandım Türkiye’nin bir “format” ihtiyacına…

Ben Binali Yıldırım’ı eleştirdiğimde, AKP’ye muhalefet ettiğimde her yönden ve özellikle de son zamanlarda Binali Bey’in İzmir cahili “danışman kadrosuyla” “AKP’li” olduğunu iddia edenlerden aldığım akla ziyan ithamlar, iftiralar, hakaretler…

AKP’ye yakın, “abi” dediğim, saygı duyduğum bir meslektaşımdan aldığım “saldırgan” ithamına…

Yok yok… Gerçekten “sapla saman” karıştı…

Muktedirleri eleştirmeyeceksin, yandaşlarına, taraftarlarına yağcılıkta, yalakalıkta sınır tanımayacaksın. Zira “huzur” bulamazsın…

Adam İzmir ruhundan nasibini almasa da, alıştığı o vıcık vıcık “medyacılıklara” güvenerek “dizayn” etmeye çalışıyor İzmir basınını…

Kimsenin de “tık” ettiği yok. Ne demokrasiden almış nasibini ne de en küçük insani değerlerden…

Ama nasıl olsa “koca bakanın” danışmanı ya? Nasılsa onun için medya “kumbara” ya? Nasılsa ekrandaki, köşelerdekiler onun “bir dediğini iki etmiyor” ya?

Vur o zaman Hasan Tahsin’e…

Kimin umurunda nasılsa…

Zaten ne zannediyor ki kendini?

Yayın yaptığı TV “BBC mi”?

Yazı yazdığı gazete “New York Times mi”?

Kaç kişi okuyor kaç kişi izliyor?

Nasılsa İzmir’de de yalakalık modunda, sabahtan akşama CHP, akşamdan sabaha AKP diyen çok!

Otel lobilerinde “iftiralarına” eyvallah çeken de çok!

Düne kadar Aziz Kocaoğlu’nun dizinin dibinden ayrılmadan “yalakalık” edenler şimdi biraz “Hakan Tartan” biraz “Binali Yıldırım” diye haykırıyorlar ya?

Ancak yine de “ters” konuşmamalı…

Ters de yazmamalı…

Perşembeden beri yazmıyorum…

Aklım durdu zira… Bunca yaşadıklarıma rağmen bugüne kadar “sıkıntılarımı” sevdiklerime yansıtmadım. Ama öyle bir gün yaşadım ki, aynı anda hem iğren bir dedikoduyla ne kadar “zengin” hem de elimdeki “tebligatla” ne kadar “yoksul” olduğumu yaşadım…

Var mı böyle bir süreç?

Bunca yalan dolan ve hırsızlığın, riyakarlığın “moda” olduğu bir süreçte gel de “gazetecilik” yap…

Haftaya bugün seçim…

Bir oy hakkım var…

Kendi kalemimle gidip bir oy atacağım…

Ama bu hafta kesinlikle karar verdim…

Ne ilde ne ilçede asla “onlara” oy atmam…

Yani kimlere oy atmayacağımı artık “biliyorum”…

Kime “oy” atacağımı ise söylemem… Zira yüzsüz, arsız iftiracılar bu hafta da “fazla mesai” yapacak…

Lakin 31 Mart sonrası “bilirim” ben İzmir’de “kime ne diyeceğimi”!

Ha şunu da söyleyeyim…

Bu can bu tende kaldıkça “dönersem” hak bildiğim yoldan şerefsizin şerefsiziyim…

Bunu da not edin bir yerlere ki yarınlarda “dönersem” tükürürsünüz yüzüme…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın