Zira kavga dediğimizin karşılığı mertçe, namusluca, helalinden yaşamak kaygısı yani…
Yazmaya başladık yine ki herkese mahsusen selam ediyorum.
Yaş, cinsiyet, renk, inanç, ırk etnik ayrımcılara inat, herkesi ayrımsız sevgiyle selamlıyorum en harbi duygularımla.
Haber Ekspreste başladım ilk yazmaya.
Sonra Yenigün ve ardından Dokuz Eylül Gazetesi.
Şimdi de İzmirin en kıdemli gazetelerinden biri. Ege Telgraf.
Nurten annemi kıramadım sonunda. Yoksa ciddi ciddi yazmama kanaati hakim olmuştu bendenizde.
Sadece diyordum sadece kentyasam.com yazarı kalayım.
Lakin olmadı işte.
Mutluyum yine de. Daha önce yazmama vesile olan tüm sevgili gazetelerimi sevgiyle anarak, kırmadan, dökmeden yazmaya çalışacağız burada da. Kızdıracaklarımıza her daim olduğu gibi artık her mevsim yenebilen dondurmalardan tavsiye ile derdimizin olduğu gibi görünmeyenler olduğunu bir kere daha hatırlatırız.
Kanal 35 TVda aralıklı da olsa 10 yılı aşkın süredir delice sürdürmeye uğraştığımız Sabah Resimleri şimdi Ege Telgrafta köşe oldu. Lakin köşeleri hiç sevmemekle birlikte, bulunduğum gazetenin kutsanmış üçüncü sayfasına yerleşmenin sorumluluğunun da farkındayım.
Ne diyebilirim ki? Allah mahcup etmeye…
Memleketimiz ve kentimizde öyle resimler var ki fotoğraf kabilinden, neden kimse görmek istemiyor ne yapmalı acaba?
Memleketimiz ve kentimizin atanmışları da seçilmişleri de birer insan evladı sempatikliğine sahip olsalar da zaman zaman bizi nasıl delirtiyorlar malum.
Fotoğraf, resim fark etmez, işimiz gücümüz görülmeyenleri gösterme çabası…
Ama sizin de bu işlin içine girmeniz, o yurttaş tribünlerinde oturmanın hakkını vermeniz gerekiyor. Tıpkı Kanal 35 TVda her sabah yaptığınız gibi.
Hangi partiye oy veriyorsunuz, neye inanıyorsunuz, hayat tercihleriniz nedir beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren geldiği ve gittiği yerin farkında olan, insanlık erdemlerinin yerlerde sürünmesine karşı çıkan, vatan, millet, bayrak, inanç, onur, namus farkındalığında olup, bunların tezgâhlardaki Çin mallarına çevrilmesini istemeyenlerdir. Onlarla bir hat yakalayabilirsem burada da, seyredin o vakit şenliği.
Sizlerden düşüncelerinizi, kaygılarınızı, isyanlarınızı, takdir ve tenkitlerinizi istiyorum. Fotoğraf yollayın, yazı yollayın ama susmayın lütfen susmayın.
İzmirde yazılacak, konuşulacak, tartışılacak o kadar çok konu var ki. Biliyorum, sokaktaki gerçek gündemin medyada ve dolayısıyla siyasette olamayışının nedenlerini de biliyorum.
Şimdilik Pazartesi, Çarşamba, Cuma günleri yazacağım. Fakat zaman zaman başka sayfalarla da birlikte olacağız. www.kentyasam.com yazılarım da devam edecek. Ama bir yazı yazıp elli yerde aynı yazıyı yayımlayanlardan olmak istemiyorum.
Dedim ya, sorun ve konu çok.
Ortalık her cins şeytanla dolu…
Şeytaniliklerin içinde insanlık için haykırmanın bedelinin bazen noktayı koymak ya da perdeyi indirmek olabileceğini de biliyorum. Lakin herkesin bir gün noktayı koyacağına da inanıyorum. Erken nokta koydurulanların, öte tarafta erken mevzi alacaklarını da sanıyorum ki, vah ki nokta koyduranların haline…
Anladınız değil mi?
Yazarım, konuşurum, haykırırım, isyan ederim…
Ama harbiden, yüreğimden…
Kimsenin adamı olmam ki kimse de adamım olmasın. Kulun, kula kulluk etmesi kadar aşağılık ne var dünyada? Yağcılık, soytarılık edenler mi var tarih kitaplarında, yoksa yanlışa isyan edenler mi?
Benim de siyasetim var. Ama önce insan, sonra gazeteciyim. Gazeteciliğe insan temelini yeniden oturtsak âlemde, ne dert kalır ne tasa değil mi?
İlk günden kafa şişirmek istemem.
Zira yazacak konular uçuşmaya başladı beynimde. Çevre rezillikleri, şehir magandalıkları, trafik derdi, seçilmiş kibiri, atanmış böbürleri, eğitim, sağlık, ulaşım sıkıntıları, siyaset yalanları, aday dedikoduları. Yanlış denen doğrular, doğru gösterilen yanlış ve yalanlar. Tahrip edilen tarih, rezil edilen edebiyat, iğrenç edilen sanat ve baş şeytan boyalı medya!
Dedim ya rahat durmam! Uslu da değilim deliyim çok şükür…
Lakin velisi ve delisi olmayan memlekete olur mu?
Veliler neden azaldı memleketimde bilemem. Ama korkarım kıyametin kopacağı gün, son delinin öleceği gündür!
Çarşamba başlıyoruz inşallah…
Yalnız bırakmayın bu deliyi…
Bunca akıllı geçinen arasında sayımız pek az. Üstelik tavla oynamayı da biliriz de artık nasıl oynarız bilemem. Diyeceğim odur ki, karamsarlığımızı umutsuzluğa dönüştürmeden gelin bir olalım birlikte olalım.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.