Hepi topu üç beş sözcük…
“Çünkü ‘şer’ yazıp ‘kazananların’ olduğu bir kentte ‘hayırla’ kaybedildiğine daha fazla tanıklık yapmak istemiyorum.”
İşte bu kadar…
İzmir’de bunca şeytanlığı, bunca riyakârlığı, bunca yalancılığı, hiçbir arada ve bu kadar görmemiş ve yaşamamıştım.
Ülke insanlarının gerçek koşullarını asla görmeden yazılanlar, söylenenlerin merkezi oldu koca İzmir…
Oysa İzmir Cumhuriyet’in sembol şehriydi..
.
Oysa İzmir, emperyalizme yoklukla kafa tutanların şehriydi…
İstanbul emperyalizmle aslanlar gibi ve de yüzsüzce işbirliği ederken, İzmir’de “ya istiklal ya ölüm” deniyordu harbiden…
Pazar günü yine zırvaladı bir “efendi” gazetesinde “görevlendirildiği” köşesinde…
Ne kadar “şık şıkıdım” varsa hep beraber “alkışladı” belki en pahalı cep telefonlarıyla arayarak…
Dokuz Eylül Gazetesi’nde yazmaya başladım “Efendi derdin ne” serisine, seri bitince köşeyi de, yazmayı da bırakacağım. Hüseyin “tamam” diyene kadar “Kent-Yaşam’da” olacağım…
Zira artık canım İzmir’imde “tanıklık” etmek istemiyorum türlü şarlatanlıklara…
Kendi hatalarını görmeden ona buna “pislik” atan bir güruhun çakma baronluğuna isyanım var artık!
Sadece kendi çıkarına göre kent dizaynı yapıp aynı anda hem CHP’li hem AKP’li olabilen sözde önderlere isyanım var…
Orhan Beşikçi aylardır yazıp duruyor, ben Orhan Beşikçi’nin yanında söyleyip duruyorum.
İzmir’i İzmir yapan ecdat yadigârı eserler yok olurken, üç kuruşluk rantlara peşkeş çekilirken, koca İzmir’in sosyetesinin “Amazon” ya da “Jan Dark” muhabbeti etmesi midemi kaldırıyor.
Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol demiş Hazreti Mevlana…
Ne adamlar gördüm üzerinde elbise yok, ne elbiseler gördüm içinde adam yok demiş bir başka Hazret…
Ama gelin görün ki İzmir’de “egemen” olanların çoğu “olduğu” gibi görünmeyen içinde “adam” olmayan elbiselerden ibaret… Yazık ki bu kentin son 50 yıldır gerçek anlamdaki gelişememesinin nedeni siyasal tercihler değil, siyasilerle can ciğer olan bazı egemenler…
Mesele sadece bunu yüksek sesle haykırmada…
İddia ediyorum ki bir yandan Aziz Kocaoğlu’na ve CHP’ne yanaşıp diğer yandansa özellikle Binali Yıldırım üzerinden AKP’ye “kurtarın bizi bu CHP’den” diyen odaklar var İzmir’de…
Ve o odaklar her sene ellerinde kâğıt bayraklar, dillerinde Onun Yıl Marşı’yla “oldukları” gibi görünmemeyi muhteşem beceriyorlar…
Son 12 yıldır İzmir medyasındaki yozlaşma, gazetecilerin aldıkları maaşla bırakın yuva kurmayı, okuyacak bir kitap bile alamamaları, medyaya reklam verenlerin, kendilerini “tanrı” gibi görmesi, basın ahlakından nasiplenmemiş kişilerin özellikle “haber” stratejilerinin başına geçebilmeleri, iş dünyasının adı konmamış kavgaları, siyaseten her an her türlü riyakarlığı yapabilecek bir yapı, halktan doğrudan kopuk yerel yönetimler, işi vatandaşla başkanı arasındaki köprüyü dinamitlemek olan danışmanlar, meclis üyeleri, bürokratlar, özellikle son yıllarda EXPO bahanesiyle, yurttaşın günlük yaşam sıkıntılarını önemsiz sayan devlet bakışı, sadece konuşmak ve haber e-postası atmayı “vekalet gereği” sayan milletvekilleri ve daha neler neler…
Sağcısı “sağcı” gibi değil…
Solcusu “solcu” gibi değil…
Adeta “şantaj” ve “tehdit” üzerine kurulan bir yaşam sanki İzmir…
Ve ölümüne tutkuyla bağlandığım İzmir’de; şerle kazanmalar ve hayırla kaybetmelere daha fazla tanıklık yapmak istemiyorum.
Ne yapabilirim?
Onu da bilmiyorum!
![]() |
Not: Fotoğrafı “laf” olsun diye koydum yazıya. Yoksa ne alakası var değil mi İzmir’i işgal edenlerle ettirenlerin “bugünle” ilgileri? (!)
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.