Benim de “içim acıyor” ama…

Geçtiğimiz 19 Mayıs’a damgasını vuran bir sözü aldım başlığa.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, 19 Mayıs’ın şekliyle alakalı söyledi “içim acıyor” sözünü.

Haklı olabilir… Başkanın içi bu 19 Mayıs için acıyor olabilir…

Ama benim için 19 Mayıs, 18 Mayıs, 20 Mayıs…

Hep acıyor…

Ülkem için, şehrim için, benim ve sizin çocuklarınızın gelecekleri için acıyor…

Bugün hükümet partisinin gözüne girmek için her türlü yalakalığı yapanlar yerden yere vursa da Cumhuriyet’in kurucu kadrosunu, onların en büyük hedefi “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller yetiştirilmesiydi…

Bugün yaşadıklarımız “bugünün” meselesi değil ama nasıl anlatacaksın?

Bugünün geleceğini 30 yıldır söyleyenleri, yazanları kim hatırlar ki?

Başkan Kocaoğlu’nun içini acıtan son 30 yıldır aynen ama yavaş yavaş yaşanıyordu da kimse sesini çıkarmadı. 1980 USA damgalı darbeyi yapanlar ulusal bayramlarla oynarken acaba kaç kişinin içi acıdı?

Ya Özal zamanında başlatılan “satma” eylemlerinde haraç mezat elden çıkanlar?

Sümerbank, SEKA, Telekom falan?

Ya tarihi binalar? Tarihi okullar?

Onlar içi acıtmıyor mu? Onlar acıtmadı mı?

Ya paldır küldür Gümrük Birliği’ne giriş?

Sendikal hakların kuşa çevrilmesi, taşeronluk denen köle düzeninin, asgari ücret sefaletinin dayatılması?

Son 30 yılda olan bitene karşı “içi acıyan” olduğu için mi bugüne “içimiz acıyor”?

Dürüstlük sembolü sevgili başkanımın belediyesinin hangi 19 Mayıs etkinliğinde “19 Mayıs ruhu” saklıydı da ben göremedim? Hangi mahallede şöyle bir haftalık 19 Mayıs coşkusu vardı? Olamaz mıydı? Olurdu…

Sıradan yurttaşların sessizce balkonlarına astıkları bayraklar, yürüyüşler coşkuluydu tamam, ama bekledim şöyle farklı ama “Atatürkçe” 19 Mayıs…

Benim de içim bundan acıdı…

Öte yandan ortada bir tuhaflık yok muydu mesela?

15 Mayıs İstiklal Harbi’nin tetikleyici olaylarındandı. Azmış yerli Rumların, Yunan askerleri ve metropolitlerinin kışkırtmasıyla döktükleri kan elbette ki unutulamazdı.

Ama “es” geçildi…

İçi acıyan sevgili başkanım darılmasın ama bal gibi de “es” geçildi…

Çünkü İzmir’de “hortlayan REJİ” hayaletleri dolaşıyor.

Ne önemi olurdu ki 15 Mayıs haftasında öldürülen masum Müslüman Türklerin canlarının?

Bornova Belediye Başkanı Sındır dışında belediye başkanı yoktu Konak’ta…

CHP milletvekili Mehmet Ali Susam dışında da vekil yoktu…

Gazeteciler ve Başkan Sertel dahil 100 kişi değildik…

Reva mıydı peki?

İzmir 15 Mayıs’ı unutursa elin oğlu Hasan Tahsin ve şehitler için ağzına geleni söylemez mi?

Ya 15 Mayıs tarihli İzmir gazeteleri?

Konak’taki tören saatini bile yazmadılar o gün…

Oysa İzmir’in CHP’li tüm belediyeleri önder olabilirdi. Ama il başkanı Tacettin Bayır bile yalnızdı CHP çelengi anıtın arkasına atılırken…

15 Mayıs’tan bir hafta önceden itibaren belediyeler yapamaz mıydı çağrılar bu sene?

Konak Meydanı binlerce İzmirliyle doldurulamaz mıydı?

Miralay Fethi Bey, Hasan Tahsin ve onca şehidin ruhu şâd olurdu be, anlamlı olurdu…

Ama yoktu…

15 Mayıs’ı atla ama 19 Mayıs’ta için acısın…

Lakin olay başka…

Aya Vukla’yla başlayan bir tezgâh var İzmir’de.

Şimdi de REJİ… Görürsünüz yakında başka şeyler de çıkacak, hissediyorum.

Önümüzde 30 Ağustos var mesela…

SABAH RESİMLERİ’nin başladığı 2002 Nisan ayından beri neredeyse yalvarıyorum. Çanakkale cephelerine, şehitliklerine geziler düzenleyen belediyeler neden Büyük Taarruz’dan İzmir’e şehitlikleri boş bırakır diye? Neden özellikle İzmir belediyeleri İstiklal Harbi’nin sahalarını tercih etmez gezilere diye…

Biliyorum olmayacak…

Hele bu yıl asla olmayacak… İstiklal Harbi’nin tetikleyicilerinden 15 Mayıs’a kayıtsız kalanlardan 30 Ağustos hassasiyeti asla bekleyemeyiz…

Ne yazık!

“İzmir 2000’de bıraktı demokrasiyi…”

Birkaç gün içinde bu başlıkla bir yazı okuyacaksınız. Aslında yazı hazır. Şimdi de yayına verebilirdim. Ama uzunca olacak ve belki de okurken sıkılacaktınız. “Demokrasinin kalesi” ya da “demokrasinin beşiği” olmadığını anlatacağım size İzmir’in… Başka kentleri bilmem ama İzmir’de “parasız” hiçbir şeyin olmadığını, tüm ilişkilerin paraya endekslendiğini anlatacağım ve bunun 2000’nde tesadüfen olmadığını da…

Ne diyeyim? Biraz bekleyin canlar…

Evlad-ı Fatihan’a teşekkür

Kanal 35 TV’de hafta içi her sabah ve beş yıllık “sürgünden” sonra yeniden başladığımız SABAH RESİMLERİ, İzmir Balkan Dernekleri Federasyonu tarafından “en iyi sabah programı” seçildi. Cumartesi günü gittik ödülümüzü aldık. 26 Eylül 2011’den bu yana özgür yayın olanağı tanıyan Kanal 35 TV yönetimine, gencecik fedakâr ekip arkadaşlarıma, bizi 10 yıldır ısrarla takip eden can izleyenlerime ve İzmir Balkan Dernekleri Federasyonu’na yürekten teşekkür ediyorum.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın