Sağır ve dilsiz ülkenin cinneti…

Hikâyeyi pek çok insan bilir. Beyaz Adam’ın Afrika’ya adım atmasının hikâyesi… Kara Afrika’nın kara yazgısının başlangıcıdır bu öykü. Beyaz Adam’ın karşısında kabile reisi vardır. Beyaz adamın elinde kutsal kitap. Aradan zaman geçer, kara Afrikalı’nın elinde kutsal kitap, Beyaz Adam’ın elinde Afrika’nın uçsuz bucaksız toprakları…

Sağır ve dilsiz Türkiye’nin bugünkü halini anlamaya çalışırken sıklıkla bu öykü aklıma geliyor. “Yeşil”in her tonu beslene beslene, besletile besletile karşımıza çıkarıldı. Bu anlayışın son temsilcisi olanlar “örtü”yü insanların gözüne soka soka geldiler bugüne. Geride ne mi kaldı? Aynı kabile reisinin durumunda, ülkedeki insanlar. Başlarda “örtü” karınlar aç, kardeşler, analar-babalar-kocalar işsiz… Bir avuç gıdaya muhtaç, bir torba kömüre…

İnsanların eline “örtü”yü verenlerin eşlerinin başında İtalyan marka ipek kumaşlar; bunların “arka bahçe” olarak gördükleri ve iktidara adım adım kendilerini taşıttıklarının başlarında Çin malı “örtü”ler… Onlar marka “örtü”leriyle son model jiplerde “arka bahçe” insanları otobüs duraklarında, dolmuş kuyruklarında…

Attıkları her adım, çıkardıkları her yasa, yaptıkları her düzenleme; bu ülkenin geleceğini çalıyor. Adına ne derseniz deyin. İster BOP’un talimatları, ister Atlantik ötesi emekli vaizin icraatları… Onarılmaz tahribatlar yapıyorlar. Sağır ve dilsizlik korkuyla beslenir hale getiriliyor. Bunlar ağızlarını her açtıklarında öyle öfke kusuyorlar ki; yargısıyla güvenliğiyle korkunun gölgesini enselerde hissettirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Yandaş medyasında güllük gülistanlık bir ülkeyi her gün her dakika her saat dikiyorlar karşımıza. Satılmış kalemler bambaşka bir ülke anlatıyor insanlara. Yazdıkları ile yaşadıklarının arasında dağlar kadar fark varken; beyinleri tahrip etmeyi sürdürüyorlar.

Sağır ve dilsiz ülke ise bunları seyrediyor. Kopan, kopartılan, güçsüzleştirilen, içi boşaltılan yanına bakacak hali bile kalmamış halde; “beterin beteri”nden sakınmaktan öte bir şey geçmiyor aklından. Neyin beter, neyin beterden beter olduğunu anlayamayacak kadar sağır ve dilsiz. Gözleri mi; görmek istemeyince kör olmaya gerek yok ki…

“Din Baronları”nın ellerine verdikleri “örtü”nün altında oradan oraya sürükleniyor. Geleceğini ipotek altına sokanlardan medet umuyor. Akrep gibi kendini sokarken, cinnet geçiriyor … İnanmayan açsın üçüncü sayfaları.

Kendine bu denli yabancılaştırılan toplumların varacağı başka hangi nokta vardır. Sağır ve dilsizliğin sonu başka ne olabilir ki? “Hırsız Sistem”e kürek çekmenin karşılığında kendini sokmaktan gayri ne edebilir ki?

Yazık…

Elde kala kala cinnet kaldı!

Okura Not: Elde olmayan nedenlerden dolayı bir süredir yazıları aksatmak durumunda kaldım. Anlayışla karşılayacağınız inancıyla; bu kesintinin bir daha yaşanmaması için elimden geleni yapacağımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın