Yeniden Samsun

Yıl 2006, aylardan da Kasım’mış. Türkiye’nin tüm “makam” sahipleri, kocaman bir salonda toplantı yapıyorlarmış. Birden salon kapısı açılmış ve içeri başında kalpağıyla Mustafa Kemal ile birkaç dava arkadaşı girmiş. Salondakiler gözleri kocaman olmuş bir şekilde yer göstermişler Gazi’ye. Mustafa kemal hiç ses etmeden, gösterilen yere oturmuş ve eliyle “devam edin” işareti yapmış. Toplantı kaldığı hararetiyle sürmüş. O kadar uzun sürmüş ki, kimse Gazi Kemal ve arkadaşlarının salondan ayrıldığını görmemiş. Yalnız, Mustafa Kemal, oturduğu koltuğa bir kâğıt bırakmış. Kâğıtta şu satırlar yazıyormuş: “Konuşmalarınız dinledim. Tavırlarınızı izledim. Ve karar verdim ki, yeniden Samsun’a çıkmamız lazım. Mustafa Kemal Atatürk”
Bugün 10 Kasım. İçi boşaltılan Kemalizm’in, sadece “görsel” coşkusunun sergilendiği, yaşam biçimi olarak sadece “taklit” edildiği bugün, sizi bilmem ama benim içimdeki sızı artıyor. 10 Kasım’ları yaşamak istemiyor, kaçasım geliyor. Herkes Atatürk’ü seviyor ama O’nun “yapma” dediği her şey “itinayla” yapılıyor. Atatürk sevgisi ile çiçek, böcek, yemek sevgisi karışmış. Duvarlara asılan resimleri bile utanmazca tartışma konusu olmuş.
Bugün “herkes” O’nu konuşacak, sabah sirenlerle saygı duruşunda bulunacak. Yılda sadece birkaç kez O’nu yazı konusu yapan bazı “Bizanslılar” timsah gözyaşı dökecek. Ve yarın, 11 Kasım’da yine “aynı tas ve aynı hamam” devam edecek.
O’nu her geçen gün daha büyük bir özlemle arıyor, öfkemi bastıramıyor ve elim hep “gitmemesi” yere gidiyor. Çünkü nereye baksam, artık başka “çıkar yol” göremiyor, ikiyüzlü, ruhsuzların “sahte Kemalistliklerinden” midem bulanıyor. “Kemalistlerin” sayısı hızla azalırken, “Sahte Atatürkçülerin” sahtekâr egemenlikleri daha da güçleniyor. O zaman da hep Bandırma’ya kaç kişi binmişti ki diye düşünüyorum. Ve bugün yine ne yazık ki be TV’de olmamanın hüznüyle, TV’lerdeki çoğu “timsahın” gözyaşlarına tanık olacağım.
Gazi Paşa ile tüm bağımsızlık kahramanlarını ve şehitlerin affına muhtacım. Zira umudum, yaşamaktadır, bunu da biliyorum!

Esnafı alkışlıyorum!

Gazi Paşa’nın ölüm gününde belki bu kadar anlamlı bir “açılış” yapılamazdı. Ecnebi sermaye ile onun yerli işbirlikçileri sayesinde, her geçen gün iflahı kesilen canım esnafım, tıpkı Kurtuluş Savaşı’nın en zorlu günlerinde bile terk edilmeyen bir büyük davayı haykırıyor: EĞİTİM! İzmir Esnaf Birliği’nin bugün açacağı Anadolu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nin, sadece “yeni bir okul” olduğunu zannedenlere ne yazık! Demek ki “bugün” saygı duruşunda bulundukları büyük insanın büyük davasını da bilmiyorlar. Kurtuluş Savaşı’nın en sıkıntılı günlerinde, azgın Yunan’ın Ankara’ya iyice yaklaştığı günlerde bile TBMM kürsüsünden “eğitim ideali” vurgulanıyordu. Daha ortada zafer yokken Gazi Paşa ve arkadaşları “zaferden sonra” elde edilecek daha büyük zaferin adını “eğitim” diye koymuşlardı. Çünkü ancak eğitimle bağımsızlık korunur, egemenliğin bilincine varılır! Ancak eğitimle ekmek davası anlam kazanır, mücadele ruhu şekillenir ve ulusal dava taçlanır!
İşte bu yüzden İzmir Esnaf Birliğini kutluyorum. Keşke açılışta ben de olabilseydim. Ama yüreğim bu “davada” çok “dışarıda da” bırakılsam Susam ve arkadaşlarının yanında olacak. Okumanın, öğrenmenin, eğitimin bu kadar farkında olabiliyorsa İzmir Esnafı, yandı ki yandı “ecnebi ve ecnebi işbirlikçileri”! Keşke açılışa katılacak olan (Milli) Eğitim Bakanı da, “meslek liselilerin” önündeki o hak gaspının kaldırıldığını açıklasa.
Eğer bir gün okumanın önemini, eğitimin yüceliğini ulus olarak “yeniden” kavrarsak ve Türkiyemin her metrekaresinde eşit eğitim ve ulusal öğretimi yaşama geçirebilirsek; İşte o zaman Anıtkabir’de yatmakta olan büyük insan ve binlerce şehit “huzura” kavuşacak. Yoksa mahşerde yüzlerine bakacak yüzümüz olmayacak!

Şimdi de Pontus yalanı mı?

AB’li “ibişlerin” Türkiye hakkında toplantı yaptıkları binanın önündeki “gösteri”, ibişlerin açıklamasından daha önemliydi bence. Kendilerini “Pontuslu” diye yutturmaya çalışan güruhun çığlıkları, ülkeme daha ne gibi oyunların oynandığının kanıtı da, anlayan az galiba. Ben size sonraki yazıda, şu aralar Yunanistan’da elden ele dolaştığı söylenen bir kitabı anlatacağım. Okuyunca, ne kadar “hazırlıksız” ve “romantizmin” esiri olduğumuzu göreceksiniz. Zira AB’nin anlatmaya ve dayatmaya çalıştığı kimi şartların, Sevr’den daha küstahça olduğunu anlamayanların vicdanlarının olmadığını biliyorum da, bu “ibiş ortaklarının” cüzdanlarındakini, kefenlerinin ceplerinde de taşıyıp taşımayacaklarını merak ediyorum!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın