“Karaoğlan”a elveda ya “yarın”?

Bu “medya” denen canavarın “yok olması”, yeniden “basın” oluşması için her zamankinden fazla istek duydum. Başkaları gibi, sözde “büyük” köşe yazarları gibi timsah gözyaşı dökmeyeceğim. Bir gazeteci olarak, Türkiye’nin en onurlu, en “adam” siyasetçisini kaybettik. Herkes yazacak ama ben sadece kısa cümleler kuracağım bugün.
O’na “bunak” dediler, O’na “ihanet” edenleri “demokrat” ilan ettiler, görevi sadece “Türkiye’yi alt üst” etmek olan Derviş efendiye adeta “biat” ettiler!
Şimdi “taziyelerini” ciddiye almamak gerek!
Sabah baktım da çoğu TV “bülten haberi” gibi algılamış O’nun ölümünü! Sabah yayınlarına batım da hep cıvıkça ve içi boş kahkahalar!
Neden biliyor musunuz? Çünkü o “halktı”, çünkü O hoşgörülüydü, çünkü O kendisine “bunak” diyenlere bile saygı gösterdi! Çünkü O’nun sadece “halkı” vardı! O hep “halkı” için yaşadı ve sadece halkı üçün korktu ve üzüldü. Danıştay’a yapılan “malum” saldırı onun “halkıyla” ilgili “yarın” üzüntüsünü arttırdı ve mutlak sona ulaştı! Ne diyelim ki mekânı cennet olsun! O’na gerçekten sadık olanların başı sağ olsun, DSP’nin başı sağ olsun! O’na “ihanet” edenlere ise söyleyecek bir hece bile değer vermektir!
O ozan bir devlet adamıydı, hep “yarınları” düşündü ve “yarınları” yazdı! İşte onun ardından sanırım en uygun kaçacak olan “Yarın” şiirini paylamaktır!

“birşeyler olacak yarın
duruşundan belli
kırdaki atların
bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin toprağı

karıncaların telâşından belli
birşeyler olacak yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk

pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
birşeyler olacak yarın
öbürgünden önemsiz
yarından önemli”


“Çocuk pornosu” sadece bir örnek!

Ayıp yahu ayıp! Milletin gözünün içine bakarak bu kadar da “timsahçılık” oynanır mı? Şu “çocuk pornosu” haberlerini diyorum. Şu yayımlanan istatistik haberlerini diyorum. Herkesin tepkisini anlıyor ve doğal sayıyorum. Çünkü böylesine iğrenç ve lanetlenmesi gereken bir olaya başka türlü karşılıklar verilmez. Ama bu olaya bakıp da, bunun “yeni” karşılaştığımız bir rezillik olduğunu kimse söyleyemez! Yaşanan “ahlaklısızlıklarda” çocuk pornosu ne yazık ki sadece bir halkadır.
Özellikle 12 Eylül belasından sonra Türkiye yurttaşlarına “resmen” yaşatılan yozlaşma, bugün kaşımıza “çocuk pornosuyla da” çıktı, o kadar! Bu sadece, zaten yıllardır yaşanan bir rezilliğin bir örneğinin daha su yüzüne çıkmasıdır.
Bu ülkede son 26 yıldır Basın, Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Kadın ve Aile Bakanlığı, Rehberlik sistemi, sosyal yardımlaşma ve dayanışma sistemi, Diyanet İşleri “adam gibi” ve “sorumlu” çalışsaydı, biz de bugün bunları yaşamazdık. Her türlü ahlaksızlığı ve rezilliği yaşıyoruz ve sırada neyi yaşayacağız belli değil!
Örneğin hatırlayınız 12 Eylül sonrası en çok söylenen laf neydi? “Devlet, baba değildir” değil mi? Yani devlet kavramı dâhil her şey, paraya ve para kazanmaya üstelik de “bırakınız yapsınlar, geçsinler” felsefesiyle, havale edilmişti. Gençlerin kitap okuması, düşünmesi, memleket sorunlarıyla uğraşması, örgütlenmesi hep kötü gösterildi. Sivil toplum çalışmaları sanki AB fonları peşinde koşan grupçuklara çevrildi. Siyaset sadece “parası olanın” yapabileceği bir faaliyet gibi gösterildi.
Çocuk pornosu dışında şu anda yaşanan rezillikler yok mu?
Neden uyuşturucu kullanım yaşı düştü?
Neden cinsel sapkınlıkları bu kadar konuşur olduk?
Çevrilen dizilerin çoğunda alenen “sapıklık” hoş bir şeymiş gibi, “özgürlüğün rengi” gibi pompalandı topluma! O abuk sabuk yarışmalar da cabasıydı. “Haydi, beni evlendir” gibi “pop yıldızı, dans yıldızı” gibi çalışmalarla ahlak yozlaşmasının bağlantısı yok mu?
Bilimde, gerçek sanatta, futbol dışındaki spor dallarında başarılı olan genç ve çocuklarımız mı yoksa “başka” âlemlerin zavallı figüranları mı haber oldu, oluyor birinci sayfalarda?
Düşünün bir rica ederim! Bazı sözde büyük medya organlarında şirinleştirilen genç yaşamlar hangileri?
“Balık hafızalı” olmaktan kurtulmadığımız, hep “unutarak” ve “korkarak” yaşadığımız her saniye, bir gün bizim de “rezilliklere” karışmayacağımızın garantisi değildir. Ben bu konuda size öyle örnekler yazacağım ki bu hafta, bakalım neler hissedeceksiniz? Şu an en popüler yazı konusu “çocuk pornosu” olmasına rağmen ben size başımdan geçen bir olayı anlatayım.
2002 sonlarında bir gün evimdeki bilgisayar bozuldu. O zaman yazdığım gazeteye de yazımı yetiştirmem gerekiyordu. Ben de çaresiz yakınlardaki “internet evine” gittim. Bir bilgisayara oturdum. Yanımdaki makinenin başına, okul giysili ve yaşı en çok 15 yaşında bir erkek öğrenci geldi, oturdu. Yazımı yazarken, istemeden bu öğrencinin ne yaptığına takıldı gözüm. Çok bilinen bir internet sitesine girmişti. İçimden “bravo yani, bütün çocuklar savaş oyunları oynarken bu öğrenci e-postasına bakıyor” diye geçirdim. Şimdi sıkı durun millet. Allah bana bir daha böyle bir an yaşatmasın. Bu öğrenci, o çok bilinen sitenin “chat” linkinden sohbet odalarına girdi. Ardından da bilgisayar ekranında bir resim çıktı. Bu resim iki erkeğin cinsel iliksinin resmiydi. Ne yapacağımı şaşırdığım gibi yazıyı bitirmek için de tüm konsantrasyonumu yitirdim.
Bugün en masum internet sitelerinin “chat” odalarında neler olduğunu bilmiyorsunuz. Bununla uğraşmak için ulusal bir çalışmayı da duymadım. Ancak bu kentte yaşı 15 – 17 olup, her türlü sapık ilişkilere kendini kaptıracak çocuklarımız var. Çünkü aile yapılarımız bozuldu. Çünkü okullarda eğitim sadece dersane rantlarına havale edildi. Çünkü medya “ahlak” kavramının üzerinde durmayı “yobazlık” olarak görüyor. Başta özel okullar olmak üzere, bu ülkede “gençlerin cinsel gelişimleriyle” ilgili bir çalışma yapılmadığı gibi, yaşanan rezillikler de sanki “resmen” saklanıyor. Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde rastladığım eski bir arkadaşımın “yeni kimliğini” kabullenemediğim gibi, belediye otobüslerinde hep duyduğum yoz sohbetleri de kabullenemiyorum. Bugün çocuk ve gençlerimizin yaşadığı her türlü bunalımın altında, Türkiye’nin özellikle eğitim ve kültür sistemlerinin kokuşmuşluğu yatıyor. Okullardaki “kültür” adı altında yapılan “söyleşilerin” çoğunda nelerin, ne karşılığı yapıldığı incelenmediği gibi, yaşamların ancak “parayla” kurtulacağı iddialarının derslerde işlendiğini de düşünürsek, “çocuk pornosu” ve “kızlı erkekli cinsel kimliksizliklerin” ve içi boş “özgürlük” bize daha iğrenç olayları yaşatacağına da hazırlıklı olmamız gerekir.
Size bir önerim var. Bunun denenip başarılı olduğuna da inanmanızı istiyorum. Akşamları ailenizle yemek yerken televizyonu kapatın. Birbirinize bakın. Çocuklarınıza, eşinize yaşadıkları günü sorun. Aile içinde iyide de kötüde de “birliktelik” gerektiğine inanın. Ve ne olursa olsun, hiçbir TV dizisinin ailenizden önemli olduğuna inanmayın!

<İnciraltı'na "bir cümle" de benden!

Bu konuda kimin ne düşündüğünü anlamakta zorlanıyorum. Ama dünden bugüne, başka yerler için yaygara koparmayıp, İnciraltı için yeri göğü inletenlerin “bazılarının” o “rantçı” kafalarındaki rezilliklerin neye mal olacağını tahmin edebiliyorum.
Örneğin Balçova Belediyesi. Açıkça söylemeliyim ki Balçova Belediyesi’nde ilk kez bu kadar açık konuşuluyor İnciraltı! Büyükşehir’de ise ne gariptir ki, İnciraltı sakinlerini “dün” ciddiye almayanlar, “plan” yapıp “saklayanlar” bugün “forum” öncesinde, tıpkı “arsa mağdurları” gibi “fikir değiştirdiler”!
Daha adaylığı bile ortada yokken, Sevgili dostum Çalkaya ile oteldeki odasında konuşurduk bazen. Ben onun kafasındaki İnciraltı’nı biliyorum ancak “dost sohbetlerini” köşemde yazacak kadar şaşırmadım henüz. Bugünün Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya’nın, “forumda” yapacağı konuşmayı sabırsızlıkla bekliyorum. Ama şunu söylemeliyim ki, İnciraltı’nda ne yapılacaksa yapılsın iki önemli konu var. Birincisi oranın insanları, rantiyecilerin elinden kurtulsun, arazileri üç kuruşa yağmalanmasın. İkincisi ise İnciraltı bir avuç para babasının villalarının dolacağı yer olmasın. İnciraltı İzmir’e de, kendi insanlarına da “mutluluk” ve huzur getirsin. İstanbul veya ecnebilerin “at oynatacağı” alan olmasın!
Forumu “çok yararlı” görmemekle birlikte, orada “herkesin” konuşacağını düşünmek istiyorum. Ancak iki kişinin konuşmasını da çok önemsiyorum, zira “mühür” üç beş para babasının mı yoksa onların mı elinde onu göreceğiz. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya’nın “mühürün hakkını” ayrımsız tüm halk yararına “basacağına” inanıyorum!

Büyükşehir’e ihbarımdır!

Bornova’da şu “katı atık toplama” projesi aslanlar gibi çöktü! Bunu duymadım aynen yaşıyorum. Atık toplama işini üstlenen şirketler, çalışanlarına insan gibi davranmadıkları için, konutlar yakında birer “çöp eve” dönüşecek. Konuyu abartmıyorum. İnanmayan varsa buyursun gelsin, kendi gözüyle görsün!

Çalkaya sözünü tuttu!

2005’de yaşadığımız deprem korkusundan sonra İzmir’deki okulların bazılarının “çürük” oldu gerçeğini konuşmaya başlamıştık. Benim “Sabah Resimleri” programı da devam ediyordu. Nasıl unutabilirim mi resmi ve resmi olmayan “kansızlara” bağırdığım günleri? Okulu “çürük” yapacaksın sonra da “çürük” olduğunu bile bile belki kabul edeceksin. Olur mu bu kadar vicdansızlık diye! O bağırdığım günlerde Balçova Belediye Başkanı M.Ali Çalkaya bağlanmıştı yayınıma. Balçova Belediyesi olarak, Balçova’daki “çürük” Vali Kutlu Aktaş İ.Ö.O.’nu kendi kaynaklarıyla “güçlendireceklerini” açıklamaıştı. İzmir’deki ilçe belediyelerinin, Büyükşehir belediyesinin eğitime ve okullara yardımlarıyla sadece İzmirli yurttaş olarak hep gurur duydum. Basından öğrendim ki Balçova Belediyesi’nin yenilediği okul törenle yeniden eğitime hizmet vermeye başlamış. Keşke haberim olsaydı da ben de gitseydim. Çünkü o okulun belediye tarafından güçlendirileceği haberini, Başkan Çalkaya’nın ağzından ilk ben duyurmuştum İzmir’e. Balçova’nın çocuklara, gençlere ve kadınlara verdiği özel önemi hep duyuyorum. Ve sözünü tuttuğu için Başkan Çalkaya ve Balçova Belediyesi’ni kutluyorum. Bu arada Balçova’nın “görevi değiştirilen” Milli eğitim Müdürü Hasan Ali Çelik’in de mahkeme kararıyla geri döneceğini duydum. Çelik yeniden dönerse ben de Balçova’daki AKP’lilere bir soru soracağım. Yanıtını da sayın Nükhet Hotar Göksel hanımefendiden yanıt bekleyeceğim!

Kaldırımlar kime ait?

Konak Belediye Başkanı Tunçağ Mardin’den dönsün, soracağım. Geçen gün dikkatimi bir lokanta çekti. Adamlar kaldırımı resmen kapatmış. Demirler koymuş. Esnaf Birliği’nin altında bir yer. Yolun ortasından yürümeyeceğimize göre, her “normal insan” gibi ben de kaldırımdan yürümek istedim. Ama ne mümkün? Lokantanın adamları, “kaldırımlarını” yıkadıkları için bana ters ters baktılar. Sanki evlerinin salonlarına çamurlu ayakkabılarla girmişim gibi hissettim kendimi. Acaba Konak Belediyesi “yöntem” değişikliği mi yaptı da duymadık. Eğer öyleyse, ben de “kaldırım” kullandığı için cezalandırılan “esnaf” listesi yayınlayacağım!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın