EBSO’da bir “Çevre Danışma Konseyi” varmış. Bu “konsey” 2006 Çevre Teşvik Ödülleri dağıtmış. Hayırlı olsun! Lakin hemen söyleyim ki “Konsey” sözünden hiç mi hoşlanmıyorum. Çünkü Türkiye’nin başına her türlü belayı “konseylerin” açtığına inanıyorum.
Ancak gelin görün ki bu ödül töreninde Tamer Taşkın öyle laflar etmiş ki, 10 Haziran 2006 tarihli Milliyet EGE ile dünkü YENİGÜN’ün ilk sayfalarının sözünü ettiği yerler sanki İzmir’de değil. Tamer Bey’in gazete okumadığını düşünmeye başladım. Öte yandan hem Tamer Bey’in hem de tüm danışmanlarının da “olan biteni” izlemediğini de düşünüyorum. EBSO Başkanı Taşkın bakın ne demiş:
“Odamız 1983 yılından bu yana çevre konusunda çalışmalara başladı, bunu tempolu bir şekilde de sürdürüyor, sürdürmeye de devam edecek. Komitemiz, sanayicinin çevre bilincinin oluşmasında, sanayicinin bürokratik işler konusunda önünü açmak, çevreyi kirletenlerin sanayi kuruluşları olduğu önyargısını kırmak gibi görevleri bulunuyor. Bu ödüller bunu teşvik ediyor.’’
Törende Vali Yardımcısı ve Çevre Koruma Vakfı Başkanı Özdemir, EBSO Meclis Başkanı Yorgancılar ve Konsey Başkanı Şahin de “tören” üsluplu “malum” konuşmalar yapmışlar.
Tamer Taşkın, çevre konusunda sanayicilerle ilgili bir önyargının olduğunu söylüyor. Ne yazık ki Taşkın EBSO çatısı altında çok büyük bir fırsatı kaçırıyor ve dağıttığı ödüllerle “gerçeklerin” gölgelenmesine belki de bilmeden “aracı” oluyor.
Çünkü Taşkın 10 Haziran 2006 tarihli Milliyet EGE ile dünkü YENİGÜN’ü okusaydı veya İZSU’nun 2005 yılı Faaliyet Raporu’nun 128, 129, 130, 131, 132, 133. sayfalarına baksaydı sözünü ettiği “önyargının” sadece “kendi düşüncesi” olduğunu bilirdi. EBSO Başkanı olarak, kamuoyuna “biz duyarlı sanayicilerimi ödüllendiriyoruz ama çevreye ve çocuklarımıza ihanet edenleri de bakın şöyle uyarıyoruz” derdi.
Gerçekten de körfeze hainlik edenlerle ilgili olarak bugüne kadar görev yapan EBSO başkanları arasında kim ne yaptı, merak ediyorum! Tamer Taşkın, resmi kayıtlarda bile “gerçekler” dururken “önyargı” lafıyla neyi amaçladı, merak ediyorum!
Kaygılıyım, zira içimden bir ses, gelecek yüzyıllarda çocuklarımızın, bizlerin mezarlarını çiçek bahçesine değil, tükürük hokkasına çevireceğini söylüyor. Çünkü birbirimize dürüst değiliz!
Belediyeye değil, kendime kızıyorum
İzmir Büyükşehir ve İlçe Belediyelerini “sürekli” eleştirdiğimi, eleştiriyle kalıp zaman zaman da uyarılar ve bürokrasi ile de “aramın” hiç iyi olmadığını, “iyi niyetli” ve idealist çalışan bürokratların sayıca az olduğunu, uygulamalara bakıp rahatlıkla söyleyebiliyorum. Daha ne kadar yazıp, TV’de konuşurum bilemem ama “basından ayrılmam” için yapılan tezgâhlara bakıyorum da Allah’a şükrediyorum.
Son üç dört gündür kafamı “geri dönüşüme” taktım. Büyükşehir ve bazı ilçe belediyeleri ile ÇEVKO arasında birkaç yıldır süren çalışmanın, uygulamalarda yaşanan sorunlarını “ilgililere” aktarmakla ne kadar hata ettiğimi, Cumartesi günü ne yazık ki anladım. Bornova’da, işgüzar tiplerin yaptıklarını denetleme lütfunu bile göstermeyenlerin, halkın sürekli yalan söylediğini, abartılı davrandığını, ilgisiz olduğunu söylemeleri çok acı.
Karşıyaka ile Balçova’da her şeye rağmen “kuralına uygun” yürüyen bir projenin, Bornova’da “angaryaya” dönüşmesini anlamak mümkün değil. Ama yozlaşan “medya” anlayışında halkın yaşadıklarının önemsiz sayılması görüşünü unutup, bürokratlarla halk yararına irtibata geçtiğim için kendime kızıyorum.
ZORUNLU AÇIKLAMA!
Geçtiğimiz Perşembe gününden beri gelen e-posta ve telefon sayısı, saymadım ama yüzlerce. Sokakta karşılaştığım yurttaşları bu hesaba katmadım tabii. İZMİR TV’nun TMSF marifetiyle satılması, “efendilerin” dikkatini çekmese de, İzmir’de büyük ilgi gördü. Ancak, yaşamımın hiçbir döneminde “akıbetimi”, inançlarımın önüne koymadım. Rızkı verenin Allah olduğuna olan inancım ise, böyle zamanlarda ancak perçinleniyor.
27 Haziran 2000’de “rızkıma” yönelik yapılan “şeytani darbenin”, beni bugün getirdiği nokta ancak okurlarımın sevgisi ve duaları oldu. Localardan, Selanik kardeşliklerinden korkup, döneklik yapacağıma; Konak Meydanı’nda “kafama sıkarım” bu daha “bana yakışanı” olur! Fakat sevindiğim nokta “kellemin” artan değeri sanırım. İzmir TV’nun satışı ve “benim” akıbetimle ilgili “şu an” için konuşup, yazmayacağımı; “konuşma hakkımı saklı” tutacağımı. Üslup, ideal ve inançlarımın da “konjonktürel” olmadığını bir kez daha sevenlerime ve sevmeyenlerime saygı ile duyururum!
ÖNEMLİ NOT:
MERAKLI OKURLARIMA YANIT VEREYİM. MİLLİ EĞİTİMCİLERE UZATTIĞIM EL, KARŞILIK GÖRMEDİ. BU ÖNEMLİ DEĞİL, “BOŞ” DURMAYA NİYETİM YOK. SADECE ZAMANA İHTİYACIM VAR!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.