Peki, ben size bir soru sorayım: Neden biz Çanakkale Zaferi denince, sadece 18 Mart’ı hatırlıyoruz? Üstelik de, 18 Mart ile Mustafa Kemal’i de örtüştürüyoruz değil mi?
Ama gariptir, bizim “resmi” olarak bir güne sığdırdığımız zaferi, “yendiğimiz” işgalciler neredeyse 60 güne yayıyorlar. Hem de “resmi” olarak.
Oysa 25 Nisan Mustafa Kemal’in bizzat zaferidir. İşgalci Anzaklar’ın “canına okuduğu” andır ve Mustafa Kemal’in ifadesiyle “Çanakkale savaşının kazanıldığı an” tam da 25 Nisan’dır!
Üstelik son yıllarda “bu gerçeği” fark eden binlerce aslan gibi gencimiz de Çanakkale’de 25 Nisan’da. Efsanevi 57. Alay anısına “yürüyüş” de yapıyor bu Anadolu’nun her yerinden gelen binlerce genç!
Ama nedense İstanbul egemen medyasında sadece “Anzak ayini” var! Neden acaba?
Düşünün bir, işgalci arsızlar, 90 sene sonra “işgalci dedelerini” kutlu bir iş yapmış gibi “gururla” anıyor. Ama biz, Çanakkale’yi “sadece” 18 Mart’a, hem de “resmen” tıkıştırıp, medyatik ağırlığı da arsız işgalcilerin torunlarının dinsel ayinlere verip, binlerce gencimizin “gönüllü” yürüyüşlerini “görmezden” geliyoruz!
Normal mi bu sizce?
25 Nisan 2005’de Yeni Zelanda Başbakanı, törenler sırasında, küstahça “Gelibolu Yarımadası’nı ilgili ülkelerle dönüşümlü yönetelim” önerisine her ne kadar Türk Hükümeti “ret” yanıtı verdiyse de bu “ilgili ülkelerin” İngiltere, Fransa, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Türkiye olduğunu düşünürsek; bu teklifi “boş” görebilir miyiz?
Kim ne derse desin ve düşünsün, Anzak denen işgalci torunları “başka şeyin” peşinde.
Peki, Avustralya’nın “Avustralya Kültürel Mirası” diye bir “dava” güttüğünü biliyor musunuz? Ve bu “kültürel miras” zokasını “yuttuğumuz” taktirde, “kültürel miras” kabul edilen yerlerin 5 km etrafındaki olaylarda Avustralya mahkemelerinin “yetkili” olduğunu biliyor muyuz?
Ben size hiç kıvırmadan söyleyim, Tolga Örnek’in belgeseli de dahil, son zamanlardaki “Anzak sempatisini” hayra yormuyorum. “Dünün” arsız işgalcileri “bugün” çaktırmadan ama sempatikçe yeniden “işgale” hazırlanıyorlar. Benden söylemesi. Çünkü Çanakkale’den hiç de “olumlu” sinyaller almıyorum.
Hem Atatürkçüyüz, hem ulusal egemenliğe düşkünüz ama “burnumuzun” ucuna girmiş “tehlikeyi de “ göremeyecek kadar şaşkınlaştık galiba. Hayatımız pembe dizi samimiyetsizliğinde akıp gidiyor. Çanakkale ile ilgili daha yazacaklarım var. Lakin siz fotoğrafa “iyi” bakın. Orası Çanakkale ve torbaya konan da şehit kanlı “bizim taşımız, toprağımız”!
Benim “onurum” esnafın sevgisidir
Esnaf Birliği’nin basın yarışması sonuçları önceki akşam dağıtıldı. Bu satırların yazarı da esnaf tarafından “onur” ödülü layık görüldü Her ne kadar “duayen” olmasam da, esnafın ilgisinin beni ziyadesiyle onurlandırdığını söylemem gerekir. TV programımda “ömrüm yettikçe” ve gazetede de “yazabildiğim” sürece, esnaf konusunda asla “tarafsız” olmayacağım. Bir yandan “ecnebi ve ecnebi işbirlikçilerini” idare edip, bir yandan da esnafa şirin gözükmeye uğraşanlar kadar “kaypak da” olmayacağım. Ecnebi marketlerden hoşlanmıyorum, ecnebi sermayeden hoşlanmıyorum. Ödül alsam da almasam da esnafın derdi derdim, onuru onurumdur. Esnafıma, namerdin tuzaklarına inat, hayırlı işler, bereketli kazançlar!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.