Kaybetmeden anlamadığımız gibi, annemin bir zamanlar çok söylediği “anne olunca anlarsın!” sözlerini de şimdi kavrıyorum. Ben daha kullanmadım bu sözleri ama bir gün bana da gerekebilir diye saklıyorum belleğimin bir yerlerinde.
Sağlıklı yaşamak çok önemli gerçekten. Ama bu pek de mümkün olmuyor. Biraz kendi seçimlerimizden, çokça da gelişen (!) dünyanın artıklarından. Sağlığımızı koruyamayınca da durumunuz iyiyse özel doktorlar ailenin bir parçası oluyor neredeyse; ekonomik göstergeler iyiye işaret etmiyorsa devlet hastanelerinden kurtuluş yok.
Geçen hafta Haber Ekspres Gazetesi’nde acı, ama gazeteci olarak bakınca yaratıcı bir başlık gördüm: Allah düşürmesin hastanesi. Gazete okuyorsanız bilirsiniz; eskiden SSK hastanesi olan Tepecik’te bir değişim yaşanıyor şu günlerde. Bu değişimin bir parçası olan taşınma esnasında çekilen fotoğraflar ve izlenimlerden oluşuyor haber.
Gerçekten içler acısı bir durum.
… ve tabii savunulacak hiçbir yanı yok görüntülerin. Zaten savunan da yok.
Sadece fiziki yapılanmanın tamamlanmasıyla hastanenin hizmet kalitesinin artacağı ve o güne kadar da elden gelenin yapılarak sıkıntıların en aza indirileceği belirtiliyor.
İnsan düşününce anlıyor alınan kararın aslında ne kadar zor olduğunu. Sağlık hizmeti veriyorsunuz ve en ufak aksaklık cana mal olabilir. Büyük bir risk doğrusu! Ama birisinin bu riski alması gerekiyordu. Annemin ilaçları nedeniyle dört yıldır düzenli olarak gittiğimiz için ve eşimin torpil kullanmama ilkesi nedeniyle hastaneyi yakından tanıyoruz. Hastanede mutlu olan kimse yoktu. Ne çalışanlar ne de hastalar! Herkes rutin bir çarkın içine girmiş, “olduğu kadar” diyor, kuyrukta bekleyenlerin arasında mutlaka “Allah düşürmesin ama eksik de etmesin” sözleri dolaşıyordu.
Projeyi gözlerimle görmesem inanmazdım. Fiziki yapılar itibariyle çok önemli iyileştirmeler yapılacak.Yeni ameliyathaneler, daha büyük bir yoğun bakım, çocuk hastalara özel ilgi, yemekhane ve mutfak, çamaşırhane, yeni donanımlar ve daha pek çok şey… Aslında iyi bir işletmeci için bile çok zor işler!
Ama Tepecik Hastanesi’nin göreve geleli sekiz ay olan başhekimi son derece cesur. Çalışanlar dahil herkesi karşısına almayı göze alarak bu değişimi başlatmış. Başlangıçta tedirgin bakışlarla izlenen başhekime şimdi bir hemşire “Yoksa bizim başhekim de Şu Çılgın Türkler’den mi” diye soruyor. Hem de yüzüne karşı…
Çılgın mıdır yoksa bir bildiğimi vardır bilmiyorum ama birisinin bu riski alması çok umut verici. Bu hastaneyi kullananların ve burada çalışanların bu çabaları görmezden gelmesi ya da sızlanması yerine omuz vermesi şart. Birisinin yapması gerekiyordu ve o kişi atamayla gelmiş olsa da, koltuğunu riske atarak da olsa, o değişimi yapmayı gönüllü olarak istedi.
“Zaten yapılacaktı”, “Ben de yapardım”, “Ne gerek vardı, idare ediyorduk işte” gibi sözleri anlamak olanaksız. Bu kente “sağlık turizmi”ni kazandırmak zor değil. Ancak önce kendi yaramıza bir merhem olalım, sonrası kolay. Dünyada sağlık, en büyük varlık! En azından şu varlığı bir edinelim; maddi varlığı da çalışır kazanırız artık!
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.