Türkiye’den gayrı vatan yok!

Yıllar önce, bir zamanlar gençken, yani ruhen henüz bu kadar yaşlanmamışken, karmaşık gel gitler yaşıyordum.

Çokca ölüm ve acılara tanıklık eden boşvermişlikle, bir ideale tutkuyla bağlanmak arasında kararsız, bocalayıp duruyordum,

Hayal ufkum alabildiğine geniş; sonsuz ve sınırsız bir evrenin varlığnı fısıldıyordu kulağıma.

Hala mucizelere inanan, kanı deli bir kızdım.

Her yenilmişlik duygusunun ardından, arkadaşlarıma ve yakınlarıma “Bir gün Amerika’ya gideceğim ve bu ülkedeki saçmalıklardan kurtulacağım” cümlesi ile isyan edişim etrafımdakileri iyice bıktırmaya başlamıştı ki bir tesadüf beni, yıllarca ilmik ilmik ördüğüm hayal aleminin ortasına fırlatıp atıverdi.

Tıpkı “Alis harikalar diyarında”ki gibi, hooooop kendimi Amerika’da buluverdim.

Masallardaki Alis kadar şanslı olmadığımı anlayacaktım bir süre sonra. Ya da harikalar diyarının sadece Alis’in masalı olduğunu.

Bugün, Türkiye’de pek çok gencin düşlerinde de bir Amerikan rüyası yattığını düşündükçe, kendimi itiraf etmenin dayanılmaz ağırlığı yükleniyor omuzlarıma.

Paylaşmalı, hatta mümkünse uyarmalıyım.

Gürültücü çocukların sokaklarda saklambaç oynamadığını, apartman balkonları arasında çamaşır iplerinin gerilmediğini, açık havada meydanlara itiş kakış kalabalıkların yığıldığı pazarların kurulmadığını, pencerelerden bakkallara sepet sarkıtılmadığını anlatmalıyım.

Türkiye’deyken bu “banallıklardan” en çok şikayet etmiyor muydum oysa!

Birbirinin aynı, plastik tadındaki hormonlu sebzenin içerisinde, en sevmediğim pırasanın bile ülkemin toprağına has lezzetini özleyeceğimi annem bilse, o dakika “Amerika’ya gitme kızım, orada mutlu olamazsın” derdi, o derece yani!

Baharda açan çiçekler, çiçek gibi kokmayınca, yaz akşamları evlerin camlarından türkülerimizin, şarkılarımızın nağmeleri taşmayınca, kediler kaldırım kenarlarında ayağınıza sırnaşmayınca insana yaşama sevinci veren coşkulara da gark olunmuyormuş!

İlk gençlik yıllarımda, Amerika’da yaşayan bir arkadaşıma hararetle “Oraya yerleşecek misin?” diye sorduğumda “Asla” deyivermişti birden, “Belki Avrupa’ya ama Amerika’ya asla”.

“Neden?” diye sorduğumda, bana verdiği cevabı, şimdi ben Amerika sevdalısı genç kardeşlerime bir mesaj olarak iletmeyi görev biliyorum ve diyorum ki, “Türkiye’min bir ruhu var ama, Amerika’nın ruhu yok”.

Yüzlerce halkın, ırkın, dilin, etnisitenin birbirine karıştığı, dünyanın en büyük fedarasyonlarından ve en güçlü devletlerinden.

Ne zenginliği, ne de birbirinden farklı ulusların federal çatı altındaki birlikteliği, Amerika’nın düyanın en yalnız ve mutsuz insanlarının yaşadığı coğrafya olduğu gerçeğini örtbas edemiyor!

Halkları ayrıştırılmak ve bölüştürülmek istenen vatanımda, kapağı Amerika’ya atma ya da Amerika’ya benzeme özlemleriyle yanıp, tutuşanlar! Size bir de sır vermek istiyorum; “Türkiye gibi bir cennette, dünyanın en yaratıcı, romantik ve enerjik insanlarıyla, muazzam kültürler mozağinde bir arada yaşadıktan sonra Amerika’da yaşamak ancak yarı açık bir cezaevinde gün doldurma duygusu veriyor insana”.

Sık, sık eşime “Türkiye’den gayrı vatan yok” demeye başladım yine!

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın