Ergenekon’u anlayan varsa beri gelsin

İşte gelmesin dediğim o gün geldi çattı. Olacaktı zaten eninde sonunda, gerçi ne kadar geç olursa o kadar iyiydi ama oldu işte… Oysa o kadar çaba sarf ediyordum, yan yana geldiğimizde, O’nu lafa tutuyor, “hadi resim yapalım”larla “an”ı geçiştiriyor, “gel bilgisayarına yeni oyun yükleyelim” gibi cümlelerle alenen sıvışmaya çalışıyordum… Belliydi bi gün karşıma dikilip, koca gözlerini gözlerime dikip soruları arka arkaya sıralayacağı. Sordu işte… Ne halt edeceğim şimdi? Ah aptal kafam, keşke biraz çalışsaydım. “Sen daha küçüksün” demek olmaz, “Sus bakiyim, ağzına biber sürerim” şeklindeki benim çocukluğumdan kalma bir yıldırma taktiği yakışık almaz, “Git bak bakayım pencereden, yağmur dinmiş mi?” demek de olmaz, bunu yemez de zaten. “Ben bilmem, beyim bilir” desem bana yakışmaz, kendime saygım kalmaz. Sordu işte, elindeki oyuncak askeri oyuncak cipe oturtmaya çalışırken.
“Teyze… Ergenekon ne demek?”
Ahan da o an… Panik yok. Anlatabiilirim, biraz zaman kazanmalıyım sadece… Şunu deneyeyim, belki tutar:
“Bi ses mi geldi, kapı çaldı galiba, git bak bakayım kim gelmiş…”
“Korktun di mi?” (sırıtıyor pis pis)
“Allah allaaah, neden korkayım ki?”
“Bizi de hapse atmak için almaya geldiler zannettin dii mii?”
“Bizi niye alıp hapse atsınlar teyzecim, biz bir şey yapmadık ki…”
“Ben yaptım.”
“Ne yaptın?”
“Arkadaşımın kalemini yanlışlıkla(!) çantama koydum”
“…. Senin dersin yok mu Ada? Hadi git biraz ‘koş ali koş’, ‘Işık ılık süt iç’ falan yaz”
“Ohoo… Geçtik biz onları çoktan. Bi de gazeteci olacaksın, bilmiyor musun sen Ergenekon’un ne demek olduğunu?”
“Biliyorum tabii ki”
“Eee… Niye anlatmıyon o zaman?”
Niye anlatmıyorum o zaman? Sekiz yaşındaki bir çocuğa, sokaktaki bir yığın insanın anlayamadığını anlatmak zor olduğu için mi? Kendime bile saçma gelen şeyler olduğu için mi? Sahiden mi çok karışık yoksa? Tamam, deniyorum… Deniyorum çünkü, “Ada kapı çalınıyor galiba, Ada dersini çalış, ayağına terlik giy, arkadaşının kalemini çabuk geri ver, kapat o haber kanalını, öbür kanalda var mısın yok musun başlayacak şimdi” gibi sıvışmalar itinayla denendi, tutmadı, bizim velet yemedi.
“Ergenekon ne demek? Niye insanları hapse atıyorlar? Bu yazar ne yazmış? Bu çizer kimi çizmiş? Bu asker amca ne yapmış?” diye tutturdu, azmetmiş, öğrenecek.
Haklı o da tabii… Dizi film izler gibi izleyerek büyüyor çocukcağız bunları. Sanıyor ki Ergenekon ara ara çekilen bir televizyon filmi. Yaprak Dökümü gibi…

Tamam. Soruyu gözümde, cevabı dilimde büyütmenin bir anlamı yok. Çocuk sordu ve hala yüzüme bakıyor. Anlatmayı denerim, oldu oldu, olmadı, ‘ben zaten gazeteci falan değilim teyzecim, ara sıra gidip bilgisayarların tozunu falan alıyorum, zaten hiççç de anlamam böyle terörik örgütsel olaylardan” deyip geçiştiririm.
“Ada’cım, bazı insanlar, başka insanların onlara karşı birleşeceklerinden ve onlara zarar vereceğinden korkuyorlar. Ve o başka insanların örgütlendiğini, zarar vermek için hazırlandığını düşünüyorlar. Örgütün içinde olduklarını düşündükleri insanları da evlerinden, iş yerlerinden alıp götürüyorlar, eşyalarını arıyorlar ve sorular soruyorlar. Anladın mı?”
Yüzüme bakıyor. Anlamadı tabii. Nasıl anlasın, anlatamadım ki… Çocuğun gözündeki karizmam yerle bir oldu işte. “Anladın mı Ada?”diye yineledim. “Anladım tabii” dedi Ada televizyondaki haberlere dönüp, “Salak mıyım ben?” “Ne anladın, anlat bakiyim?” diye sordum. Yüzüme bakmadan, “Sen gerçekten bilgisayarların tozunu almak için gazeteye gidiyormuşsun” dedi.

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın