Hayat bazen işte bu sokak duvarındaki ilan panosu gibidir.
Durmadan birileri gelip kendi çağırısını, olayını, gündemini yapıştırır oraya.
Kafeye, tiyatroya özendirir güzel reklamlarıyla. Bir yandan cenazeye, bir yandan şenliğe katılmamızı ister, duyurular. Kimisi sokağa çıkmamızı teşvik eder, isyana çağırır. Kimisi de korku salar yüreklere, eve kapanmamızı ima eder… Eyleme çağırıdır çoğu zaman: Savaşa destek ister birileri, birileri barışa çağırır…
Birbiri üstüne gelir bu çağırılar… Birbirlerini altta bırakırlar; üste üste yapıştırılan çağırılarla gündem sürekli değişir. Bir önceki durum nedir anlamaya çalışırken bir bakmışsınız ki onun üstü örtülmüş, yeni bir durum ilan edilmekte…

Hafızalarımız da, bu ilan panosundaki savaşımdan arta kalanların sureti gibidir.
Sevinçlerle acıların birbirine karıştığı, kaybedenin de kazananında belli olmadığı, meydan muharebesi sonrasının perişanlığını, anlamsızlığını yansıtır artık yüzümüz…
Zorla, hileyle giydirilen, yüzümüze yapıştırılan, bilinçaltımıza sinsice yerleştirilen bu karmaşayı üzerimizden söküp atmak gerek.
Yine zorba bir ilanın, dayatılan bir hayatın daha ne kadar hayallerimizin üzerini kara bir perde gibi örtmesine fırsat vereceğiz?
Kendi çok çeşitliliğimiz içinde; kendimize has güzel, adil, özgürce yaşayacağımız bir hayat için ne bekliyoruz, bir kurtarıcı mı?
(*) Stockholm’de bir ilan panosu
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.