1995 yılında bir süre İsrailde kalmıştım. İbraniceyi öğrenmek amacı ile Ulpan adı verilen dil kursuna devam ediyordum. Ben hariç okuldaki öğrencilerin hepsi farklı milletlere mensup Yahudilerden meydana geliyordu. Bu zengin etnik çeşitlilik sayesinde dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Yahudi diasporası hakkında pek çok şey öğrenme fırsatı buldum. Sınıfımda 16-70 arası her yaştan öğrenci vardı. Bizzat yaşayanların ağzından Yahudilerin değişik toplumlarda yaşadıkları sıkıntıları üç ayrı nesilden dinlemek ve İsrail devletinin çatısı altında yeniden bir millet olarak birleşme sevincini paylaşmak doğrusu çok ilginçti.
Sınıfımda Iraktan göç eden ve annesi Yahudi babası Müsluman olan yirmili yaşlarda bir Kürt genci de vardı. Olur olmaz yerlerde hocaya karşı sert çıkışları ve tartışmacı tutumuyla hepimizin dikkatini çekmişti. İşin tuhaf yanı İbranice dersi veren hocamız da yıllar önce Iraktan göç etmiş Kürt asıllı bir Yahudi idi. Buna rağmen, Haval adındaki bu arkadaşımız ders konuları içerisinde Yahudi kimliğinin vurgulanması ve ön plana çıkarılmasından rahatsızlık duyduğuna dair şikayette bulunurdu. Kullandığı argümanlara kulak kabartınca Yahudi kimliğinden ziyade kendini Kürt kimliği ile ifade etmek istediği hissine kapılmıştım. Bazen bu aşırı dominant Kürt aidiyeti yüzünden gerçek bir Yahudi olduğundan dahi kuşkuya düşerdim. Birkaç kere de Marksizmi ve Marksı öven sloganlar attığına şahit olduğumu anımsıyorum. Olağan bir gençlik heyecanı deyip önemsememiştim.
Havalın ilgisini çeken konulardan biri de benim Türkiyeli olmamdı. Sohbet ettiğimiz bir gün bana Türkiyedeki Kürtlerin durumunu sordu. Yorum yapmadan yuvarlak cümlelerle geçiştirdim. İsrailde Türkiyeden gelenlere karşı büyük bir teveccüh vardır. Dolayısıyla Havalın Türkiye ve Türkiyede yaşayan soydaşlarıyla alakalı olmasında şaşılacak bir şey yoktu. Onu çok meraklı bir çocuğa benzetiyordum. Sorularının altında derin bir mana aramak ya da masumiyetinden şüphe etmek zerre kadar aklımın ucundan geçmemişti. Ta ki, bütün sınıfı susturup herkesten kara tahtaya büyük harflerle yazdığı yazıyı okumasını istediği güne kadar. Kara tahtada beni dehşete düşüren ve kanımı donduran cümle aynen şöyleydi; Biji Apo, yaşasın Kürdistan Gözlerime inanamadım ve öylece kalakaldım.
Ulpandaki dil kursunun bitiminden sonra Türkiyeye, yaşadığım şehre, İstanbula geri döndüm. Bir gün bir telefon geldi. Arayan kişi Havaldı. İstanbulda olduğunu ve beni ziyaret etmek istediğini söyledi. Büyük bir şaşkınlık içerisinde yutkundum. Kendisine hiç bir zaman telefon numaramı vermemiştim. Hakkımda bildiği tek şey İstanbullu olmamdan ibaretti. Telefon numaramı nereden ve nasıl ele geçirmişti, bugün bile cevabını bilmediğim bir sırdır. Ancak o günden sonra acaba İsrail; Kürt asıllı Yahudileri Türkiyeye karşı destekliyor ya da kullanmak istiyor olabilir mi diye merak etmekten kendimi alamadım.
Asıl gelmek istediğim nokta şudur. İsrail gerçekten de reel politikada Kürtlerle her zaman iyi ilişkiler kurma zorunluluğu duymuştur. Örneğin 1980 yılında İsrail Başbakanı Menahem Begin, Kürtlerle İsrail devleti arasındaki gizli ilişkileri ve Kürtlere insani yardım adı altında silah dağıtıldığını resmi bir açıklama ile ilan etmekten çekinmemiştir. İsraili Kürtlerle işbirliğine zorlayan çeşitli sebepler vardır. Bu sebeplerden birincisi; bugün İsrailde binlerce sayıdakı Kürt asıllı Yahudi vatandaşın varlığıdır. İsrail dışında diğer ülkelerde yaşayan Kürtlerin sayısı ise milyonları aşmaktadır. İsrail hiç bir zaman bu Kürt asıllı Yahudi vatandaşlarını ve bölgedeki diğer milyonlarca Kürtü karşısına almak istemez. Bölgede zaten Araplarla başı yeterince dertte. Bunların yanına bir de Kürtleri eklemek istemez. Tam tersi, Arap birliğine karşı Kürtleri kendi yanına çekmek ve desteğini sağlamak daha çok işine gelir. Keza Kürtler için de aynı tez geçerlidir. Mesela Barzani Yahudi asıllı bir Kürt ailesine mensuptur ve bundan ötürü de Israilin doğal desteğine sahiptir. Buna mukabil Talabani de oğlu Kübadın Yahudi bir kızla evlenmesini teşvik ederek İsrail desteğini garantilemiştir. İkincisi; bugünkü konjöktürde Kürtler Kuzey Irakta dünyanın en önemli petrol ve gaz rezervlerinin Amerika adına bekçiliğini yaparak karşılığında siyasi ve lojistik bakımdan Amerika tarafından desteklenmektedirler. Bundan dolayı bölgede ABDnin en yakın müttefiki olan İsrailin de Kürtlerle dost ve müttefik olmasından daha doğal bir şey olamaz. Ancak İsrailin Kürtlerle işbirliği içerisinde olma nedenleri arasında Türkiyeyi ilgilendiren en önemli nokta İsrailin Türkiyeye karşı her zaman Kürtleri rahatlıkla kullanabileceği hatta PKKya destek olabileceği gerçeğidir. Nitekim yakın zamanlarda yakalanan ve MİT tarafından sorgulanan bazı PKK militanları MOSSAD tarafından eğitildiklerini itiraf etmişlerdir. Bunun için İsrailin pek çok gerekçesi mevcuttur. Bunlardan en önemlisi İsrailin Ortadoğu politikalarını dengelerken Kürtlerin Türkiyeye karşı kullanılabilecek en iyi koz olmasıdır. Tüm bu sebeplerden ötürü Türkiyenin Ortadoğu politikalarında Israil PKK bağlantısını her daim göz önünde bulundurmasında büyük fayda vardır.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.