Kokular… İzmir… Fuar…

Yaşımdan daha uzun zamandır yazan bir adam.

Yaşından daha çok kitabı olan bir İzmirli yazar.

Eski Foça’nın tatlı esen rüzgarında, evinin balkonunda yaptığımız söyleşide zaman zaman kitaplarının sayfalarına dalıyor ve sanki eski İzmir’in sokaklarında dolaşıyoruz.

Benim çocukluğumda annemin babamın elinden tutarak dolaştığım sokaklar, onun da çocukluğunda dolaştığı sokaklar. Aramızda neredeyse 40 yıla yaş farkı olsa da, İzmir’in fiziksel olarak neredeyse hiç değişmeyen semtlerinde farklı zaman dilimlerinde yaşamış olmak ortak noktamız. Ama en önemli ortak noktamız İzmirli olmak, İzmir’e sevdalı olmak.

Tarık Dursun K., çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği Havra Sokağı, Mezarlıkbaşı, Namazgah- Agora, Tilkilik, İkiçeşmelik, Topaltı, Eşrefpaşa’nın insancıl yönlerini anlatıyor bizlere. Ali Reis Mahallesi’nde geçen çocukluğunu, Milli Kütüphane’nin arkasında Garry Tobacco tütün işletmesinin birkaç bina ötesindeki yıllarını anlatırken, kokular sarıyor ortalığı sanki.

Annesinin çok sevdiği altın damlası kolonyası kokusu, o yıllarda kadınların en çok tercih ettiği, evlerden eksik etmediği yeşil renkli, gizli çiçek kolonyası sanki odadan çıkıp esintiyle bizleri sarıp sarmalıyor.

İzmir’in yoksul semtlerinden incir, tütün, üzüm fabrikalarına çalışmaya giden işçi kızları anlatıyor usta, bir film sahnesini aktarır gibi. Akşam Heykel’den Namazgah’a dönüş saatlerindeki manzarayı tanımlarken yine kokulara getiriyor:

“Onlar yoksulluğun senfonisi gibiydiler. Akşam üstü, Heykel’in oradan yürümeye başlarlardı. Servis yok, otobüs yok. Yayan ve takunyalarıyla yürürlerdi. Koro halinde işten çıkan kızların gürültüsü gelirdi kendilerinden önce. Önce incirci kızlar geçerdi yapışkan bir kokuyla. Ardından burnumuzun direğini kıracak kadar keskin kokularıyla tütüncüler. Onların ardından da üzümcüler. Onlar da parafin gibi kokardı…”

Tarık Usta’nın söz ettiği kokulardan birisi de nergis çiçeklerinin kokusu. İzmir’in rengini “nergis sarısı” diye tanımlayan değerli yazar, İzmirli’nin nergis sevdasına ilişkin şunları söylüyor:

“İzmirli nergis sever. Esnaf, kırık bir bardak da olsa, zamanı geldiğinde tezgahına mutlaka bir kaç sap nergis koyar.”

Tarık Dursun K. ile söyleşimizde ve kitaplarını okurken sayfaların arasında daha bir çok koku var aldığımız. Rugan ayakkabıların kokusu, turunçların kokusu, Sarı Kışla’nın postal kokusu, Şükran Lokantası’nın ünlü trançasının kokusu…

Bunları bir başka yazıda paylaşmayı diliyorum.

Fuarla anımsanan kokular

Yazarın ilk gençlik yıllarında “Kent için olağanüstü günlerdi” dediği fuar bugün 79. defa kapılarını açacak.

Benim fuardan ilk hatırladığım koku ise çocukluğumuzda babamıza bin bir ricayla aldırttığımız, elimizi yüzümüzü boyayan, helyum gazıyla şişirilmiş, kocaman, mor ya da sarı renkli balonların kokusu. Pamuk iple incecik çocuk bileklerimize bağlanan, biz önde giderken arkamızdan gelen, sağa sola çarpan o kocaman balonlar. Eve gelene kadar birisi yanlışlıkla sigarasını değdirmesin diye diken üstünde olurduk. Sağ salim eve gelirse de ertesi gün havası söner, bir köşede süklüm püklüm durur bulurduk o görkemli balonları…

Bir başka koku ise o yıllarda okul öncesine denk gelen fuardan kırtasiye alışverişini yaptığımız çarşı bölümünden. Henüz kalemtraşla buluşmamış yeni kurşun kalemlerin ahşap kokusu. Yeni defterlerin, okul çantalarının, rengarenk silgilerin kokuları…

Bakalım siz fuara gititğinizde belleğinizdeki hangi kokular canlanacak?

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın