Çok güzel bir Bozburun gezisi!

Bu tatilde Bozburun’a iki gece kalmaya gittik. Sabah erkenden yola çıktık. Dolaşa dolaşa gidecektik. İlk olarak Marmaris’te alışveriş yaptık. Çok kalabalık ve sıcaktı. Sonra yine yola koyulduk. Öğle yemeğimizi masmavi denize bakan bir koyda yedik. Artık denize girme zamanı gelmişti.

Yolda ilk olarak Kızkumu’na gittik. Ben anneme sordum, niye oranın adı Kızkumu diye? Annem de bununla ilgili bazı efsaneler olduğunu söyleyip anlattı:

Zengin bir adamın kızı yoksul bir balıkçıya aşık olmuş. Ama babası yoksul diye vermiyormuş. Bir gün babası kızını zengin biriyle evlendirecekmiş. O akşam kız eteğine kum toplayıp denize serperek yürümeye başlamış. Derin bir yere gelince de denize atlamış. Ama bence bu pek doğru değil. Çünkü o kadar kumu eteğine sığdıramaz. Biz denizin sonuna kadar ilerledik ama hiç derin olmadı. Ama biz onun yerine yan tarafa gittik. Çünkü o taraf hemen derinleşiyor. Ben de girdim. Daldım, yüzdüm.

Bir başka efsaneye göre ise zengin adamın kızı balıkçıya kaçarken askerler tarafından vurulmuş ve kumlar kanıyla kırmızıya boyanmış. Bir başka yerde de korsanların saldırısından kaçmaya çalışan kızın vurulduğu yazıyor. Bence bunlar da doğru değil. Orada bir dere var, denize akıyor. Belki de o derenin kumları denizde birikmiştir ve böyle bir görüntü oluşmuştur.

Sonra yola devam ettik. Turgut Şelalesi’ne gidiyorduk. Yolda ciple gidenler vardı. Her yeri dolaşıyorlar. Bize su tabancası sıktılar. Daha doğrusu herkese sıkıyorlar. Babam arabayı dereden geçirirken biz de annemle kenarda bekledik. Çok güzel bir su akıyordu, elimi yüzümü yıkamak istedim. O sırada ilginç bir şey oldu. Annem arı kovanlarını fark etti ve uzaklaşmamı istedi. Kovanlara doğru baktım ve içinden bir şey çıktı. Çok korktum. Ama sonra bir baktık ki çıkan minik bir kurbağa… Çok şaşırdık ve güldük annemle.

Şelale ise çok güzeldi. Su buz gibi… Ama eğlenceli. Suyun iki üç metreden aktığı yere geçti babam. Ben de yakınındaydım. Annem fotoğraf çekti. Her yer yemyeşildi. O kadar serindi ki, sanki çok sıcak bir gün değilmiş gibiydi.

Şelale’den sonra Bozburun’a doğru yola çıktık. Bozburun çok güzel denizi olan küçük bir köy. Marmaris’e benzemiyor. Büyük tatil yerleri, plajlar yok. Sadece pansiyonlar var. Biz babamın tanıdığı bir gazeteci arkadaşının yer ayırttığı Dinç Pansiyon’da kalacaktık.

Gelince hemen denize girmek istedim. Pansiyonda Yaren diye biriyle tanıştım. Benden bir yaş büyük. Sekiz yıldır oraya geliyorlarmış. Denize girdik. Su hemen derin oluyordu ama çok güzeldi. Karşıda adalar vardı. Oraya gidip geliyorduk yüzerek. Akşam yemeğe giderken dolaşa dolaşa fotoğraflar çektik babamla. Batmış bir tekne gördük. Birisinin içine de su girmişti. Güneş batarken çok güzel görünüyordu. Denizanaları ve birçok balık vardı. Denizanaları zararsız olanlardandı. Lodos estiği zaman gelirmiş.

Akşam çok güzel bir uyku çektik. Sabah erken kalktık. Kahvaltıdan önce denize girdik. Deniz çok güzeldi. Kahvaltıdan sonra pansiyon sahibi Süheyla Teyze’nin teknesi Derinsu’yla Mercimek Adası’na gittik. Orada Süheyla Teyze’nin keçileri vardı. Arada bir gidip su verirmiş. Bir de orada bahçe yapmış, sebzelerle zeytin ve incir ağaçları var. Ancak o gün kötü bir şey olmuş. Keçiler çit olduğu halde bahçeye girmişlerdi. Bütün sebzeleri yemişler, zeytin fidanlarını da kurutmuşlardı. Dışarıda kocaman bir incir ağacını da keçiler kurutmuş. O zaman niye Bozburun’un çevresinde ağaç olmadığını anladık. Çünkü bütün köylülerin keçileri varmış ve bu adalarda yetiştiriyorlarmış. Evlerinin çevresi badem, muz ağaçlarıyla doluyken adaların üstünde neredeyse hiç ağaç yok. Galiba bu yüzden oraya Bozburun diyorlar.

Süheyla Teyze keçilerle uğraşırken biz de çevreyi dolaştık. Karşıdaki Yunan Adası çok yakın görünüyordu. Yüzerek gidebilirdik. Tekneden denize girdik. Denizin bir yeri sıcak bir yeri soğuktu. Akın Ağabey çok güzel denize atlıyordu. Dönüşte Adaboğazı denilen bir yere gittik. Denizin ortası olmasına rağmen deniz çok sığ ve kumdu. Orada çok güzel daldım. Fazla balık göremedim ama olsun.

Pansiyona döndüğümüzde öğlen yemeğini saat 16.00’da yedik. Bu benim için bir rekordu. O kadar yorulmuştuk ki gözlerimizi dinlendirmek için yattık ama güzel bir uyku çektik. Akşamüstü güneşin batışını izlemek için Söğüt Köyü’ne gittik. Gerçekten çok güzeldi. Karşıda Datça ve Yunan adaları gözüküyordu. Arda ve Utkun taş atıyorlardı. Biz de fotoğraf çekiyorduk. Sonra saat 22.00’de akşam yemeği yedik. Tekrar rekor kırdım yani…

Yemekten sonra pansiyonun önündeki masalarda oturup sohbet ediliyordu. Gökyüzünde çok yıldız vardı. Ama hangisinin kutup yıldızı olduğuna karar veremediler. Yaren’in annesi astronom bir tanıdığını aradı. Herkes en yakın gözüken yani en çok parlayan yıldızı Venüs bilirdi ama o Jüpiter’miş. Onu öğrendik. Ben de şaşırdım. Ama kutup yıldızı konusunda hala anlaşamamışlardı.

Ertesi gün dönecektik. Sabah yine kahvaltıdan önce denize girdik. Dönüşte başka bir yoldan gidecektik. Önce Kumlubük’e uğrayıp, denize girdik. Çok balık vardı. Dalarak baktım. Ben aşağıya doğru dalmayı bilmiyordum. Onu da orada öğrendim. Anneme dipten güzel taşlar çıkardım. Ardından Turunç’a uğradık. Çok büyük ağaçların bulunduğu dönemeçli yollardan gidiyorduk. İçmeler’de de denize girdik. Orayı çok fazla sevmedik. Plajı çok kalabalıktı.

Dönüşte yine Marmaris’e gelmiştik. Eve dönüş zamanı gelmişti. Yolda babam biraz rahatsızlandı. Annem çok buzlu ve soğuk yememi içmemi istemez. Babam hasta olunca neden olduğunu anladım.

Sonunda eve döndük. Ben her tatilde Dinç Pansiyon’a gitmek istiyorum. Orayı çok ama çok sevdim. Her gün Süheyla Teyze’nin teknesiyle adalara gitmek istiyorum. Her gece tek başına balığa çıkan halanın balıklarından yemek istiyorum. Oranın köy ekmeğinden her gün yemek istiyorum. Eğer siz de sakin bir yerde tatil yapmak istiyorsanız tavsiyem Bozburun’daki Dinç Pansiyon!

Yazımı bir şiirle bitirmek istiyorum. Ama bunu ben yazmadım. Bozburun’a birçok sanatçı geliyormuş. Biz de bazılarını gördük. Bunlardan birisi de Bülent Ortaçgil. Benim çok sevdiğim Zuhal Olcay’la birlikte şarkı söylerken de televizyonda görmüştüm. Bülent Ortaçgil, Bozburun’la ilgili bir şiir yazmış. Belki bir gün ben de yazarım!

BOZBURUN 

boz taşlar önümüzde
cebimizde yalnızlık var
şu dümdüz büyüyen gecede
tek dostumuz yakamozlar

kimsesiz koylar ortasında
her biri başka siyah bu dağların
güneşi yolladık bütün renklerle
oyuncağıyız artık alışkanlıkların
en küçük bir ses bile sanki gök gürültüsü

içim kıpır kıpır deniz kıpırtısız
içim kıpır kıpır deniz kıpırtısız

kokuların şarkısı başlar
ne çocuk sesi ne kent uğultusu gelir
mişli geçmişde sorunlar saklanır
aya dokunmanın tam zamanıdır

içim kıpır kıpır deniz kıpırtısız
içim kıpır kıpır deniz kıpırtısız

gece giderek yayılmaktadır
yıldızlar herkese göz kırpmaktadır
güzellikler paylaşılmak ister
sevdiğim uzakta belki uyumaktadır
en küçük bir ses bile sanki gök gürültüsü

içim kıpır kıpır deniz kıpırtısız
içim kıpır kıpır deniz kıpırtısız

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın