Çanakkale mi, zeytinyağlı dolma mı?

Cumhuriyet’e açılan kapı olarak görebileceğimiz, ulusal birlikteliğimizin çimentosu Çanakkale’yi “gözyaşlarıyla mı” anmalıyız yoksa “özeleştiri” yaparak mı, takdirinize bırakıyorum? Üzerinde Büyükşehir Belediyesi, Ege Ordu ve Güney Deniz Saha Komutanlıkları, Ege ve Dokuzeylül Üniversiteleri, Milli Eğitim Bakanlığı ile Devlet Opera Balesi’nin “logoları” bulunan bir ” İzmir Kutlama Programı” ulaştı bana. Programı inceleyince tek kelimeyle UTANDIM! Türk tarihinin dönüm noktası bir zaferi anlamaktan, anlatmaktan çok “lay lay lom” bir günün yıldönümü hissine kapıldım. Koskoca Belediye, koskoca komutanlıklar, koskoca üniversiteler, koskoca bakanlık yapa yapa bu “etkinlikleri mi” yaptı? Çanakkale Zaferi sadece 18 Mart 1915 tarihini mi taşımaktadır yoksa 1915’in Nisan ve Eylül aylarını da kapsayan devasa bir zafer midir? Mahallelerde, caddelerde, okullarda, esnaf dükkânlarında, valilik duvarında ve en önemlisi evlerde yaşanmayan bir heyecanı “coşkulu kutlama” olarak göremeyiz.
Çanakkale’de verdiğimiz yüzbinlerce şehidin içinden, Balçova Belediye Başkanı Sevgili Çalkaya ile yaptığımız ziyarette, mezar taşlarından İzmirli olduğunu gördüğüm iki şehidin mezar taşını “arz ediyorum” şimdi. Özellikle bu yıl İzmir’de “Çanakkale’den” başlayarak ta Aralık ayına kadar, her gün “hatırlatmalar” yapılabilirdi. Kontente rezaletinin failleri hala ortada yok. Aya Vukla fiyaskosu devam ediyor. İzmir’deki Masonik ve misyoner çalışmaları kimse görmüyor. Ve biz güya “yoğun” programla Çanakkale’yi “kutladık” bir günde! Şimdi sıfatı, makamı, rütbesi ve siyasal düşüncesi ne olursa olsun bir sorum var hepinize: “Zeytinyağlı dolmayla, Çanakkale zaferi arasındaki “farkı” bildiğinize emin misiniz?”

Hep birlikte uuyoruz!

Geçtiğimiz günlerde İzmir’de Türk Kadınlar Birliği İzmir Şubesi’nin girişimiyle 19 Mayıs İlköğretim Okulu’nda törenle bir “kütüphane” açıldı. Törene “herkesler” katılıp, alkış tuttu, gülümsedi, limonata içip, kurabiye yedi. Bir kısım “devlet erkânı da” oradaydı. Tören sonrası “resmi protokol” ayrıldı. Ancak gariptir törende “Amerikalılar da” vardı. Bu Amerikalıların telefonları, adresleri ve “Latince” tanımlarını biliyorum. Şimdilik onları da yazmayacağım. Yalnız kendilerine “Son Azizler” gibi bir isim takmışlar. Kapı kapı ve özellikle okulları dolaşıp “bilgisayar” bağışladıkları söyleniyor. Bu okula da “üç adet bilgisayar” getirmişler. Ama verip vermediklerini bilmiyorum. Kütüphane töreni sonrası, protokol ayrıldıktan sonra, orada bulunan çok değerli bir hanımefendi ki çok sevdiğim ama şu aralar aramızda “kara kedilerin” dolaştığı bir “başkanın” eşi, bu Amerikalıların ne yaptıklarını, kim olduklarını merak etmiş ve uygarca sormuş. Lakin hakaret gibi bir yanıt almış. Hatta apaçık hakarete uğramış. İpek sarığı, işlemeli cübbesiyle ortalarda dolaşan Diyanet İşleri Başkanı’nın İzmir’de bulunduğu bir gün meydana geldi bu olay. Çanakkale zaferini güya kutladığımız bir hafta meydana geldi bu olay. Contante denen “herifin” belediyeye “yamanmaya” çalışıldığı bir dönem oldu bu olay. Masonik efendiliklerin “şerleşmeye” başladığı bir süreçte yaşandı bu olay! Devamını yazacağım ama önce bakalım kim ne edecek?

Hakkı Bey, “olurunu” söyleyin!

Geçen hafta Ümit kardeşim YENİGÜN’de müthiş bir habere imza attı. Konu şu “Kalkınma Ajansı”. Hoşlanmadığım bu kuruluşun İtalya ile ilgili ilişkilerine ben de değinmiştim. Ancak İl Genel Meclisi Başkanı Hakkı Berksü’nün ağzından öyle bir şey çıkmış ki, hücrelerime kadar titredim, öfkem arttı. “İtalya Ekonomi Bakanlığı ile DPT arasında yapılan protokolle bölgesel kalkınmaya destek için İzmir’e gelen İtalyan heyetinin başkanlığını, Üçüncü Dünya Ülkeleri Genel Müdürü yapması İzmir Kalkınma Ajansı yönetiminde huzursuzluk yarattı. “ Haber böyleydi. Hakkı beyin söyledikleri ise: “EXPO’da Milano’yu geçme umudu süren İzmir’e yapılan bu muamele İZKA Yönetim Kurulu Üyesi ve İl Genel Meclis Başkanı Hakkı Berksü, “Türkiye’ye bir Afrika muamelesi yapılması, gelişmiş batı kentlerini aratmayan İzmir’e de Üçüncü Dünya Ülkesi’nin bir kenti muamelesi yapılmasını anlayamadım. Bu durumu içime sindiremiyorum” dedi. Toplantının sonlarına doğru katılan İzmir Esnaf Odaları Birliği Başkanı Mehmet Ali Susam da gelen İtalyanların sıfatlarını bilmediğini bu nedenle de yorum yapamayacağını söyledi.. “
Ümit’in haberinden aldığım bu satırlarda da görülüyor. Susam’ın “bilmiyorum” sözüne de takıldığımı belirteyim. Ancak merak ettiğim şu. Bu “kalkınma ajansı” denen “şey” şimdi İtalya’ya gidecek mi gitmeyecek mi? Ve Kalkınma Ajansı ile ilgili “sinerji” yarattığını iddia edenlerin “gerçek” amacı ne? Hakkı Berksü’nün “duygusal” tepkileri bir işe yaramaz hele “içime sindiremiyorum” demesi yetmez! Berksü’nün “daha açık” konuşması, tarihsel sorumluluğudur!

“Tanıtıma” dair bir not!

Bu konuyu gelecek hafta ayrıntılı yazacağım. Bugünlerde Konak’taki belediye binasında “birileri” sanırım başkana yine “büyü yaptı”. Kendilerini “Piriştina’ya % 45 oy kazandıran takım” diye yutturmaya başlayan bu garabetlere tavsiyem: “Asabımı bozmayın, kandırıkçılık yapıp Aziz bey’in hayatını daha fazla karartmayın. Hele Aziz Bey’in “canlarını” da uyutmayın. Benim ağzımı açtırmayın!” Şimdilik benden bu kadar!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın