“Üçüncü kılıç”la İzmir’e çıkmak!

19 Mayıs!
Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı.
Pek çoklarımız için sıradan bir tatil günü.
İzmir’in işgaliyle bıçağın kemiğe dayandığı…
Gazeteci Hasan Tahsin’in ilk kurşunuyla kurtuluş kıvılcımının çakıldığı…
Kurtuluş Mücadelesi için Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı zamanları ne çabuk unuttuk.
İşgal dönemlerinin karışıklığı ve (toprak) “paylaşmayı” seven İngilizi, geçen hafta Kraliçe kisvesi altında yeniden Türkiye’deydi.
Çantasını solunda ya da sağında tutmasının bile habere konu olduğu…
Şapkalarının adedinden rengine her adımının televizyonlarda tartışıldığı bir haftaydı.
İzmir’in işgalinden çok, Kraliçe’nin “çıtırken” Türkiye’ye yaptığı ziyaretler hatırlandı.
Peki biz İzmir’de yaşayanlar?
Kadınlarımıza tecavüz eden, çocuklarımızı tartaklayan, erkeklerimizi kurşuna dizen, evlerimizi ve tarihimizi yağmalayan bir işgal gücünün varlığını ne çabuk unuttuk.
Zaten cebimizdeki tasarrufun büyük bölümünü, o dönemlerin işgalcilerinin torunlarının bankasının satın aldığı bankaya yatırmamış mıydık?
İyi halt etmiştik.
Küreselleşen dünya da, insan da mı yuvarlaklaşıyordu?
Bu kadar yavşak olmanın meziyet olduğunu anlatan, “sınırların kalmadığı” zevzekliğini her bulunduğu platformda “saçmalayan” isimlerle mutlu oluyorduk.
Küresel oluyorduk
İyi halt ediyorduk.

* * *

İzmir’i kimin yaktığına ilişkin önemli bir araştırmanın haber olarak duyulduğu karşı kıyılardan bir televizyon ekibi; bu kente gelmişti.
Konuyla ilgili hiçbir araştırma izni almaksızın ya da resmi inceleme yazısı olmaksızın; babalarının evine girer gibi Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi’ne girmek istemişlerdi.
Ama şanslıydık.
Hala yavşaklaşmayan ve bu ülkenin onurunun olduğunu haykıran bir Müze Müdürü ile karşı karşıya gelmişti Yunan Televizyon ekibi.
Artık gelenlerin ne kadar televizyon ekibi olduğu tartışılırdı.
Belki de ülkelerine gittiklerinde Türkiye’yi “İşte barbar Türklerin yalanları” diye karalayacak bazıları, tüm zorlamalarına rağmen Oktay evladımın karşı duruşuyla, “geldikleri gibi gittiler…”
Oktay evladımın varlığı, Gazeteci Hasan Tahsin ruhunun ölmediğini düşündürdü bana.

* * *

İzmir’de kentin çıkarlarını savundukları yalanıyla kendilerini pazarlayan; aslında tüm dertleri banka hesaplarını doldurmak olan ekipler, pek çoğunuzun malumu.
Bu adamların kulaklarını pek çok kez çınlattık bu köşeden.
Hatta çınlatmak ne kelime, adamları bunalıma soktuk, rahatlarını bozduk.
Türkiye’nin dış politikada duruşu bu kadar etkisizken; İzmir’in de dış dünyayla ilişkisinde bazı kafa karıştıran işaretler var.
Kent yararına yatırım diye sunulan pek çok yalan, aslında birilerinin maddi anlamdaki zaferinden başka bir şey değil.
Bu gibilerinin her ettiği laf her kurduğu cümlenin altında buzağıyı arayın derim ben size.
Artık geminin rotası tersine dönmüştür.
19 Mayıs’ın haftasında İzmir’e gemiler kaldırmak bir zorunluluk hali almıştır.
Çünkü İzmir, yerel seçimlerde “çağdaş” maskeli “rantiye düşkünleri”nce teslim alınmak istenmektedir.
“Gerici” dedikleri adamlardan farklarını ortaya koyamayan böyleleri, neredeyse Konak’taki Hasan Tahsin Anıtı’nın önünden geçemeyecek haldedirler.
Çünkü maazallah heykel cana gelir-ete kemiğe bürünür, Hasan Tahsin’in eli tetiğe gider; Allah göstermesin!
Bu korkunun adı bellidir.
Gün bir gemiyle İzmir’e çıkmanın vaktidir.
Bir kuralı unutmayarak:
Yüzbaşı Şerafettin’in inandığı gibi inanmak şartıyla…
“Üçüncü kılıç” elden ele dolaşmalı.
Peki nedir üçüncü kılıç, diye ki soruyorsun?!..
Zaten bunu bilmiyorsan, İzmir’in işgali tamamlanmak üzeredir!
Hepinize iyi haftalar…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın