Kategori: Gürol Tonbul

  • İki piyano dört el ve iki kelebek…

    İki piyano dört el ve iki kelebek…

    Cumhuriyet’in yüzüncü yılı ile taçlanan 36. Uluslararası İzmir Festivali çok önemli bir konsere daha ev sahipliği yaptı. İzmir sanat hayatında önemli üretimlerde bulunan ve sürekli düşünen; düşündükleri için de hayal kuran Bakü doğumlu Cemile Cabbar’ı ve Ankara doğumlu Nihat Demirkol’u dünya prömiyeri yaptıkları “Duo Allaturca Impro Piano” konserinde seyretmek, dinlemek bir ayrıcalıktı.  Bilenler bilir, Türk…

  • Ben İyi Değilim…

    Ben İyi Değilim…

    “Doktor ben iyi değilimbana iki tertip İzmir yazyüreğim darda bozgundayımtütünüm acı tütmekteyimÇatalkaya’nın dumanı gibibak benzim kül beyaz” Dinçer Sümer Gri ve kasvetli bir gündü. Şehir kalabalık, rutin akışındaydı…Saat 14.51… Saat tik tak’larını bastırdı toprağın gürlemesi, sallandık durmamacasına ve birdenbire durdu saat, sonra hayat…O an sevdiğinle yaptığın konuşma son telefon konuşması olabilirdi, vedalaşmak bile mümkün değildi, anladım…Çığlıklar…

  • Korona Günleri’nde 27 Mart…

    Korona Günleri’nde 27 Mart…

    Kendini kral gören, üstün gören, her şeyi yapabileceğine inanan insan, küçücük bir virüse yenik düştü. Kral Lear gibi burnu sürtüldü, tacını, tahtını, itibarını kaybetti. “Bir kolonyaya, bir tuvalet kağıdına krallığım!” deme noktasına bile geldi.  Çılgın tüketişe ve tükenişe giderken sağlığını hiçe saydı. Kendi sonunu kendi hazırladı adeta. Virüs küçüktü ama mide bulandırdı. Sözün özü, takke…

  • Çuval – çuvaldız…

    Narlıdere’deki Güzel Sanatlar Fakültesi -yine bir yalanla- Buca’ya taşınmak isteniyor. Neymiş efendim, bina depreme dayanıklı değilmiş… Ne yalan söyleyeyim; yıllar sonra sanata ve sanatçıya gösterilen bu duyarlık doğrusu gözlerimi yaşarttı. Uzun zamandır fay hattındaki binada eğitim verilmiş, kimsenin haberi bile olmamış. Ama günlerden bir gün, birdenbire duyarlı birilerinin aklına gelmiş Narlıdere’deki bina ve “Acaba, yarının…

  • Ulaşılamayan okul kalmasın…

    Bizden Masallar / Nohut Oğlan ve Bizden Masallar / Şahmeran’ı proje haline getirip yönetirken anlatıcı Sıla Topçam ve müziklerine can katan İsmail Başışık’la birlikte amacımız aynıydı: Her köy ve bucaktaki okullara gitmek ve cezaevlerindeki kader mahkumlarıyla buluşmak…Ve onların dilinden, sesinden bir masal, bir oyun götürmek… Böylece, bir yandan tiyatro seyretmemiş çocuklara küçük bir katkı sağlamayı…

  • Cumhuriyet’in mayası ve bir şişe serum…

    Benim nâçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” M. Kemal Atatürk 29 Ekim 1923 akşamı ilan edildi Cumhuriyet. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” anlayışındaki devlet yönetimi yürürlüğe girdiğinde, demokrasiye giden aydınlık bir yolun başlangıcındaydı savaş yorgunu ülke. Çağdaşlaşmayı amaçlayan büyük devrimlerin yapıldığı bu dönemde, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür”…

  • Yeşil kolye ya da İstanbul’da bir günün hikâyesi…

    Uçaktaydım. Sıkıntılı bir yolculuktu. Rüzgârın, çelik kuşla dalga geçtiği, onu ara sıra savurduğu bir yolculuk. İçim dışıma çıktı. Neyse, sağ salim indik alana. “Dikkat, kaptanınız konuşuyor. Uçağımızın alanına başka bir uçak girdiği için beklemedeyiz.” Burada da park sorunu var demek ki, diye düşündüm. Arka sıralardan kadının biri bağırdı aniden; “Daha ne kadar bekleyeceğiz? İzmir’den gelen…

  • Gerçekten daha gerçek…

    1971 Mart’ı ve 1980 Eylül’ü tam anlamıyla hazandı efsanelerin ve gizemli hikâyelerin her an yaşandığı bu ülke için. Kör topal ilerleyen demokrasinin her on yılda bir geri gelen darbesi yaşam uçurtmalarının ipini kesivermişti o yıllarda. Ülke çeşitli çalkantılardan geçmiş, darbenin postal izleri, güzel günlere inanan sanatçıları, aydınları ve bilim insanlarını -genç yaşlı demeden- ölüme yakın…

  • Bir sergi: Mozaika

    Güneş sarı solgun haliyle kucaklarken doğayı, bir mozaik sergisinin tam ortasında buluverdim kendimi. Seferihisar-Sığacık La Dude Art Cafe’nin çölde bir vahayı andıran güzel ve adı gibi dost ortamında renkli cam parçacıklarının büyük bir emekle yan yana getirilmesinin yarattığı görsel zenginliğe bıraktım kendimi. Mozaika Grubu’nun açtığı ilk karma sergi La Dude Art Cafe ortamını daha da…

  • Ölbe Vadisi’nde Türkçe zenginliği…

    Harput’a veda etmiştik. Efsaneler yanımızda dolaşıyor, yaşadığımız komik bir durumu anlatıp gülüyorduk durmadan. Neşemiz tam gaz giderken ekibin güler yüzlü bayanı, “Çok özür dilerim” dedi şoför Atakan Bey’e, “Telefonu unutmuşum oturduğumuz yerde”. Atakan Bey’e ricacı gözlerle baktık. O, hiç gocunmadı, yüksünmedi, uygun bir yer buldu, vurdu minibüsü dik yokuşa. Minibüsün içinde bekliyoruz. Bir arkadaşımın gözü…

  • “Boşa geçmesin geri kalan ömrün…”

    İzmir Devlet Tiyatrosu’nda oynamakta olduğum Nora oyunu ekibi Aydın – Muğla – Denizli turnesi için yağmurun bereketiyle koyuldu yola. Yol boyu otobüsümüzün şoförü Hüseyin’in yüzü asık, hiç gülmüyor desem yeridir, ama muavin Sedat çok güler yüzlü. Bazen bir çiçeğe, hayali bir varlığa bile gülümsediğini düşünüyor insan. Antik Çağ’ın Tralleis’i Aydın ili yol boyu dizilen bağı…

  • Kendi kendine konuşmak…

    (Bir masalın başlangıcında söylenen o ünlü tekerleme gelir aklıma bir romanı, bir öyküyü, bir şiiri okurken: “Yıllar yıllar önce, evvel zaman içinde kalbur saman içinde…” İşte edebiyat ürünlerinin sözcükleriyle tanışmam da o kadar eski. 14 yaşındaydım, kompozisyon yazma yarışmasında ‘Buğulu Kahve’ öyküsünü kaleme almıştım, ödül verdiler. O ödülden midir bilinmez ama tiyatroya başladığım ilk hevesten…