Kategori: Hasan Tahsin Kocabaş
-
İsyanım başladı…
Kent-Yaşamdaki köşemde çok kere sıkıldım diye yazdım satırlarımı. Yazarken gerçek duygularımı paylaştım sizinle. Çünkü Kent-Yaşamı gerçekten özgür limanım seçtim ben… Yüzüme hiç kapanmayacak bir kapı olarak gördüm ben burayı. Elim kalem tuttuğundan beri, Hüseyin Yaz birader dediğinden beri, bazen uzun aralar da versem, yazmaya çalıştım hep. Mekânı cennet olsun bir de Fevzi Yılmaz vardı. O…
-
O iki ağaç var ya…
Neden böyle oluyor, neden? Diyalogsuzluk, saltanat hırsı, kibir, şiddet, öfke, rant hedefli çakma demokratlık… Türkiye şu 10 yıldır neler yaşadı, daha neler yaşayacak? Korkuya, baskıya, deformasyona dayalı bir demokrasi olabilir mi? Birlikte yaşamak derken aynı zamanda kökten ayrışma nasıl becerilebiliyor? Neden sürekli karşıtlık sürekli intikam alma hırsı? Hele o büyük cehaletin, kıblesi para olan birkaç…
-
Başlıksız ikinci yazı!
Bu yazı, bir önceki yazı ile bağlantısından dolayı Hasan Tahsin Kocabaş’ın blog’undan alınmış yayınlanmıştır… Diyarbakır İzmir arasındaki köprünün adlandırılması gerekiyorsa, o da “tanıma, tanışma” olsa gerek bence. Çünkü Bir İzmirli olarak Diyarbakır’ı hiç ama hiç tanımadığımı öğrenmiş oldum. Genellikle askerlik için bildiğimiz kentlerden biri değil mi Diyarbakır? Ya da atanan, görev gereği gidilen yer. İçinde…
-
Başlıksız bir yazı…
Perşembe günü sabah 08.00den Perşembe gece saat 22.30da tam 14 saat 30 dakika. Hep topu bu kadar zaman… İzmir Büyükşehir Belediyesinin organize ettiği Diyarbakır ziyareti… Zırt pırt seyahat etmediğim için zor bir uçak yolculuğu ve beni neredeyse bir gün uyutacak kadar yorucu 14 buçuk saat. Dikkat etmişinizdir yazıya başlık koymadım. Koymadım, çünkü nasılsa fikrimi sormadan…
-
Tek derdim o çocuklar…
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) BMCye ve başka birkaç Karamehmet şirketine el koydu. Show TV meselesi bence dikkat çekmekten başka bir halt değil. Bence maksat BMC idi, oldu. Duyumlarıma göre TMSF, BMCnin çalışmasından yana. Özellikle çalışanların hakları konusunda adım atacak. Ancak derinlemesine göre yorum yapmak çok zor. Çünkü neredeyse bir buçuk yıldır çocuklarına ekmek götüremeyen…
-
Kapkara tuhaflıklar ve o anne!
Hafta içinde yazmak için notlar alırım her zaman. Bu hafta için de almıştım. Bakanların o içi boş İzmir değerlendirmeleri, Cem Bakioğlunun örnek çevre hassasiyeti, emniyet müdürlüğünün evlere şenlik trafik haftası bakışı, Yamanlar Kolejinin etkileyici kütüphanesi, okumaya yeni başladığım Kardakta Kahraman Hasdalda Esir kitabı, Rıfat Saitin toplantısında tartaklanan yurttaş, milletvekillerinin ayrıcalık merakı, İzmirdeki gökdelen ve lüks…
-
Allah ıslah etsin!
Sanki 2013 değil de 30 Ekim 1918… Sanki 2013 değil de 10 Ağustos 1920… Sanki bir darbe daha aldık da beyinlerimize, sapla samanı da karıştırıp, şaşkınlığın ve cahilliğin doruğunda en kibirli, en nemelazımcı en bananeci tavırlarımızla, toprak atında kefensiz yatanlardan da utanmadan, tarihten de çekinmeden yürüyoruz. Barış dediler de elbette demiştim… Barış güzel kelime… Kahrolsun…
-
Vatan, bayrak, birlik edebiyat değildir!
Cumartesi günü o güzelim renklerle donandı İzmir… Hani sanırsın ki Kemalin askerleri kalkmışlar da mezarlarından, hani o kuvvacı kalpaklı yiğitler dirilmişler de dikilmişler hatırlatmak için… Mitingi MHP düzenledi… Ama sadece MHPliler değil MHPlilerden daha çok Cumhuriyet yurttaşlığı kalabalığı vardı. Devlet Bahçelinin konuşması etkileyiciydi. Alanda İzmir vardı İzmir… Telefonum hiç durmadı… Devlet Bey kürsüye çıkınca kapatmak…
-
Neye ikna, kimi ikna?
Sizin şehit arkadaşınız var mı? Geceler boyu kaymakamlık hayallerini dinlediğiniz, okul, kütüphane, hastane düşlerine ortak olduğunuz, aynı odayı, aynı yemeği paylaştığınız bir arkadaşınızın şehit olduğunu öğrendiniz mi? Ya da iki gözüm dostum dediğini bir arkadaşınızı hiç cehenneme çevrilmiş bir vatan toprağına uğurladınız mı otogardan? Veya o arkadaşınızı, bir tane dostunuzun dönüşünü beklediniz mi otogarda? Ne…
-
Her 8 Nisan gelişinde…
Yılda bir gün bana verilen köşeyi kendime ayırsam ayıp olur mu diye düşünürüm her 8 Nisan gelişinde? Olmaz her halde… Ayrıntılarıyla hatırlıyorum 2002 Nisanını… Oğlum dört yaşında ve ben işsiz güçsüz bir gazeteci… 2002 girdiğinde karamsarlık umutsuzluğa dönmeye başlamış… Aklıma iyi ve kötünün aynı andan geldiği bir saat ve çalan telefon… Sevgili Üzeyir Sever… Kanal…
-
Tükenirken haykırmak istiyorum!
Çocukluğumda hedef seçmiştim bu mesleği… Yazmak, araştırmak, sorgulamak hep başıma bela oldu ama pişman değilim… Polis, astsubay ve tarihçilik hayallerime rağmen, çocukluğumda ettiğim Allahım gazeteci olayım duam kabul oldu. Çok şükür! Lakin çok güzel başladığım mesleğimi sanıyorum ki sona doğru dayanılmaz ızdıraplar içinde bırakacağım. Nerede, ne zaman, nasıl bilemem… Neden böyle oldu aslında biliyorum. Öyle…
-
EXPO gelir mi memleketime? (2)
Diyorum ki kızmayın efendiler, gözlemleyin, dinleyin, dedikodulara, arabozuculara inanmayın! Diyorum ki, hazır EXPO mücadelesi varken İzmir sokaklarında, caddelerinde, okullarında, hastanelerinde velhasıl her yerinde bir EXPO düzeni, disiplini geliversin. Kötü mü istediğim? O ecnebileri üstü açık otobüste gezdirip birkaç kilometre, sonra da Hisarönünde kaçamak kahve içirmekle saklayamazsınız İzmir gerçeklerini. Maazallah bu ecnebiler ajan falan gönderir, ruhumuz…