Kategori: Semra Yeşil

  • Semalara doğru bir hayalin peşinde

    Basmane’deki evimizin nar, erik ve dut ağaçları ile güllerin, selluka ve asmaların süslediği bahçesinin tam ortasında altıgen bir havuz ve babamın beslediği on üç kedi vardı. Babam her gün Hilal kavşağındaki küçük bakkal dükkanını aynı saatte kapatıp, trene biner, iner inmez yürüyerek Tilkilik’teki kasabına gelir, kediler için ayrılmış ciğer alıp eve gelince de ilk işi…

  • Körfez’in dibinde neler oluyor?

    Bir zamanlar İzmir’de ulaşımın vazgeçilmezlerinden olan troleybüsler ile tanışıklığımız doğduğum evin troleybüs deposunun yanındaki sokakta olması ile başlar. Birlikteliğimiz ile ilgili hatırlayabildiğim en eski görüntü ise hava subay lojmanlarındaki evimizin karşısındaki duraktan binerek Basmane’de oturan babaannemlere gidişimiz boyunca olandır… O zaman için bana çok uzun gelen bu yolculuklar çok eğlenceli geçerdi. Her bir yolculuğun da…

  • Dört masadan kırk masaya

    İlk çağın en ünlü şehirlerinden Efes Antik Kenti, dünyanın yedi harikasından biri Artemis Tapınağı, Hristiyanların hac yeri Meryem Ana Evi, Hz. İsa’nın havarisi St. Jean adına yapılan kilise, Yedi Uyuyanlar Mağarası, Selçuk Kalesi, Aydınoğlu Beyliği zamanında yapılan İsabey Camisi, Keçi Kalesi, Belevi Mozolesi, Çamlık Lokomotif Müzesi gibi tarihin pek çok değişik dönemlerine ait eserlerin en…

  • Bir kamp hikayesi

    Bir kamp hikayesi

    Annem, kamp ile ilgili konu açıldığında, “Biz o yıl sana hamile olduğum için gidememiştik. Ama ondan sonraki yıllar hep gittik” der, bu sözler ile başlayan sohbetin ise tadına doyum olmazdı. Uzun yıllar benim için tatil kavramı ile eşdeğer olan kamp, 1963 yılında, çadırlı olarak açılmış. Biz ilk defa annemin söylediği gibi, ancak bir sonraki yıl,…

  • Büyüdüğümüzü nasıl anlamıştık

    Evimizden en uzaktaki pastaneye dondurma almaya gitmemize izin verildiği zaman… Komik, ama gerçek… O zamanlar yazın gelişi de dondurma ile özdeşti… “23 Nisan’dan önce dondurma yemek yok” cümlesi o günlerde çocuklar için, iki yönlü bir beklentiyi çağrıştırırdı. Bir yandan mandolin orkestrası konseri, halk oyunu ve spor faaliyetlerimizi sunacağımız, coşkulu çocuk bayramını beklerken, diğer yandan da…

  • Bir ana tanrıça şehri: Metropolis

    Ephessos, Smyrna, Kolophon, Notion antik kentleri ile Nif dağı arasında, Küçük Menderes (Kaystros) nehri havzasının verimli toprakları üzerinde, İzmir’in yanı başında, adını tabiatın ana tanrıçası, dağların hakimi, bitkilerin, hayvanların ve insanların yaratıcısı olduğu rivayet edilen “Meter Gallessia”dan alan şehrin, daha sonra “Torbalı”ya dönüşecek, ilk ismi Triyanna, diğer bir deyişle Tripolis… Kökleri, tarımla uğraşanların ana tanrıçasına…

  • Adına tarih boyunca onlarca sıfat eklenmiş bir masal şehir: İzmir

    Homeros “Gök kubbenin altında ki en güzel şehir” demiş… Aristo İskender’e “Görmezsen eksik kalırsın” derken, Victor Hugo hiç görmeden adına şiir yazıp bir “Prenses”e benzetmiş… Gerçek olaylarla efsaneler, hem kuruluşunda, hem adını almasında, hem de zaman içindeki yolculuğunda iç içe yaşanmış neredeyse… Kimi zaman bunları birbirinden ayırabilmek bile son derece güç olmuş… Efsanelerden birinde, şehrin…

  • Müzik oldu aşk oldu

    “Duygularımı şiirlere anlatamam, çünkü şair değilim. Kendimi gölgeler ve ışıkla ifade edemem, çünkü ressam değilim. Düşüncelerimi hareketlerle de açıklayamam, çünkü dansçı değilim. Ama bunların hepsini müzikle yapabilirim. Çünkü ben bir müzisyenim” demiş Mozart… Duygularını müziğiyle anlatan; O’nu ilk olarak, özel bir gecemizde şarkı söylemeye geldiğinde tanıdık. Gecenin ardından “O ne sesti öyle” derken, bir gün…

  • O adada bir de mikro cumhuriyet varmış: Key West…

    Kuzey Amerika’nın en güneyinde, bir cennet ada… Miami’den karayolu ile sadece dört saat uzaklıkta… Florida eyaletinin en güney ucunda ikiyüz kilometrelik bir köprü ile zincir gibi birbirlerine bağlı, “Florida Keys” olarak adlandırılan adaların en sonuncusu… Daha önceleri adalara ulaşmak için okyanus üzerinde bir tren yolu varmış. Ancak çok kuvvetli bir fırtınada meydana gelen tren kazası…

  • Meğer cennet Akdeniz’deymiş

    Birkaç yıl öncesine kadar “İngiliz sistemine göre İngilizce’nin en kolay ve en iyi öğrenildiği yer” olduğu dışında fazla bir bilgiye sahip olmadığım bir ada… Oysa ki, gittikten sonra hakkında belki de hiç söylenmemiş pek çok şey vardı gördüğüm, duyduğum, tattığım, hissettiğim… Dönüş günü, neredeyse “Dönmeyelim, burada kalalım” dedirtecek kadar… Orası Malta’ydı… Sicilya’nın güneyinde, Akdeniz’in ortasında…

  • Bir yudum köy: Nazarköy

    Göz değme… Günümüzde pek çok kişinin inanmadığı, ancak “bazı kişilerin isteyerek ya da istemeyerek baktıkları ya da dokundukları canlılara zarar verebilecekleri” şeklindeki çok yaygın eski bir halk inanışı… Nazar… Çok eskiden beri insanları huzursuz eden bir duygu… Yüzyıllar boyunca pek çok kültür ve dine göre göz figürü, üzerinde taşıyanları ya da yanında bulunduranları kötülüklere karşı…

  • Yol üstündeki yüce tanrıça: Euromos

    İzmir – Aydın otoyolunun Söke ayrımından çıkıp, Büyük Menderes’in alüvyonlarıyla doldurduğu eski körfez Latmos, pamuklar diyarı Söke Ovası’nı boydan boya kat edip, Beşparmak Dağları’nın yamacındaki Bafa Gölü’nün kıyısından, önce Pınarcık, sonra Çamiçi köylerinden geçtikten sonra Heraklea tabelasını görerek devam edersiniz yolunuza… Hedefiniz Milas üzerinden Bodrum’a ulaşmaktır çoğunlukla… Selimiye Köyü’nü de geçtikten sonra eğer aceleniz varsa…