Kategori: Semra Yeşil
-
Sellukalar sarsın İzmir’imizi
İzmir’in sarmaşığı Selluka hakkındaki “İzmir’in kaybolan kokusu” isimli ilk yazımı bundan tam on beş yıl önce o yıllarda çalıştığım Akdeniz Tekstil’in sahibi Sevgili Hamit Tatari ile bir sohbetimizden esinlenerek yazmıştım. “Sen selluka nedir bilir misin?” diye sormasıyla başlamıştı sohbetimiz, “Bilirim” deyince çok şaşırmış, “Nereden biliyorsun? Bu çiçek, uzun zamandır ortalarda yok” diye devam etmişti. Çok…
-
Bir eğitim efsanesi Köy Enstitüleri
Onlar, köy çocuklarıydı.Kurumuş çalılar gibiydiler bozkırda.Kavrulmuş ekinler gibiydiler.Geldiler, yalın ayakları ve yırtık mintanlarıyla geldiler, Gönen’e, Aksu’ya, Kepirtepe’ye.Ezilmiş, sömürülmüş, horlanmış ve unutulmuştular bin yıldır.Ferhat oldular, yardılar İdris dağını.Gürül gürül akıttılar suyunu, Hasanoğlan’a.Köroğlu oldular, kafa tuttular Bolu beylerine.Yıktılar saltanatını ağaların.Tolstoy’u Balzac’ı okudular koyun güderken.Mozart’ı, Beethoven’i çaldılar dağ başlarında.Moliere’i, Sophokles’i oynadılar.Horon teptiler Beşikdüzü’nde kol kola.Halay çektiler Yıldızeli’nde türkülerle.Diz…
-
Eski kadınlar
Yıllar önce okuduğum bir yazıda şöyle diyordu: “Eğer hayatı anlamak istiyorsanız, eski kadınlarla konuşun, onlarla vakit geçirin, hikâyelerini, anılarını dinleyin…” Ne kadar da doğruydu. Yazının içeriğinde öyle çok bilgi vardı ki her ne kadar bu tür yazıları arşivime alsam da o yazıyı bir türlü bulamadım. Ben de belleğimde kalanlarla ve kendi hayatımdan gelmiş, geçmiş bir…
-
Kırmızı kazağın elli yıllık yolculuğu
Erzurum’dan yola çıkmışlardı. Heyecan ile gelmelerini bekliyorduk. İzmir’e ulaşmaları bir günden uzun sürdüğü için genellikle bir gece mola verirlerdi. Telefonla “Yola çıkıyoruz” haberini aldığımız andan itibaren anneme, “Ne zaman burada olurlar?” diye sormaya başlamıştım. Kış olduğu için de yollar karla kaplıydı. Bu defa gelmeleri daha da uzun sürebilirdi. Annemin heyecanı ise benimkinden farklıydı. “Sağ salim…
-
Çocukluğum ve masallar
Bizim nesil büyükanne masallarıyla büyüdü… Öyle ki, hayatın o masalların içinde olduğunu bilmeden… Her defasında yeni bir masalı nasıl üretecekti ki çoğu bulunduğu şehirden belki de mahalleden bile dışarı çıkmamış olan büyüklerimiz?.. “Babaanne masal anlatsanaaaa” diye başlardı ritüel… “Anaaa, kız, ne bu artık? Daha yeni anlattım, biraz ara verelim. Siz de masala doyamadınız” diye devam…
-
Çevrimdışı bir hayat
Eskiden okullarımız uzun yaz tatiline girdiğinde şimdiki gibi vaktimizi geçirecek çok fazla bir seçenek yoktu. Akşamüstü sokağa çıkış saatine kadar ablalarımla ya da arkadaşlarımla evde oyun oynar, sohbet eder, kitap okur, elişi yapar, temmuz ayında gideceğimiz yirmi günlük kamp süresi dışında tatilimizi bu şekilde geçirirdik. Annemiz bize her yıl bir elişi öğretirdi. Bir sene kanaviçe,…
-
Ege’nin sakız cenneti
Birkaç yıl öncesine kadar bize en yakın ada olmasına rağmen Sakız’a hiç gitmemiştim. Uzaklardaki onca adaya birkaç kez gitmeme rağmen Sakız’a gitmeyi hep ötelemiş, belki de gitmek kolay olduğu için “Nasıl olsa giderim” diye ertelemiş durmuştum. Bunun başka bir nedeni olmasa gerek diye düşünüyorum. Çünkü hangisine gitmişsem hepsini çok sevmiş, kendimi çok huzurlu hissetmişimdir. Ancak…
-
Yüz ikinci yılında mübadele
“Onlar sandalyelerinde, koltuklarında ya da divanlarında hiç arkalarına yaslanmadılar. Hep sandalyenin, koltuğun ya da divanın ucunda oturdular.” Birkaç gün evvel ailesi Girit’ten İzmir’e göç ettirilmiş bir arkadaşımla konuşurken söylediği bir cümle beni o kadar etkiledi ki, yazıma bu cümlelerle başlamak istedim. Sözünü ettiği kişiler anne, baba, büyükanne ve büyükbabasıydı… Neden arkalarına yaslanmamışlardı? Çünkü hep geldikleri…
-
Taş deyip geçebilir miyiz?
“Fiziksel veya kimyasal durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde” olarak tanımlanan taşa, “taş deyip geçmemek” gerektiğini yazıyı okuduğunuzda sizler de fark edeceksiniz. Zira ben de bunu yazarken idrak ettim. Yazıyı hazırlamadan önce okuduklarım hayatın ve tarihin bütün hikâyesinin taşların içine gizlendiğini söylüyordu… Kayra Han’dan Türk ve Altay…
-
Amane kahvehaneleri
Mübadele öncesi Osmanlı topraklarında amane, şarkı, halk türküleri ile zeybek, karşılama gibi yerel danslar üzerine bestelenmiş müziğin icra edildiği mekanlara “amane kahvehanesi” denilirmiş. Ancak bu tanımlama zaman içinde bazı kahvehanelerin fazla müşteri çekebilmek için dönemin popüler müziği olan kantolara, müzikli tiyatrolara, alafranga orkestralara yer vermesiyle bir miktar değişikliğe uğramış. O yüzden “amane kahvehaneleri”nden söz ederken…
-
Bir göç hikâyesinden türküye…
Sevgili Yılmaz Demirtaş ile “Hikayeleriyle Anadolu’nun Türküleri” projemizin Ege Üniversitesi Etnoğrafya Müzesi’nde ilk sunumuna başlarken “Yılmaz, türkü nedir?” diye sormuştum. O da bana, “Hayattır” diye cevap vermişti. Sonra şöyle devam etmiştik: “Peki hayat nedir?”“Hayat her şeydir.”“O halde hayat ile türkü aynı şey midir?”“Türkü aşktır, sevdadır, ayrılıktır, kavuşmadır, derttir, dermandır, gurbettir, özlemdir, yaşamaktır, ölümdür, çaredir, çaresizliktir,…
-
Mübadelenin yüzbirinci yılı
Bir kuş uçuyordu Sisam’la Kuşadası arasında /anlayamadım bir türlü Türk müydü Yunan mı, /bir başka yerden mi hangi milletten? /“Ey kuş dedim, kimlerden olursun, hangi ülkeden?” /“Ben bir martıyım, dedi, yaşım evrenin yaşında, /ülkemi sorarsan: yeryüzü, gökyüzü ve deniz, /sınırlarımı sorarsan: topraktır, su ve hava” Özdemir İnce şiirinde ne güzel anlatmış değil mi? Günümüzden tam…