“Az, sade, yavaş… Turizmin yeni yolu: Longevity” 2025-12-05 10:00:00
Yazar: Işık Teoman

Uzun yaşam felsefesinden doğan yeni nesil destinasyon modeli
Dünya turizmi son yıllarda önemli bir dönüşümün eşiğinde: Hız, gürültü ve kalabalık… Bu üçlüden yorgun düşen insanlık artık daha sakin, daha sade ve daha yavaş bir deneyimin peşinde. “Longevity turizmi” adıyla yükselen bu yeni yaklaşım sadece seyahati değil, yaşam ritmini de değiştiriyor.
Biz de bu yeni “Az, sade, yavaş… Turizmin yeni yolu: Longevity” modelini ve felsefesini turizm alanında uzun süredir çalışan Ayvalık Turizm Geliştirme Birliği (AYTUGEB) Genel Sekreteri Ümit Özgültekin ile masaya yatırdık ve keyifli bir röportaj yaptık.
- Son yıllarda turizmde ciddi bir dönüşümden söz ediliyor. Neden yeni bir turizm tanıtım modeline ihtiyaç duyuyoruz?

- Çünkü dünya artık hızdan yavaşlamaya doğru geçiyor. İnsanlar kalabalıktan, gürültüden, tüketime dayalı tatil anlayışından yoruldu. Yeni trend çok net: “Daha az tüket, daha çok hisset.” Artık destinasyonlar sadece görülmek için değil, yaşanmak, deneyimlenmek ve kişiye iyi hissettirmek için tercih ediliyor. Dolayısıyla klasik tanıtım dili de bu yeni beklentiyi karşılamıyor.
- Sıklıkla duyuyoruz ama “Longevity turizmi" tam olarak nedir? Longevity turizmi neyi ifade ediyor?
- Longevity aslında uzun yaşam ve yaşam kalitesini artırma felsefesi. Turizmdeki karşılığı ise sade yaşam, duyusal farkındalık, doğa ile uyum, zihinsel detoks ve toksik tüketimden uzak bir tatil yaklaşımı. Bugünün gezgini sessizlik, temiz gıda, doğal malzeme, köklü kültürle temas ve insan ölçeğinde deneyim istiyor. Yani turist değil, “misafir” olmak istiyor.
- Modelin üç temel kavramı olduğunu söylüyorsunuz. Bize kısaca açabilir misiniz?
“Az, sade, yavaş: Bu modelin omurgasını oluşturuyor”

- Tabii. "Az, sade, yavaş” üçlemesi her şeyin özü. Az: Az bina, az araç, az gürültü… Az program, daha çok hissetme. Sade: Doğal malzeme, temiz gıda, sahici iletişim, güçlü yerel kültür. Gösteriş değil, özü yansıtan deneyimler. Yavaş: Ritmi düşürmek, koşturmadan keşfetmek. Acele etmeden öğrenmek, zamanın akışına karışmak. Bu yaklaşım hem insanı hem de destinasyonu koruyor.
- Peki, Longevity modeli bir destinasyonu nasıl farklılaştırır? Bu model bir yeri nasıl özel kılar?
- Birincisi, rekabeti azaltır. Çünkü kitle turizmine değil, bilinçli ve nitelikli bir misafir kitlesine seslenir. İkincisi, bölgenin kimliğini güçlendirir; her yerde olan değil, sadece o destinasyonda yaşayabileceğiniz deneyimler yaratır. Üçüncüsü, ekonomik değeri yükseltir. Az misafir ama yüksek nitelik, dolayısıyla yüksek harcama demek. Ve çok önemli bir nokta: Yerel halkın yaşam kalitesini korur. Gürültü, kalabalık ve çevresel baskı azalır. Bunların hepsi destinasyona sürdürülebilir bir marka değeri kazandırır.
- Longevity deneyim paketlerini biraz açar mısınız? Bu modelle hazırlanmış deneyimlere örnek verebilir misiniz?

- Elbette. Dört ana deneyim paketi öne çıkıyor: 1. Duyusal yolculuk: Sessiz yürüyüşler, bölgenin kokuları ve renkleri, gün doğumu ritüelleri. 2. Sade sofra: Beş bileşenli minimal menüler, yerel üreticilerle buluşma, zeytinyağı tadımı, fermente ürün atölyeleri. 3. Yavaş yaşam atölyeleri: Seramik, dokuma, ahşap; meditasyon ve nefes seansları, bahçe terapisi. 4. Doğal rotalar: Arınma yürüyüşleri, yavaş bisiklet, deniz ve rüzgâr terapisi. Her biri kişinin ritmini düşürmeye ve bağlantı kurmaya odaklanıyor.
- Bu kadar minimalist bir yaklaşım nasıl pazarlanır?
“Tanıtım stratejisinin özü: az söz, çok his”
- Görsel ve işitsel dilin sadeleştirilmesi şart. Minimal renk paletleri, doğal materyal dokuları, sessizleşmiş fotoğraflar ve yavaş akan video kurguları… Mesaj dili de aynı şekilde yalın olmalı. Bazı slogan önerilerimiz şöyle: “Azın içindeki zenginliği keşfet”, “Sade yaşa, derin hisset”, “Yavaşla. Yer aç. Kendine gel”, “Gürültüden değil, doğadan beslen”...
Fuarlarda bile anlatmak yerine hissettirmeyi seçiyoruz. Doğal doku panelleri, kokular, sessiz kulaklık alanları gibi…
- Böyle bir model yatırımcıya ne vaat ediyor? Yatırımcının ilgisi nasıl?

- Daha düşük operasyon maliyeti, yüksek ADR (ortalama günlük fiyat), sadık misafir profili ve az oda sayısıyla yüksek değer yaratma… Yani “sakin yaşam - yüksek değer” modeli. Artık yatırımcılar kitle turizminin kısa vadeli kazançlarındansa uzun soluklu, nitelikli konseptlere yöneliyor.
- Bu yaklaşımı tek cümleyle özetlerseniz…
"Longevity bir marka değil, bir yaşam biçimi”
- Bugünün insanı hızdan kaçıyor ve “sade bir gerçeklik” arıyor. Longevity turizmi bir destinasyonu marka yapmaktan öte, onu bir yaşam biçimine dönüştürüyor. Aslında hepimizin özlediği o dinginliğin kapısını aralıyor.