Kategori: Ümit Otan

  • Sizi gidi ahkâmcılar…

    Yav siz ne yazıyorsanız, ne söylüyorsanız hep tersi oluyor bu ülkede. Bu işte bir tuhaflık yok mu? Küfretmekten, hakaret etmekten başınızı kaldırıp şöyle bir hayata baksanız hayat öğretecek size, ama onu da beceremiyorsunuz. Çünkü siz her şeyi biliyorsunuz. Hele toplum mühendisliğiniz bir harika. Valla şu hiç sevmediğiniz AKP, oy patlamasını sizin sayenizde yaptı. O çok…

  • İmzamı ‘Soğumaya’ Bıraktım…

    İnternet gazeteyi niye öldürsün ki? Sonra, gazeteleri birilerinin öldürmesine ne gerek var? Onlar kendi kendilerine harakiri yapmıyorlar mı? Bütün gazetelere şöyle bir baksak, “eli ayağı düzgün” kaç haber gibi haber bulabiliriz? Akıllı okur, artık gazetedeki haberin tersine bakarak “neyin ne olduğunu” bulmaya çalışır oldu. Köşeler “mastürbasyon” alanına dönüşmedi mi? “Yav bu konuyu bu yönden düşünmemiştim”…

  • Nerede O Eski Mektuplar…

    Bilgisayar tuşlarına dokunup elektromanyetik dalgalara yüklenenlerden değil, şöyle ak kağıda dört satır da olsa kendi elceğizinizle yazdığınız bir mektubu en son ne zaman göndermiştiniz? Ya da postacı size böyle bir mektubu en son ne zaman getirmişti? Peki, öyle üç-beş değil, on, yirmi hatta otuz sayfalık ak kâğıtlara dantel gibi işlenmiş, artık unuttuğumuz, bir köşelerde mahzun…

  • Bu mu ‘Meslek Yarası’?

    Onca yıl emek verdiğiniz gazetenizden “selamsız sabahsız” atılıveriyorsunuz. Bir “elveda” yazısı bile çok görülüyor size. Kahroluyorsunuz. Üzüntünüzün “şiddetini” anlatacak kelime bulamıyorsunuz. Yıllar sonra atılma öykünüzün de yer aldığı bir kitap yazıp adını “Meslek Yarası” koyuyorsunuz. Onca yayınevi arasından bula bula  atıldığınız grubun yayınevini, Doğan Kitap’ı seçiyorsunuz “yaralı” kitabınızı bastırmak için. Pes vallahi Zeynep Hanım?  Zaman…

  • Medya Muhabirini Anımsıyor

    Şu muhabirlik neymiş de haberimiz yokmuş. Yani Fatih Altaylı Sabah’ın başına geçmeseymiş muhabirliğin ne menem bir şey olduğunu öğrenemeyecekmişiz. Aynı gazeteden Hıncal Uluç da döktürmüş. İnsan gülmeden ve de sormadan edemiyor: Gazetelerde muhabir mi kaldı? “Büyük medya”nın kurduğu haber havuzları neyinize yetmiyor? Muhabiri kurtarmaktan söz edenler sendika lafını neden ağızlarına almıyor? Bırakın çalışanlarınız örgütlensin, sendikalarına…

  • Kaybedince bulunmuyor…

    Kullanılmayan harabeye dönmüş bir eski okulun dersliğine terk edilmiş, gözleri görmeyen ve ağır işiten o çok yaşlı kadının sürekli tekrarladığı tek tümce vardı: “Kaybedince bulunmuyor…” Silifke’nin bir köyünde yaşayan Havva Teyze’yi başta kardeşleri olmak üzere herkesler terk etmiş, bir köşeye atıvermiş, neredeyse ölmeye yatırmışlardı. “Açım”, “susadım”, “çok üşüyorum” demiyordu o yaşlı kadın. Onu viranede rastlantı…

  • Hayatımızın anlamı kaç para?

    Hitler orduları Leningrad?ı kuşatmış, teslim almaya çabalıyor. Kent bombardımandan neredeyse yerle bir olmuş. Viraneye dönmüş binalarından birkaç “hayati” parçayı kurtarmaya çabalayan “hayalet” insanlar… Yıkık bir duvarın ardından çıkan, yaşlıca, ufak tefek bir adam görüyoruz. Kontrbasını bir sevgiliye sarılır gibi kucaklamış; bombardımandan, saldırganlardan kurtarmaya çalışıyor. Ha düştü ha düşecek diye bekliyorsunuz, tökezliyor,ama düşmüyor; “ruhu”, “tüm hayatı”,…