Kategori: Ümit Otan
-
Çölaşan neden Cumhuriyet’te yazmıyor?
Cumhuriyet tam Emin Çölaşan’a göre bir gazete değil mi? Neden orada yazmıyor ya da yazamıyor çok merak ediyorum doğrusu. Bu merakımı birileri gidersin lütfen. Emin Çölaşan mı yazmak istemiyor, Cumhuriyet mi almıyor? Çölaşan, Hürriyet’ten çıkarıldıktan sonra merak edilen konu artık nerede yazacağıydı. Cumhuriyet gazetesinde başlayacağı yönünde görüşler ağırlık kazanıyordu. Nitekim Cumhuriyet’ten bir köşe yazarı kendi…
-
Cumhuriyet Gazetesi’ni uyandırma servisi
Kimi gazeteler manşetlerde, kimileri başyazılarında sürdürüyor. Her gazeteden yazarlar gündemlerindeki ilk sırayı bu önemli olaya vermişler. Ergenekon’a, onların deyimiyle “büyük gözaltı”na en ilgisiz gazeteyi sorsanız Cumhuriyet derim. Üstelik Uğur Mumcu’nun ölüm yıldönümünde, bu ilgisizlik, görmezlik insanı daha da hüzünlendiriyor. Hikmet Çetinkaya, “Cumhuriyet gazetesi olarak Susurluk’un ayak izlerini’ taşıyan bu büyük gözaltının’ üzerine gitmeliyiz…” demiş, ama…
-
Kamera olmadan asla…
Herkesler Truman’ın her saniyesini izliyordu, ama o bunu bilmiyordu. Ya biz? Her şeyi bile bile yapıyoruz. Kamera olmadan kılımız kıpırdamıyor. Objektiflerin görmediği hayatlar yok sayılıyor. İlle de kameranın ışığını arıyor ve koşturuyoruz. Sanal hayatlar baygını olduk. Truman Show’un “zavallı kahramanı” Jim Carrey’in yolu buralara düşse donup kalırdı. Onun kapıyı çarpıp terk ettiği dünyaya bizim…
-
Örgütlü mücadelenizi sevsinler…
Basında yıpranma hakkını kaldırmaya yönelik kanun taslağını protesto eden gazeteciler, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz” sloganı atarak yürümüşler. Hangi örgütlü mücadeleymiş o? Doğan, Sabah, Zaman grubu çalışanları sendikalı oldular da ben mi duymadım. Kusura bakmayın dostlar, beni bugünlerde gazetecileri sindirmek için açılan bol sıfırlı tazminat davaları daha çok ilgilendiriyor… Emekçinin örgütü neresidir? Sendika değil mi? Ertuğrul Özkök,…
-
Ben de meşhur olmak istiyorum…
Hemencecik şu köşe yazımı “attırıp”, televizyondaki söyleşimi de aradan çıkarıp bir solukta dizi setime koşturayım. Övünmek gibi olmasın, ama valla ben harikayım. Kıskananlar ister çatlasın, ister patlasın… “Onları” okurken, dinlerken, izlerken bu tür “şaklabanlıklar” yapmadan edemiyorum. O genç gazeteci, çok güzel yazılar yazıyordu; ağırlıkla da medya etiği üzerine ilginç yaklaşımları vardı. Severek okuyordum ve içimi…
-
Niye rezil olmuyoruz?
Karşılıklı “ateş” yazıları beni güldürüyor ve aklıma “seninki benden kara”yı getiriyor. Adam, askerleri bile sollayarak “savaş hali” buyuruyor. Diğeri aklı Cunda’daki sayfiyesinde kalmış olmalı ki sorduğu soruya kendi bile inanmıyor. Şehit cenazelerinden bile “ayrıntı” yakalama başarısı gösterenlere ise söyleyecek söz kalmadı. Murathan Mungan’ın bir yaklaşımı var, bilirsiniz: Bizim ülkede her şeyi olabiliyorsunuz, rezil olamıyorsunuz. Aynen…
-
Bu da benim 11’im…
Baktım herkes kendi 11’ini yapıyor. “Benim neyim eksik ki” dedim. Demez olaydım. Ne zormuş meğer. “Medya leşkeri” olarak yıllardır her gün neredeyse bütün gazeteleri satır satır okuyup, ahkâmlar kesmemiş miydik? Kimilerini alkışlayıp, kimilerini yerden yere vurmamış mıydık? Öyle bir 11 yapmalıydım ki milletin gözü 11 görsün… İşe önce “kare ası”mı belirlemekle başladım. Pek zor olmadı.…
-
Alooooo, orada mısın, sesin gelmiyor
Çalışanlarınız “patır patır” sokağa atılırken siz sessiz kalıyor, “hiçbir şey olmamışı” oynuyor ve hâlâ kendinizi genel yayın müdürü sanıyorsanız, gülerim. Ama bir gün sizin de işiniz bittiğinde ve kapı önüne konulduğunuzda, ağlaştığınızı, kitap yazmaya kalkıştığınızı duyarsam fena halde kızarım Sabah’a 17 yaşında gelmiş hanım gazeteci, Cengiz Semercioğlu’nun Habertürk’te hazırlayıp sunduğu Full Ekran’da, insan kaynaklarından atıldığı…
-
Köşenize çekilin…
Aslında onlar da farkında, ama direniyorlar. Kimileri “nefret köprüsü”nü mekân eylemiş, kimileri tetikçilikteki son hünerlerini gösterme çabasında. Bu ne acıdır, bu ne hüzündür ki, hiçbir şey söylemeden her gün bir köşeyi doldurmak; “mış” gibi yapmak, “mış” gibi yaşamak… “Bu kez kendimi kimlere alkışlatayım” diye sıvandığınız yazı, hemen kendini ele veriyor. “Sizin çekip gitme zamanınız” diye…
-
Edibe Sözen, Nur Serter…
İkisi de bilim insanı. Biri AKP’den diğeri CHP’den milletvekili oldu. Edibe Sözen’le Nur Serter’in milletvekili olma sürecine şöyle “alıcı gözle” baktığınızda AKP’nin herkesi şaşırtan seçim başarısıyla CHP’nin sosyal demokratları hüsrana uğratan başarısızlığının ipuçlarını görebiliyorsunuz Prof. Nur Serter’i , İstanbul Üniversitesi eski Rektörü’nün yaptığı basın toplantılarında sağ yamacında görmeye başladık. Ancak laiklik mitinglerinde tüm Türkiye daha…
-
Hayatımızı çalan rollerimiz…
Ne kadar müdürsek, profesörsek, doktorsak, mühendissek, yazarsak, “bey”sek o kadar var olabiliyoruz. Toplumsal rollerimizle üzerini sımsıkı örttüğümüz “ben”imizi soluksuz bırakıyor, boğuyoruz. Ahmet”i, “Mehmet”i, “Ayşe”yi, “Necla”yı doyasıya yaşayamadığımız için başka hayatlar bizim hayatımızmış gibi oluyor. Bizim hayatımızmış gibi olan rollerimiz gittiğinde sudan çıkmış balığa dönüyor, kalakalıyoruz. Rollerimizin hayatımızı çalıp götürdüğünü fark ettiğimizde çok geç oluyor… Tıp…
-
Ufuk’u anlamaya ufuk gerek…
Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya soruyor: “Ufuk Uras işçi sınıfının oylarıyla mı milletvekili seçilmiştir yoksa Kürt oylarıyla mı?” Soruya gel.. İşçi sınıfı Kürtlere yasak mı ki… Emekçi bir Kürt yurttaşın Ufuk Uras’a oy vermesindeki sakınca ne ola ki… Ufuk Uras’ın başarısını kavrayamayanlara bir adet “ufuk” gerekiyor. On sekiz derecelik dar açılı ufkunuzu şöyle en azından kırk…