Kategori: Ümit Otan
-
CHP’ye dair : Dost acı söyler
Ege’nin yerel gazetesi Yeni Asır’ın manşeti şöyleydi: “Başkanı Ak Parti savundu, CHP vurdu”. Sosyal demokratların kalesinde öyle olaylar yaşanıyor ki, insanın dili tutuluyor. Dost acı söylermiş; “bel altı kavgaları” böyle sürüp giderse CHP’nin yerel seçimlerde hüsrana uğraması kimseyi şaşırtmasın… Kısır siyaset yazılarından hep uzak durdum. Gazetecilik yaşamımda politikacıların çoğunun ağzından çıkanlarla neyi söylemek istedikleri…
-
Ayıp diye bir şey var…
Başbakanlara, bakanlara akıl vermekte şampiyonsunuz, patronlarınızı savunmak için harikalar yaratıyorsunuz. Küfürlerinize, aşağılamalarınıza artık Türkçe kelimeler yetersiz kalıyor, kimin atına binerseniz onun türküsünü çığırıyorsunuz. Ayıp diye bir şey var beyler. Evet “beyler” diyorum. Medyanın bu çürümüşlüğünde hanımların hiçbir “günahını” gösteremezsiniz. Yazıklar olsun size yav… Şu son dönemde aslan kesilmişlerin gözlerine batan çöpten habersizi oynamalarına, zırvalarına katlanmak…
-
Hıncal Uluç haksız mı?
Hıncal Uluç, gazetesinin yazı işlerini kıyasıya eleştiriyor. Medyamızda öyle sıklıkla rastlanan bir durum değil. Bunu neden yapıyor? Gazetesinin “yandaş medya” yaftasından sıyrılıp gerçek gazetecilik kulvarına yönelmesini amaçlıyor. Yerden göğe de haklı. Sabah’ın içinde “köşelerde sıkışıp kalmış” çok önemli gazeteciler var. Onlardan yararlanılması zamanıdır. Hem de acilen… Çalık Grubu’nun Sabah ve ATV’yi almasından sonra, gazetenin…
-
Aslan parçası bunlar…
Manşetler harika: “Biat etmeyiz”. Ama Başbakan da tam tersini söylüyor. Sonra demokrasiden, basın özgürlüğünden dem vuruyor patron. “Yazarlarımız” da ateş püskürüyor. Hangi demokrasi, hangi özgürlük, hangi etik? Sendikayı bir gecede ben mi sıfırladım? Başbakanlarla, bakanlarla, belediye başkanlarıyla ben mi halvet oldum?Yılların yazarlarını ben mi sokağa attım? Bakıyorum da aslan kesilivermişler. Herkesler ayağa kalkmış. Neden? Basın…
-
İyi ki ölümsüz değiliz…
Bazı zamanlar, “Ya ölümsüz olsaydık” diye düşündüğümde tüylerim diken diken olur. Onca yalanın, dolanın, pire için yorgan yakmaların, ağabeylerin, amcaların kuyruğunda yalakalanmaların, acımasızlığın, cambazlığın, doymazlığın, aymazlığın ve de çürümüşlüğün sonu nereye varırdı acep? İyi ki ölümlüyüz, iyi ki ölüm var… Birbirinin boğazlarına yapışmış insanlar. Herkes her şeyin en doğrusunu biliyor. İçlerinden geçenleri Allah bilir, ama…
-
Zıvanadan çıktığımız zamandır…
Eğer, “genç subayların rahatsızlığı”nı manşete çekmeye değer buluyor, buna karşın “genç sivillerin rahatsızlığı” sizi hiç ırgalamıyorsa gazeteciliğinizi sorgulama zamanı gelmiştir. Hepimizin evlatlarından oluşan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yalnızca “bir kesimin ordusu” olarak gösterme ve “kraldan çok kralcı”ya varan çabalar, ne yazık ki, kaş yapayım derken göz çıkarıyor… Televizyonlarda izledik. Aralarında sanatçıların da bulunduğu grup, ülkemizde artık…
-
Özeleştiri zamanı mı?
Nihayet “eğri oturulup doğru konuşulma” zamanına varılmış gibi görünüyor. Hıncal Uluç ve Yavuz Baydar’ın “çıkışları”, epeyce ses getirdi. Bazı yazarlar da bundan etkilenmiş görünüyor. Cumhuriyet’ten Orhan Erinç’in yazısı “bam telime” dokunur gibi oldu. Hüzün mü desem, kızgınlık mı, iç çekiş mi? Sabah’ın Okur Temsilcisi Yavuz Baydar ile köşe yazarı Hıncal Uluç’un gazetelerine yönelik eleştirilerini burada…
-
Oral Çalışlar da “Eyvallah” dedi…
Cumhuriyet’teki kimi “yazarlar” onu “çocuksu” buluyor, kimileri “gitse de kurtulsak” diye “dört gözle” bekliyor, kimileri diş gıcırdatıyordu. İşte o da gitti. Sevinin. Siz size kaldınız… Yıllar önceydi. Epeyce sıkıntılıydı Oral Çalışlar. Bir telefon görüşmemizde ayrılmayı düşündüğünü söylüyordu. Sonra dostları kalmaya ikna etmişti. Geçen sürede onu kalmaya ikna edenler birer birer gitmişlerdi. Demek ki şimdilerde onu…
-
Emre Kongar’a “medya notu”…
Emre Kongar’ın “Medya Notu” yazılarını hiç kaçırmam. Eleştirdiği konuların çoğuna katılırım. Ancak çalışma arkadaşlarının bazılarına sanırım bu yazılar “ulaşamıyor”. Kongar’ın Cumhuriyet’in “ikinci adamı” olarak bu duruma bir çare bulması lazım. İlhan Selçuk giderek iyileşiyor. Kendisini hasta yatağında üzmek istemem. Bu nedenle eleştirilerimi Kongar’a iletmeyi uygun buldum. Cumhuriyet’e hiç yakışmayan öyle “köşe yazıları” var ki insanın…
-
Etik mi, tetik mi?
Biri, savcıya ahkâm keserken orduyu savunuyormuş pozlarına giriyor. Diğeri, savcının bilgisine başvurması gereken gazeteciyi adıyla ve sanıyla yazıyor, “bekliyorum” demeyi de ihmal etmiyor. Ordunun da savcının da başkaları tarafından savunulmaya ihtiyacı yok. Hele hele hukukun temel taşı olan savcılarımızın “ağabey nasihatlerine” hiç mi hiç ihtiyaçları yok. Lütfen ordumuzu da savcılarımızı da rahat bırakın artık… Bu…
-
DTP’ye “hay hay”, AKP’ye “vay vay”
Parti kapatmak zorlaştırılmalıymış, ama DTP’yi “bu işin” dışında bırakmanın formülünde bir türlü anlaşma sağlanamıyormuş. DTP’nin kapatılmasına “hay hay efendim”, iş AKP’ye gelince “vaaaay efendim”. Demokrasiyi hep kendimize yeteri kadar istedik. Empati yerine linç etmeyi tercih ettik. İki yüzlü, “mış” gibi yaşamlarla vardık bugüne. AKP yıllardır tek başına iktidarda. Ne zaman “partilerin kapatılmasının zorlaştırılması” akıllarına geliyor?…
-
“Demokratlığınla” bin yaşa İlhan Selçuk…
Öyle bir döktürmüş ki, “vay anasını” diyorsunuz, demek o darbe dönemleri olmasaymış biz hiçbir işi başaramayacakmışız. “…tarihsel yazgımızın alın yazısında askeri demokrasi gerçeği okunuyor…”muş. Başlık da çarpıcı tabii; siviller askeri aşamamışlar. İlhan Selçuk “28 Şubat”ın yıldönümünde yine yapmış yapacağını… İşkencecilerini affetmesi kendi sorunuydu, ama demokrasi hepimizin sorunu. Dinci-entel takımı 28 Şubat’a karşıymış, çünkü askere karşıymışlar……