Kategori: Ümit Otan

  • Meraksız medya…

    Merak etmiyorlar. “Acaba” hiç umurlarında değil. Zenginleşme ve “iyi yaşam” konusunda harikalar yaratıyorlar. Medyayı neredeyse patron sırtından zengin olma mesleğine dönüştürenleri, “yüz yıllardır” aynı şeyleri geveleyenleri, hiç utanmayanları, sıkılmayanları, yüzleri kızarmayanları artık herkes tanıyor, biliyor. Peki, bu “bile bile lades” neden sürüp gidiyor? Onlardan neden kurtulamıyoruz? Belki de bizi, aşevi önünde kuyrukta bekleşen, verilene razı…

  • Özkök, eşini dinlese, roman yazmaya başlasa…

    Kılı kırk yararak okurum yazılarını. Sonra okuduklarımı “ters yüz” edip ne demek istediğini anlamaya çalışırım. Ama ne yaparsam yapayım, hep şaşırtır beni Ertuğrul Özkök. Bizim yıllardır yaptığımız “Özkök tahlilleri”nin ne kadar yetersiz kaldığını Sayın Tansu Özkök yüzümüze vurdu, sağ olsun. Tansu Hanım, “ünlü” genel müdür eşinin gazeteciliği bırakıp roman yazmasını istiyor. Yüz sene düşünsek aklımıza…

  • Cumhuriyet’in “Mustafa”sı…

    İyi ki “Mustafa” filmini çekmiş Can Dündar. İyi ki çekmiş. Film, iyidir, kötüdür, eksiği, fazlası, eğrisi büğrüsü vardır. Konu bu değil. Bu film bize, gazeteciliğimizi, demokrasimizi, hukukumuzu, içtenliğimizi bir kez daha sorgulama fırsatı yarattı. Az şey mi? Sinema okudum. Doğal olarak ilgiliyim. Ama bir film eleştirisinin iki günü manşetten, geri kalan günleri de yine birinci…

  • “Kımıl zararlıları”

    Yıllarca “sıkmabaş yazıları” döktürenler, şimdilerde Deniz Baykal’ın sırtını sıvazlıyor. Tam da “tehlikenin farkını” idrak etmek üzereydik ki, ortalık güllük gülistanlık oluverdi. CHP’den milletvekili olabilmenin alt yapısını şimdiden imar etmeye başlayan bazı “yıllanmış yazarları” eminim sizler de “şıppadanak” çakıyorsunuz… Deniz Baykal’ın “çarşaf açılımı”na olumlu, olumsuz yaklaşan herkes günlerdir içini döktü, döküyor. “Mış” gibi hayatlara, maskeli suratlara…

  • “TARAF”lı bir yıl…

    Korkularımıza fener tuttular, yerimizden sıçradık. ” Bana dokunmayan yılan bin yaşasın gazeteciliği”ni kazasız, belasız sürdürmenin rehavetine çomak soktular, afalladık. En kolayını, en alışık olduğumuzu, linç etmeyi seçtik. Akla, hayale gelmeyen yalanlar uydurduk, çamurlar sıvamaya kalktık. Ama olmadı. “Taraf”lı koca bir yıl geçti. “Taraftarların” yalanları tarihe kaldı yadigar…   Hiç mi hata yapmadılar?   Yaptılar. Hatasız…

  • Cumhuriyet okurunun o fotoğrafları görme hakkı yok muydu?

    Türbanlı, örtülü ve hatta kara çarşaflara bürünmüş hanımları CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın önünde kuyruğa girmiş görünce, “hayırdır” dedim kendi kendime. Meğer, Baykal’ın deyimiyle, örtülü kadınlarımız zincirlerini kırıyormuş. Bütün kanalları izledim, gazetelerdeki fotoğraflara alıcı gözle baktım. En çok da Cumhuriyet’in haberine takıldım. Merak ettim. Cumhuriyet okurunun o “anlamlı tören”in fotoğrafını görme hakkı yok muydu? Bu…

  • “Fikrim geldi”

    En iyisi herkes kendi gazetecisini, eğitsin, yetiştirsin, maaşını ödesin. Ortada ne akreditasyon, ne özgürlük ne kabadayılık sorunu kalır. Gül gibi geçinip gideriz. Fena mı olur? O televizyon reklamındaki genç arkadaşın ayağa fırlayıp, “Fikrim geldi” diye bağırması gibi, ayıptır söylemesi, benim de fikrim geldi. İster beğenin, ister beğenmeyin, bir kez geldi ve durduramıyorum. Askerler, siyasiler, iş…

  • AK redite…

    AK redite… “Beğenmeyen çeker gider”in mürekkebi kurumadan,  tümcede “küçük” bir değişiklik oldu: “Beğenmediklerimiz gider”.  Yıllardır Başbakan’ı izleyen bazı gazeteciler, AKredite “engeline” takıldılar. Herkes gazetecinin embedded olanını seviyor ve istiyor. Hadi onlar istiyor da, bizim medya cengaverleri ne yapıyor? Başbakan’ın son günlerdeki “şiddetli” çıkışları tam da düzeltilmeye, yumuşatılmaya çalışılırken, “demokrasiyi dillerinden düşürmeyenlerin  antidemokratik bir uygulamayı Türkiye’nin önüne…

  • Görmeyenlerin medyası…

    Görme zahmetine katlanmamışlar. Görmeyi de hiç düşünmüyorlarmış. Çok güvendikleri dostlarından öğrendikleri yeterliymiş. Dostlar, medyamızın “şöhretlileri”nin bizi nasıl bilgilendirdiklerinin farkında mısınız? “Büyük” medyamızdan “deste deste” insanlar sokağa atılırken bu “babayiğitlerden” tek satır okuyanınız var mı? Can Dündar’ın “Mustafa”sı, her şey bir yana, köşelerinde bizi ahkama boğanların “kalibresini” bir kez daha görmemize olanak sağladı. Bakıyorsunuz, yılların edebiyatçısı,…

  • Safra…

    Demek, bütün bedenimi titreten, yerlerde süründüren, giriştiğim her işe engel çıkaran, o içi safra dolu kesecikmiş. Bir gece vakti çekip çıkardılar içimden, çöpe attılar. Sabah bambaşka biri olarak uyandım dünyaya. İçi “çamur” dolmuş, tüm iyilikseverliğini yitirmiş, artık yük olmaya başlamış “yaramaz”, bedende durduğu her gün felakete giden yolun taşlarını döşüyor. “Ah” dedim kendi kendime, bedenlerimizin…

  • Utanma duygusunu yitirdik

    Biri, arkadaşları açlıkla savaşırken ABD’den “tokluğun” edebiyatını yapıyor. Diğeri, yıllarca görmezden geldiklerini ancak atıldıktan sonra ortaya saçıyor. Aslında patronun ona neler yaptığını anlatırken kendisinin de neler yapmadığını ele veriyor. Hiçbir şeyi beceremeyenler linç kuyruklarına yazılıyor. Utanma duygusunu yitirdik. “Her bi şey” olabiliyoruz, rezil rüsva olamıyoruz…   “Bugün ayın kaçı?.. 22’si… Dün itibariyle cebinizde sadece 10…

  • Sendika kimin sorunu?

    Basın meslek örgütlerinin ortaklaşa bildirisinde sendikalaşmayla ilgili bölümde takılıp kaldım. Bu konuda en çok sözü söyleyecekler çalışanlar olması gerekirken en sessizi onlar. Yarın sabah tüm çalışanlar üye olmak için sendikalarının önünde kuyruğa girseler buna kim engel olabilir ki? Ama, “korku dağları bekliyor” derseniz, ben de “nereye kadar” diye sorarım…   Başbakan’ın “gazete boykotu” çağrısına yanıt…