Kategori: Şirin Yörük
-
Yaz boz tahtası ve bir uğurlama
Bazı deyimlerimiz, atasözlerimiz, tarif etmek istediğimiz duruma o kadar “cuk” otururlar ki, adeta arif’e tarif istemez! “Yaz boz tahtası” da sanki Türk eğitim sistemi için özel olarak tasarlanıp üretilmiş bir deyim… Özellikle son 15-20 yıldır eğitim konusunda yapılan yeni düzenlemeler baş döndürmeye, takip edilemez bir hal almaya başladı. Üniversiteyi bitireli 20 yıl olduğu için ve…
-
Böyle Vali dostlar başına…
Söz etmek istediğim kişi Manisa Valisi Refik Arslan Öztürk. Hani dört-beş ay kadar önce Manisa’ya atanan, atanır atanmaz da ameliyat olarak üç ay evde istirahat eden ve ancak son bir-bir buçuk aydır makamına oturabilen Manisa Valisi. Ben böyle mütevazi bir Vali görmedim! Konuşmalarına, insanlara davranışlarına hayran kaldım. Bugüne kadar dört kez Vali Öztürk’ün olduğu toplantılarda…
-
Yerel basında “yarın” endişesi
İzmir’de çok fazla dikkatimi çekmiyordu, ama ilçelere gide gele oradaki gazeteci arkadaşlarla temas ederek, “yerel basının” önemli bir güç olduğunu daha iyi farkettim. “Gazetecilik” sıfatını kendilerine sadece prim sağlama aracı olarak görenlerin yanında, bu işi gerçekten ciddiye alıp da, saygın bir meslek olarak sürdürmeye çalışanlar da yok değil. Küçük yerlerde bunu gözlemek daha kolay oluyor.…
-
Şubeleşsek de mi Örgütlensek?
Üye olduğum iki meslek kuruluşu vardı. Vardı diyorum çünkü biri olan Ekonomi Muhabirleri Derneği yaklaşık 10 yıldır İzmir’de etkin durumda olmadığı için, benim üyeliğim de bildiğim kadarıyla düştü. Diğeri olan İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nde ise üyeliğim 15 yıldır devam ediyor. Ekonomi Muhabirleri Derneği’nin İzmir Şubesi üyeler tarafından yeterince ilgi görmediğinden kapandığı için, uzun zamandır ses soluk…
-
Yemeğin salçalısı !
Bütün kabahat şu salçada! Yüksek tansiyonun, şişmanlığın, diyabetin, Türk insanının ne kadar hastalığı varsa hepsinin müsebbibi o! Biraz abartılı oldu ama, bu yukarıda bahsettiğim hastalıklardan en az birinin, yani özellikle yüksek tansiyonun sebebini doktorlar yemeklerde kullanılan salçaya bağlıyor. Ev yapımı salçalar o kadar tuz yüklü oluyor ki, tansiyon hastalığına adeta davetiye çıkarıyor… Ben bu tansiyonla…
-
Arı domatesi’nin arılarını gördüm!
Sözcük dağarcığımıza son bir-iki yıl içinde yeni bir kavram eklendi: “arı domatesi”. Pazarlarda, manavlarda salkımlar halinde, klasik domatesten daha pahalı (hatta bazen iki katı fiyata), daha albenili, “arı domatesi” olarak satılan yeni bir tür ortaya çıktı. Arı domatesi o kadar popüler oldu ki, manav ve pazarcılar her tür domatesi bu isimle satmaya başladı. Arı domatesinin,…
-
İş dünyasının zeytin aşkı
Zeytinyağının sağlık üzerindeki olumlu etkilerini bilmeyen ve duymayan yoktur. Zeytinin vatanı Ege’de yaşadığımız ve doğal bir sağaltıcı olan zeytinyağını bolca tüketebildiğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzu bir kez de ben tekrarlamak istedim. Son yıllarda giderek benimsenen bir trend dikkatimi çekiyor. Üst gelir seviyesinde ve yönetici pozisyonundakiler zeytin tarımıyla bizzat ilgilenip, bu konuda çok ilginç teknikler…
-
Taklit, hayatın her alanında
Kendisi orijinal bir ürün veya düşünce yaratamayanların başvurduğu yöntemdir taklit. Yani işin kolayına kaçmak. Kendini yormadan, başkalarının başarılarından nasiplenmeyi düşünenlerin, maddi veya manevi çıkar sağlamak için başvurdukları en bilinen yol. En çok karşılaşılanı tekstil sektöründedir. Markaları taklit etmek adeta moda olmuştur. Markalarının kullanıldığını ve haksız kazanç sağlandığını belirterek bunu engellemeye çalışan gerçek hak sahiplerinin çabaları…
-
Ne yiyeceğimizi şaşırdık!
Babalarımız, dedelerimiz ne kadar şanslıymış! Tarlada, bahçede kendi yetiştirdikleri katkısız sebze ve meyveleri gönül rahatlığıyla yemek ne büyük bir nimetmiş. Ben bu bahtiyarlığa ucundan kıyısından da olsa eriştiğim için kendimi şanslı hissediyorum. İlkokul son sınıfa kadar köyde büyüdüğüm için, dalından domatesi ve salatalığı koparıp kütür kütür yemenin, bütün gün meyve ağaçlarının tepelerinde tüneyip mis gibi…
-
Medyada Türkçe’ye dikkat!
Sözüm ulusal basına değil. Büyük gazetelerde Türkçe’ye ve imla kurallarına son derece dikkat eden yazarlar ve muhabirler var. Arada mutlaka onlarda da hatalar olabiliyor ama, “gözden kaçmıştır” diye geçiştirebiliyoruz. Benim sözüm özellikle İzmir merkezli, düşük tirajlı gazetelerdeki dil bilgisi yanlışlarına. Yol gösterici, doğruyu öğretici olması gereken gazetelerde yanlış yazımlar okuyucuyu gazeteden soğutuyor. En azından bende…
-
Bu sene kara doyduk!
İzmir’de yıllar sonra kar bir yağdı, pir yağdı. 30 yıldır İzmir’deyim, bu semalardan kar taneciklerinin süzüldüğünü topu topu 5-6 kere ancak görmüşümdür. O da bir güne kalmaz eriyip gitmiştir. Ama bu seferki hiç biriyle kıyas kabul etmez. Deniz seviyesinde değil ama, biraz yükseklere çıkınca bir haftaya yakın zamandır karların erimediğini görünce, “Gerçekten İzmir’de miyim?” diye…
-
Karlar düşer, düşer, düşer…
Bir haftadır Sibirya soğuklarının Türkiye’yi ve hatta İzmir’i etkileyeceği, sıcaklığın -10’lara düşeceği haberleriyle yatıp kalkıyoruz. Son yıllarda Meteoroloji’nin isabetli tahminlerini göz önüne alarak, bu inanılmaz haber karşısında heyecanlanıyoruz. Ne yani, şu hasret kaldığımız, 5-10 yılda bir İzmir semalarına uğrayıp şöyle bir göz kırpan, kısa bir süre sonra eriyip giden kar bizim şehrimizi de sonunda şereflendirecek…