Kategori: Hasan Tahsin Kocabaş
-
Son ana kadar
Evet, son ana kadar söyleyeceğim, yazacak yerim oldukça yazacağım ama inanın karamsarlığım umutsuzluğa dönüyor. Arkama dönüp baktığımda doğrularımı da yanlışlarımı da görebiliyorum. Ne doğrularımla böbürlenirim ne de yanlışlarımı yok sayarım zira sadece bir insanım o kadar… 1994 yerel seçimleri sırasında Star Haber’in İzmir ofisinde muhabirdim, seçim bitti askere gittim. Döndüğümde ise sevgili arkadaşım Seçkin Öner’in…
-
Benim de içim acıyor ama…
Geçtiğimiz 19 Mayısa damgasını vuran bir sözü aldım başlığa. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, 19 Mayısın şekliyle alakalı söyledi içim acıyor sözünü. Haklı olabilir… Başkanın içi bu 19 Mayıs için acıyor olabilir… Ama benim için 19 Mayıs, 18 Mayıs, 20 Mayıs… Hep acıyor… Ülkem için, şehrim için, benim ve sizin çocuklarınızın gelecekleri için acıyor……
-
Vay cambazlar vay, bakmıyorum işte!
15 Mayısta Konakta olması gerekenler yoktu… Saat Kulesi soyuldu, kimse ilgilenmedi çünkü işin ucu Kemeraltı rezilliklerine göz yumanlara gidecekti… 19 Mayısta maşallah herkes Atatürkçü kesildi ama Atatürkün yakın arkadaşı Fahrettin Altayın inşaat pislikleri içinde kalmış büstünü kimse görmedi, Halkapınardaki Sümerbank bahçesindeki, trajedi kimsenin dikkatini çekmedi… 10 yıldır İzmirdeki kimliksizleştirme hala kimsenin dikkatini çekmiyor. EXPO sürecinde…
-
Aynaya bakmadığımız bir gün daha: 15 Mayıs
Uzun uzun yazmaya ne hacet? Zaten önemsiz bir gün 15 Mayıs Hem ne olmuş ki 15 Mayıs 1919da? Neden şehit olmuş Miralay Fethi Bey? Ya o polisler? Peki ya Hasan Tahsin? Onlar işgale, emperyalizme, sömürüye karşı canlarını vermişlerdi değil mi? Ya onca masum Müslüman Türk? Çoluk çocuk, yaşlı genç, kız kadın? Günlerce sokak aralarında yaşanan…
-
Yarınlara inadına bir umut: Ege Orman Vakfı!
İzmirin en önemli iş adamlarından biri Cem Bakioğlu. 1997de sahibi olduğu EGE TVde ilk görev almamla tanışmıştım. Erol Yaraş Genel Müdür, Cem Bakioğlu da patron. O zamanlar haber yöneticisi olduğumdan patronla aram oldukça mesafeliydi. Çok fazla görüşmez, görüştüğümüzde de hep pozitif tavırlar görürdüm. Kendini medya patronundan çok iş adamı gibi göstermeyi severdi Cem Bey Daha…
-
Punta… Aya Vukla… Reji… Sırada ne var efendiler?
Bile bile lades diyorum, farkındayım. Sıtkı Şükürer kadar özgür olmadığımı bile bile yazacağım. Onun ne söylerse söylesin hoş görüleceğini ama benim yazdıklarımla her türlü riskle karşı karşıya geleceğimi bile bile yazıyorum… Sıtkı Bey entelektüel bir muhasebeci… İşi gücü para… Başta İzmirli olmak üzere iş dünyasının defterlerini tutuyor ve boş zamanlarında da bir konuşuyor pir konuşuyor……
-
Ulusal egemenliğimiz “kafese” girmesin!
“23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı! Evinize bayrağımızı çocuklarınız assın! Bayrağı dalgalandırırken de sizden öğrensin ulusal egemenliğimizi CEO’ların değil şehitlerin sayesinde kazandığımızı. Bayramınız kutlu olsun, Allah milletimizi bol yıldızlı bayrakların şerrinden korusun!” Kitabın adı “Kafes”, yazarı John Perkins. April Yayınları’ndan çıktı uzun bir süre önce. İlk okuduğumda öyle öfkelenmiştim ki, ikinci kez okuma ihtiyacı…
-
İzmir’ime Gökkuşağı yakışıyor ama…
İzmir Büyükşehir Belediyesi davasını biliyorsunuz. Ara karar da açıklandı… İzmir’in seçilmiş başkanına “çete reisi” bürokratlarına da “çete üyesi” diyen dava herkes tarafından değerlendirildi ama ben “dışında” kalmaya özen gösterdim… Çünkü “çete reisini” seviyorum… Oy verdim, destekledim… Onun bırakın “bilerek” milyarları, “bilmeden” bir kuruşu bile “iç edeceğine” kimse inandıramaz beni. İnsan olarak bir vakitler oldukça yakından…
-
Görmeyen gözler, anlamayan beyinler, hissetmeyen yürekler…
Çok öfkeliydim aslında… Ciddi yazıyorum, eğer o öfkeyle yazsaydım, o “haksızları” haklı yapıp bir de bedel öderdim… Şimdi daha sakinim… Bu aralar ülkemizde yeni bir oyun kondu sahneye… Adı “12 Eylül nasıl yargılanır?” 12 Eylül’ün gerçekten vurduğu Berfo Ana hâkim güçlerce istismar mı ediliyor yakında göreceğiz. Ama insanın içini acıtan ayda on binlerce dolar kazanan…
-
Dedim ama neye yarar ki?
Kemeraltı ile ilgili bir yazı daha vardı bugüne… Ama geçen yazıdan sonra gerek Uğur Yüce gerekse Kemal Çolakoğlu ile önümüzdeki günlerde görüşecek oluşum, bana hazırdaki yazıyı bir hafta daha bekletme kararını aldırdı. Dünden bugüne İzmir’deki herkesin Kemeraltı üzerine kalem oynatıp kelam eylediğini dikkate alacak olursak, bugün neden hala sorunların çözülemediği sorusuna yanıt bulamayız. Bulamayız çünkü…
-
Kibiri bırak konuşalım hemşerim, yoksa…
İyiyim şükürler olsun. Çok yakında ekranıma da kavuşacağım inşallah. Evden çıkamıyorum daha. Sürekli okuyorum, notlar alıyorum. Sürekli “son dakika” haberlerine bakıyorum internetten… Kentimin haber portallarına bakıyorum, meslektaşlarımın yazılarını okuyorum. Tek tek e-postalarımı okuyorum. Cevap yazılacaklara yazıyorum. Facebook ve Twitter ile “ortalık karıştırıyorum” bazen… Ama özlüyorum… Belediye otobüslerini, metroyu, İzban’ı, trafik polislerini, durak sohbetlerini hep özlüyorum……
-
İki ağrı arası bir minik teşekkür
Her şerden bir hayır doğar fikrine daha bir inanıyorum artık. İnanıyorum ve büyük bir inançla da iman ediyorum. Aylardır süren kesintili ağrılardan sonra bıçak altına yatma şerdir benim için. Acı, ağrı ve riskle yattığım ameliyat masasından şifa bularak uyandığımda sevgili eşimin elindeki telefonuma takıldı gözlerim Telefonum çalıyor, eşim açıyor, konuşuyor ve kapatıyor Sonra bir daha…