Kategori: Hasan Tahsin Kocabaş
-
Utanmayı unutanların egemenliğindeki İzmir!
Halkı demiyorum, çünkü işinde gücünde ekmeğinin peşinde bir halk evladı olarak utanıyorum ki Allah biliyor. Ama sürekli olarak ortalarda dolaşan, gazetelerde havalı nutuklar atan, yaralı parmağa yara bandı bile sarmayı bilmezken “sağlık temalı EXPO” önderliklerine soyunan, en az yağmurda bile Venedikten beter olduğu halde, her fırsatta “İzmir bilmem neresi gibi olabilir” zırvalıklarına inananların egemenliğinde İzmir,…
-
İsyanım olsa da içim acıyor içim!
Kent Yaşam’ın onuncu yıl buluşmasına gidemedim… Fotoğraflara baktım uzun uzun… Yazılanları okudum kaç kez… Fevzi Yılmaz ve Mustafa Kirman’lı satırlarda durdum her defasında. İkisi de gencecik yaşlarda sonsuzluğa göçtü apansız… Aklımdan hiç çıkmıyor Fevzi Yılmaz ve Yakın Plan mesela… Özellikle Cuma günleri, yayın sonrası erkenden kaçardım Balçova’ya, Narlıdere’ye. Başkan Batur benim sığınağımdı o vakitler. Saatlerde…
-
Zorunlu tanıklık…
Sadece bir cümle… Hepi topu üç beş sözcük… “Çünkü ‘şer’ yazıp ‘kazananların’ olduğu bir kentte ‘hayırla’ kaybedildiğine daha fazla tanıklık yapmak istemiyorum.” İşte bu kadar… İzmir’de bunca şeytanlığı, bunca riyakârlığı, bunca yalancılığı, hiçbir arada ve bu kadar görmemiş ve yaşamamıştım. Ülke insanlarının gerçek koşullarını asla görmeden yazılanlar, söylenenlerin merkezi oldu koca İzmir… Oysa İzmir Cumhuriyet’in…
-
Osman Özgüven ve timsahlar…
Yazılanlar, söylenenler falan zerre kadar umurumda değil. Madem ki “Türk Milleti” adına veriliyor “kararlar” o halde ben de Türk Milletinin bir ferdi olarak ilan ediyorum ki “umurumda değil”! Bir yandan gelişmiş demokrasi bir yandan biber gazlı ifade hürriyeti, diğer yandan da “şak” diye çıkan “zindanlık” kararlar… Hep Acaba bir ayrıntı mı kaçırıyorum? diye düşünüyorum, lakin…
-
10 Kasım… 17 şehit ve bir şehit anıtı!
Hep “kaza” zaten… Mayıs 2001’de 34 seçme aslanımız da Casa tipi uçaklarının “kazayla” düşmesi nedeniyle şehit olmuştu. Cumartesi de yine 17 seçme aslanımız helikopterleri “kaza” yapınca düştü, şehit oldular. Tabii Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in de uçağı “kaza” sonucu düştü ve Eşref Bitlis Paşa şehit oldu. Hep kaza… Ya “buzlanma” oluyor ya da “hava…
-
Utanma kaybolursa, edep ya hû!
Ben yazmaktan, konuşmaktan utanıyorum attık, onların alayında ne bir utanma var ne de bir adım atma… İnanın sıkıldım ben doğduğum, büyüdüğüm ve kısmetse öleceğim kentimdeki riyakarlıklardan… Ha riyakarlık yeni mi? Değil tabii… Bugünkü neyse dünkü de o. Riyakarlık Sarı Kışlayı yıkanlarda, Kordonun içine edenlerde, Yeşilyurta rant imarı uygulayanlarda başlamış. Yoksa Behçet Uzun fikriyatı devam etseymiş,…
-
Ne söylemek lazım Cumhuriyet için?
Günlerdir yazılanları okuyorum kalbim sıkışıyor. Ülkemin başbakanından bakanlarına, muhalefetinden valilerine, vekillerinden yazarlarına herkes çıldırmış gibi… Herkes her şeyi unutmuş sanki… Ben de Cumhuriyetten yanayım ama… diye başlayan ve ardından akla ziyan onlarca kelamın sıralandığı nice yazılar ve beyanatlar… Koca ülke sanki karpuz misali ikiye ayrılmış gibi… Bir yanda Cumhuriyetçiler diğer yanda başka türlü Cumhuriyetçiler… Her…
-
Bayram bayram da olur” dilerim…
Kurban Bayramı önce… Sonra da Cumhuriyet Bayramı… Aslında bayramlık yazı yazmak içimden gelmiyor. Günlerdir televizyonlara, özellikle de haber bültenlerine takılıyor gözüm. Birbirinden saçma, gıcık, arsız haberler… Kurban etinden ne yapalım, nasıl pişirelim, kavurmanın içine ne koyalım falan… Milletinden bu kadar bihaber medya nerede var dünyada? TÜİKin akla ziyan istatistiklerine mi inanıyorlar yoksa her nevi iktidar…
-
Onlar “akıllı” biz “gerzek” miyiz?
Şimdi bazıları işlerine gelmediğinden anlamazlıktan gelip “tan tun” edecek lakin bayram gelmiş kapıya, hiç kafama takamam… Bal gibi anlarlar, bayramda da Allah bilir Sakız esnafına para kazandırırlar… Farkındayım, “dellendim” yine… Yahu nasıl sıyırmayım balataları? İzmirde ne kadar “mösyö, monşer, madam, matmazel, prens, baron, kont, kontes, sör, şövalye, birader, üstad vs.” varsa yatıyor kalkıyor “İzmir” diyor…
-
Hayırdır inşallah, Basmane mi?
Amacım kafaları bulandırmak değil vallahi, lakin bulanacak kafalar varsa da ben bir şey yapamam, onların ki ihtimal ki kudretten bulanıktır. “Özel nedenler” diyerekten bir hafta “sessizliğe” büründüm. Önce neler yaptığımı kısaca arz eyleyeyim. En tuhafı hafta içi bir gece saatler 23.20’yi gösterirken bendeniz Naldöken’deki “Çimento Canavarı’nın” ağzının dibindeydim, fark etseydi bir lokmada “ham” yapardı da,…
-
Bir haftalığına eyvallah!
Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın, Bende gülemedim yalan dünyada Sen beni gönlümce mutlumu sandın Ömrümü boş yere çalan dünyada. Ah yalan dünyada, yalan dünyada Yalandan yüzüme gülen dünyada Sen ağladın canım ben ise yandım Dünyayı gönlümce olacak sandım Boş yere aldandım, boş yere kandım irengi gözümde solan dünyada Ah yalan dünyada yalan…
-
Balyoz Yahya Efendi’de olsaydı, kim(ler)e inerdi?
Önce bir hikâye, hikâyeye konu olan mektubu merak eden ve cebinde parası olan bir zahmet atlasın uçağa, gitsin İstanbula ve Topkapı Sarayında görsün. Kanuni Sultan Süleyman, en yüksek duruma getirmiş olduğu devletin akıbetini hayâl eder, günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer çökmeye yüz tutar mı? diye derin derin düşünmeye başlar. Bu gibi soruları çoğu zaman…