Karayoluyla Varna

2007 yılında Konak Belediyesi Halk Dansları Topluluğu ile bir haftalığına Bulgaristan’ın başkenti Sofya’ya gitmiştim. Türk parası pek kıymetli idi, bol bol harcama yapmıştık, ülke bize çok ucuz gelmişti. Bir lira verip karşılığında 4 leva almıştık, pek zengin dolaşmıştık yani. Eşime, dostuma o kadar çok hediye almıştım ki, görenler şaşırıp kalmıştı.

Yaklaşık beş yıl sonra Halk Oyunları Festivali’ne belediye görevlisi olarak katılmıştım. Geniş kapsamlı bir programdı, Balkanlar’da pek çok ülkeye gitmiştik. Bizim halk oyunları ekibinin gösterileri de çok beğenilmişti. Sofya’da bir gün kalmıştık, alışveriş yapmak için girdiğim bir mağazada bizim paramızın Bulgar Levası ile eşit duruma geldiğini görmüştüm. Beş yıl içinde Bulgar ekonomisi bize yetişmiş, hatta sollamaya bile başlamıştı. Pek şaşırmadım bu duruma tabii. Cüzdanımdaki para ile geçen seferki gibi alışveriş yapamamıştım, hesap kitap yapar duruma gelmiştim.

İstanbul’dan Varna’ya

Gelelim 2018 yılına… Varna, Osmanlı’nın yaklaşık beş yüz elli yıl yönetimde olduğu bir kent. Çok arzu ediyordum gidip görmeyi, sokaklarında dolaşmayı. Bir gecede karar verdim, sabah erkenden İstanbul’a uçtum. Yeğenimin yanında iki gün kaldım, onunla birlikte İstanbul’un sokaklarını arşınladık. İstanbul’a gitmeyeli en ez on yıl olmuştu. En son, Silivri Cezaevi’nde gazeteci arkadaşlarımızı ziyaret etmiştik, onlara moral vermiştik. 

Bayrampaşa’daki Esenler Otogarı’na gidip biletimi aldım, ertesi sabah saat dokuz gibi hareket ettik. Otobüs dolu sayılmazdı. Bulgaristan kökenli, Türkiye’de yaşayan çifte vatandaş dediğimiz insanlar ağırlıktaydı. Konuşurlarken bir Türkçe, bir Bulgarca karışıp gidiyor, pek de komik oluyor. Özellikle sabah erkenden bilet aldım ki, yollarda keyifle gözlem yapabileyim.

İstanbul’dan çıktıktan sonra Çorlu, Lüleburgaz, Kırklareli ve Dereköy gümrük kapısı. İşte burada tam bir işkence başlıyor. Giriş saatimiz 12.00’yi geçince öğle tatili gerekçesiyle beklememiz isteniyor. Saat 13.30’a kadar bekliyoruz mecburen. Otobüse binen bir Bulgar görevli pasaportlarımızı topladı, toplarken her birimizin yüzüne o kadar dikkatli baktı ki. Sanki insan bir suçluymuş gibi hissediyor kendini ya da bana öyle geldi. Ama sonra baktım ki genel davranış böyle, pek umursamadım, yaklaşık yarım saat bekledikten sonra girişlerimiz onaylandı ve otobüs hareket etti.  

Yeşilmişik

Dereköy’den giriş yaptıktan sonra bir yeşil koridorun içine giriyor sanki otobüs. Sağlı sollu sık orman, ağırlıklı olarak kayın ormanı. Yol otoban değil, bildiğiniz geliş gidişli bir yol. Sanırım ağaçlara kıyamamışlar, iyi ki de kıymamışlar, o kadar keyifli bir yolculuk ki! Köylerden geçiyoruz, kırmızı kiremitli rengarenk badanalı tek katlı evler, hepsi de bahçenin içinde. Ortalıkta kimseler görünmüyor, herkes işinde gücünde. Gençler AB ülkelerinde, yaşlı nüfus tarım yapıyor.

Büyükçe köylerden de geçiyoruz, Brashiyan, Zvezdest, Byala Voda, Marinka ve Bulgaristan’ın en büyük sayfiye kentlerinden Burgaz’a ulaşıyoruz. Burada kısa bir mola verince karnımı doyurup çevreye bir göz attım, sokaklar boş, sadece birkaç genç kaldırımda yürüyor, yabancı turistler gelip geçiyor. Burgaz bizim sahil kasabalarına pek benziyor. Burgaz’dan sonra yolumuz uzun, yaklaşık daha dört saatlik bir yolculuğumuz var. Yollar yemyeşil. Burgaz’dan sonra sahilden gitmeye başladık, yeşil ve mavi birleşince ortaya o kadar güzel manzaralar çıkıyor ki, keyfini çıkarıyorum. Otobüs Burgaz’da hemen hemen boşaldı, iki koltuğa birden yayıldım. Obzor, Byala, Bliznatsi köylerinden geçtik.

İki yakada, yeşillikler arasında, ormanın içine kadar uzanmış masmavi denizin pırıltısıyla Varna’ya giriş yaptık. Geniş bir bulvarda gidiyoruz, kaldırımlarda asırlık ıhlamur ağaçları. Şehrin merkezine geldiğimizde şoföre seslendim, inmek istediğimi söyledim, sonunda Varna’ya ayak bastım.

Yön levhaları her yerde sorun

Bastım basmasına ama tüm işaret levhaları Bulgarca. Gideceğim apart otelin adresi yazılı, levhalara bakıyorum Bulgarca, apartmanın adı Bulgarca, zilin üstündeki yazıları okumaya çalışıyorum Bulgarca. Varna sahil beldesi, Bulgaristan’ın en büyük turizm kenti ama işaret levhaları ne yazık ki Bulgarca. Bir genci çevirdim, adresi gösterdim, kağıda baktı ve tam önünde durduğum apartman aradığım adresmiş, gülüştük. Zili çaldım, kapı açılana kadar heyecanla bekledim, görevliden anahtarları aldıktan sonra derin bir nefes aldım.  

Gerçekten neden İngilizce yön levhası olmadığını anlayamadım, sanırım turizme pek ilgi duymuyorlar. Apartman dairesine yerleştikten sonra, bir döviz bürosuna uğradım, 100 Euro verdim, karşılığında aldığım levanın bir hesabını yaptım, bizim paramızla yaklaşık dört liramız, bir leva ediyor. Nereden nereye gelmiş ekonomimiz. Avuç içi kadar bir ülkenin para birimi bizim paramızı dörde katlamış. Yıllar önce hoplaya zıplaya paralar harcadığım bu ülkede her alışverişimde hesap yapmaya başladım. Baktım işin içinden çıkamıyorum, oturdum yemeğimi yedim, biramı yudumladım, kaç leva tuttuysa o kadar ödedim. 

Bir kenti yürüyerek keşfetmek

Yaklaşık yarım gün içinde Varna’nın sokaklarını, meydanlarını, yeşil alanlarını ve sahilini öğreniverdim. Çünkü yürümeyi çok seviyorum. Varna’da araç kiralamaya gerek yok, çünkü hemen her gideceğiniz yer yürüyüş mesafesinde. Ancak kent dışında bir yerlere gitmek isterseniz araç kiralanabilir. Bulgarlar çok sıcakkanlı insanlar. Nereli olduğumu soruyorlar, İzmir’den geldiğimi söylediğimde samimiyetle ilgileniyorlar, Türkçe kelimeler söyleyerek bana jest yapmaya çalışıyorlar.

Varna’nın deniz sahili bugüne kadar gördüğüm kentlerin içinde en büyüğü, kilometrelerce uzunlukta, nefis bir kumu var, ancak denizi için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Mevsim itibarıyla denize girmedim, ancak görüntüsü bana Karadeniz’i hatırlattı. Sonuç olarak Karadeniz ile bağlantılı bir kent. Varna’dan kuşbakışı bakıldığında tam karşısında Karadeniz’in en yeşil kenti Sinop’a kadar uzanılabilir.  

Yavaş şehir Varna’da sanat

Üç gün kaldığım Varna’da çok sayıda sokak sanatçısına rastladım. Etkinlik afişleri kentin dört bir yanında, reklam panolarında. Sokaklarda çok sayıda Türkçe konuşan insanlarla karşılaştım. Ağırlıklı olarak Roman vatandaşları Türkçe konuşuyor ve gördüğüm kadarıyla ağır işlerde de bu vatandaşlar çalışıyor.

Varna’da dikkatimi çeken diğer bir konu da sessizlik. Gerçekten ortalık sessiz, gümbür gümbür çalan müzik sesi yok. Bağıran, koşuşturan, kavga eden, yüksek sesle konuşan kimseler yok. Kent merkezinde çok sayıda heykel, heykelcikler var. Yeşili olmayan, cadde, bulvar ve sokak yok. Süslü ve fıskiyeli havuzlar muhteşem görüntüler sergiliyor.

Bankta uyuyacak kadar güvenli bu kent

Varna güvenli bir kent. Gece tek başınıza sokakta yürümenizde hiçbir sakınca yok. Gecenin ilerleyen saatlerinde parklardaki banklarda tek başına oturan, bira içen, hatta uyuyan gençler görmek mümkün. Tatil için Varna’ya gidilir mi, gidilir. Gitmek isteyenlere otobüs yolculuğunu öneririm, çok keyifli. İstanbul’dan yaklaşık sekiz saat sürüyor, ama zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor insan. Fakat uyarayım, otobüslerde bizdeki gibi gelsin çaylar, gitsin kahveler, bisküviler, kekler, sular vs. ikramlar yok. Yolculuk sırasında yanınıza mutlaka atıştırmalık bir şeyler, özellikle içecek almak gerekiyor. Benim önerim, Varna’ya Haziran ve Temmuz aylarında gidilmeli, ama mutlaka otobüs yolculuğu tercih edilmeli. Ben çok keyif aldım. “Ne kadar kalınmalı?” derseniz, üç beş gün, bilemediniz bir hafta. “Ne yenmeli?” derseniz, lezzetli börekleri ve poğaçaların tadına bakmadan dönmeyin derim.














Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın