Üç tarafı deniz, her tarafı fırınlar ile çevrili!

“Türk’ün kasaplar ile yok olmaya yüz tutan ilişkisini” önceki yazımızda değerlendirmiştik. Bu defa ise akıbeti et ürünlerine benzeyen deniz mahsulleri ile ilişkimizi masaya yatırmak istiyorum.

Asya bozkırlarından gelen bir topluluğun zengin deniz mutfağı olduğunu söylemek gerçekçi değil. Ancak deniz ürünleri ve mutfağı ile bin yılı aşan bir ilişkiyi de ciddiye almak gerekiyor.

Balık, Türk mutfağının hiçbir zaman alameti farikası olmadı ama hiçbir dönem de bugün olduğu kadar bizden uzaklaşmadı.

Çevresel sorunların yanı sıra bilinçsiz avlanmanın balık varlığımıza vurduğu darbelerin de etkisi ile balık sofralarımızın kaybolan değeri haline geldi. İlkokul sıralarında üç tarafı denizlerle diye başlayan Türkiye tanımlarının yerini başka sıfatlara bırakması an meselesi. Denizler yerinde duruyor ama biz tipik bir yarım ada ülkesi olma özelliklerimizi mutfaktan başlayarak kaybediyoruz.

Sokaktan çevirin insanları, bildikleri balık isimlerini saymalarını isteyin, hamsi, sardalyeden sonra teklemelerin başladığını göreceksiniz. Özellikle gençlerin deniz ürünleri ile ilgisi lahmacun ve pizzanın bin ışık yılı gerisinde. Haksız da değiller, harçlıkları ile gevrek parasını zor denkleştiren gençlerden öğle arasında levrek, çipura, midye tava yemelerini bekleyemeyiz.

Oysa ülkemiz zengin deniz ürünleri varlığı ile bilinirdi. Balık sadece denize kıyısı olan kentlerin değil, tüm ülkenin mutfaklarında yer alırdı. Kebapları ile bilinen Güneydoğu’da bile balığa ulaşmak ve tüketmek kolaydı. Şimdi bırakın Doğu, Güneydoğu’yu mutfak kültürü deniz ürünleri üzerine kurulu Ege kıyı kentlerinde bile balık tüketimi, kebabın, pizzanın gerisinde.

Deniz mahsullerinin sofralarımızdaki hüzünlü hikayesini tespit için öyle uzun yollu araştırmaya da gerek yok. Metrekareye üç-beş unlu mamul fırınının, her yurttaşa da üç-beş gevrek, boyoz satıcısının düştüğü memleketimizde deniz mahsulleri, alım gücü yüksek, sınırlı bir kitlenin tüketimine ihale edildi neredeyse.

Büyük marketlerde deniz ürünleri reyonu genelde yok. Bazı zincir marketlerde yer bulan tek tük balık reyonları ise kuş uçmaz kervan geçmez tenhalıkta. Oysa aynı marketlerin unlu mamul bölümlerine bakın, her an izdiham var. İnsanlarımız et gibi balık da tüketemiyor. Dayanıyoruz hamura, ekmeğe, gevreğe. Üstelik çok da haklı gerekçemiz var; “az para ile ailemizin karnını doyurmamız gerekiyor”…

Bizi önce etten ardından, denizden mahrum eden ekonomik koşulları ve müsebbiplerini öfkeli doktorumuz Canan Karatay’a havale ediyorum.

Bu arada geçen defa olduğu gibi gençlere yönelik bir kültür hizmeti daha verelim ve bazı yaygın balık türlerini gösteren görseli paylaşalım!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın