Öncelikle evlilik birliği içindeki aldatma eylemleri tüm hukuk sistemlerince “kusur/suç” olarak nitelendirilir. Bu Batı hukuku için de böyledir, dini ve kültürel motifleri baskın Doğu hukuk sistemleri için de aynıdır. Yani evrensel hukuk, evlilik birliği içindeki aldatma eylemini haksız fiil olarak nitelendirir. Bu haksız fiilin de hukukta cezai bir karşılığı vardır.
Evlilik birlikteliği içinde eşlerden birinin aldatma eylemi için haksız fiili gerçekleştirdiği üçüncü bir kişinin olması gerekmektedir. Çağdaş hukuk sistemlerinde genel olarak aldatan taraf cezalandırılmakla birlikte bu eylemi gerçekleştirdiği üçüncü kişiye ceza konusunda on yıl öncesine kadar ülkelere göre farklı uygulamalar bulunmaktaydı. Ancak Endonezya’da 2008 yılında görülen aldatma içerikli bir davada üçüncü şahsın cezalandırılması adeta milat oldu ve dalga etkisiyle çok sayıda ülkenin hukuk sisteminde yer buldu.
Yasak ilişki hukuk yoluyla teşvik mi ediliyor?

Gerçi Türk mahkemelerinde aldatmayı ispatlamak imkansıza yakındır. Çünkü ülkemizde mahkemeler bunun ispat adına neredeyse aldatma eyleminde cinsel ilişki görüntüsü isteyecek derecede süreci zora koşar. Her neyse, zor da olsa aldatıldığını ispat eden eş üçüncü şahsa manevi tazminat davası açar ve bunun sonucunda mahkeme, mağdur eşin mahkeme ve avukatlık masraflarını dahi karşılamayacak “sembolik” bir miktarı “manevi tazminat bedeli” olarak hükmeder. Genelde bu yönde verilen kararlarda hükmedilen tazminat miktarı trafik cezalarından bile daha düşüktür. Gerçi burada önemli olan tazminat miktarı değil, aldatılmanın hukuken tescillenmesidir.
Aldatanı hukuken koruma altına almak
Ancak son aylarda Türk yerel mahkemelerinin bu yönde verdiği manevi tazminatla sonuçlanan dava kararları Yargıtay 4. Dairesi tarafından bozulmaktadır. Yargıtay 4. Daire davaya konu olan olayların içeriğini dikkate almaksızın kararları adeta otomatiğe bağlamış gibi bozmaktadır. Yargıtay 4. Dairesi’nin akıl almaz bir yorum dayanak yapılarak getirdiği “korkunç” yaklaşım, sonuçları itibariyle sadece yeni şiddet ve cinayet vakalarını tetikleyebilir.
Yargıtay 4. Daire, “evlilik birlikteliğinde eşlerin taraf olduğuna, suç işlemiş dahi olsa üçüncü bir şahsın sorumlu tutulamayacağına” hükmetmektedir. Yani aldatan şahıs, ?Evet, ben ihanetin tarafıyım ve yuvanın yıkılmasına neden oldum? dese dahi, yüksek yargı engin hoşgörüsüyle ?Önemli değil, yaptığın senin yanına kar kalsın, hatta skor peşinde koşmaya devam et? diyerek haksız fiil ortağını adeta yüreklendirmektedir.
Yüksek yargının adeta evlilikte ihanete prim veren, hukuki dayanak sağlayan yaklaşımıyla ülkemizde aile kavramını bitiren hukuk uygulamalarına en tehlikelisi eklenmiş oldu. Boşanma nedenleri arasında neredeyse ilk sıraya oturan aldatma/ihanet içerikli boşanma davalarında ihanetin üçüncü tarafı, yani aldatan eşin yasak aşkı adeta hukuki koruma altına alındı.
Aldatılan eşlerin hakkını hukuk yoluyla aramasının yolunu kesmek, yeni şiddet ve cinayetlerin fitilini ateşlemez mi? Yazılı ve görsel medyanın gündeminden düşmeyen aldatma/ihanet kaynaklı şiddet ve cinayetten bundan sonra bu kararı verenler de sorumlu olacaktır.
Yüksek yargının kararı toplumu çok eşiliğe hukuken hazırlayacaktır.
Bu durumda bir tek şey söyleyebiliriz; yazıklar olsun…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.