İzmir denizden nasıl görünüyor?

Çorakkapı, Faik Paşa, Pazaryeri, Kurşunlu, Hatuniye, Servili Mescit’in minarelerine tırmanıp eski İzmir sokaklarını kuş bakışı seyretmişliğim vardır. Sadece minarelerden değil, Kadifekale surlarından, İtfaiye Kulesi’nden İzmir nasıl görünüyor diye baktığım günler olmuştur… Durum iç açıcı değil, aşağıdaki pejmürdelik yukarılarda da kendisini gösteriyor.

Tarihi Hasan Hoca Camisi, Tevfik Paşa Hamamı ve Anafartalar Karakolu en iyi Mezarlıkbaşı Katlı Otoparkı’nın üst katından ve müftülük binasından görünür. Sayın İzmir Müftüsü penceresinden kuş bakışı baksa, müftülük binasının bitişiğinde 18 Yüzyıl’a tarihlenen Hasan Hoca Camisi’nin yamalı kubbesini, sonradan kondurma teneke minaresini, kaçak ilave katı rahatlıkla görebilir…

Anafartalar Karakolu ve Hasan Hoca Camisi arasındaki müftülük binası ve karşısındaki devasa katlı otoparkın tarihi dokuyu nasıl ezdiğini mimarlık fakültesinde öğrencilerine ders olarak anlatıp göstermek lazım… Sadece cami ve mescitler değil, kıymetini bilemediğimiz eski İzmir hamamları gibi benzer kültür varlıklarına yukarılardan bakınca karşımıza virane görüntüler çıkıyor…

Amacım bu gün sizlere fiziki durumu hiç de iyi olmayan, kubbesinde derin ve ciddi çatlakları olan, yağmur yağınca altına kova konulan, bilinçsiz onarımlara mimari kimliğinden koparılmış cami, mescit ve hamamlarımızı anlatmak değil, zamanı gelince onları da anlatırım…

Kordon’da çadır konduların karşısında oturup sahilden İzmir’e bakalım, görüş alanımıza balkondan başka bir şey çıkmaz. Yarım yüzyıldır İzmir’e denizden bakmayı da unuttuk, İzmir’e denizden bakabilseydi, resmi adı Atatürk olan Konak Meydanı’na SSK, Sümerbank, Emekli Sandığı, Merkez Bankası ve belediye binaları inşa edilmez, Kordon’a ucube binalar dikilmezdi.

Şimdi rezidans modası gündemde Gazi Osman Paşa Caddesi, Necati Bey Bulvarı’na St. Polycarpe Kilisesi’nin yanına tarihin önünü kapatacak şekilde yeni bir rezidansa izin verildiğini öğreniyoruz… 15. Yüzyıl’a tarihlenen tescilli bir eserin yanına yapılacak çok katlı yapıya hangi gerekçeyle belediye ve koruma kurullarının izin verdiğini hep birlikte göreceğiz…

Bunca sivil toplum kuruluşu içerisinde, gazeteci ve televizyon yapımcısı, sevgili Hasan Tahsin Kocabaş’ın, kentin böğrüne hançer gibi saplanacak rezidans konusunu gündeme getirip televizyondan seslendirmesi, kentlilik bilinci taşıyan her yurttaş gibi benim de ilgimi çekti… Kenttin en işlek caddesine gökdelen dikmek için izin çıkarıp sıraya girenler rezidansların arka pencerelerinden temeli 2400 yıl önce atılan Kadifekale’ye bakıp eski İzmir’in önünü kapatmanın ezikliğini duyacaklar mıdır?

Kentlerin denizden görünüşü insanları her zaman etkilemiştir. 1874 yılında deniz yolculuğu yapıp İstanbul’a gelen İtalyan seyyah Edmon Do Amacis gemiden gördüğü İstanbul’u sayfalarca yazarak anlatır.

“…İstanbul sisler içerisindeydi. Süvariye, ‘İstanbul bu mu?’ diye haykırdım. Süvari kolumdan yakalayıp elini ileriye doğru uzattı, bir gemici ‘Ayasofya’ diye bağırdı! Sisler arasında başka kocaman kubbelerle, dalı olmayan dev gövdelerden meydana gelmiş bir ormana benzeyen, oraya buraya dikilmiş minareler ortaya çıkmaya başlamıştı… Süvari eliyle işaret edip bağırıyordu, ‘Sultanahmet Cami! Beyazıt Cami! Süleymaniye Cami!’. Ama onu artık kimse dinlemiyor sis süratle dağılıyor, her tarafta camiler, kuleler, yeşillikler, evler ve yine evler peyda oluyordu…”

Edmon Do Amacis gibi denizden İzmir’e gelen seyyahlar sanırım bu ucube gökdelenler yüzünden eski İzmir’i hiç göremeyecekler.

İzmir’in üstüne çöken görgüsüzlük sisinin dağılması için hepimize görev düşüyor…

Uyarıların için teşekkürler Hasan Tahsin Kocabaş…

(Fotoğraf: Atilla Özdemir)

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın