Turgutun yanıtı, ülkemizde toplumcu bir aydının yaşamının anlamı, yaşadıklarının özetidir adeta:
Kendim için çalıştım desem daha doğru olur. Ancak gördüğün gibi parayla pulla bir ilgim olmadı. Bütün kazandıklarımı karımla kızıma verdim. Bundan sonra da böyle olacak. Önemli olan, çalışmak ve parasız kalmamak. Bize yetecek kadar kazanabildiğimize göre, harcayamadıklarımızın kime gittiğinin üzerinde durmamalıyız. Neden yaşadığımızı sorgulamaya başlarsak, kolay kolay içinden çıkamayız. Önemli olan nasıl yaşadığımız.

Sizlerle paylaşayım istedim.
Güney Dinç, ilk gençlik döneminden itibaren yaşadığı kuşağın toplumsal değerlerini, yer yer yarı otobiyografik olarak işliyor bu romanında.
Satır aralarından içinize doğru, usulcacık, hiç bağırmadan, kendini ortaya koymadan, hüzünlü bir nehir akışıyla okuyorsunuz kitabı.
Ülkemizde ne yazık ki her on yılda bir kesintiye uğrayan demokratik yaşam sadece toplumun sağlıklı ilerlemesinin önüne engeller çıkarmakla kalmadı.
Her engeldeki kırılmalar insanların kişisel yaşamlarına da onulmaz hasarlar verdi, kapanmaz yaralar açtı yüreklerinde.
Yüreği özgürlük ateşi, emeğin, adaletin yüce değerleri ile dolu olan her dönemin gençliği, sanki hemen şimdi değişecek gibi şevkle, inatla, inançla tüm enerjisini ülkesi için harcadı.
Ancak her anti-demokratik, faşizan kırılmaların, insanların yaşamına acı, elem olarak kazınmasına rağmen, toplumsal gelişmenin durdurulamaz değişim yasası gereği yeni fidanlar, sürgünler boy vermeye devam etti, ediyor.
Güney Dinç’in de içinde bulunduğu 1960lı yıllar gençliğinin tüm kişisel çıkar, hedef ve beklentilerini bir kenara koyup olanca enerjisini hiç hesapsız, çıkarsız ülkesinin mutlu geleceği için harcamaktan kaçınmadığını görüyoruz. Özyaşam öyküsüne bir bakınız.
Romana dönelim.
Bir gün gelir, nankör sistemin tutsaklığındaki balık hafızalı toplumlumla yüzleşir Turgut.
İleriki yaşlarda, güney kasabasına yerleştiği, “yalnızlık köşesinde” unutuluşlar gelir bulur onu.
Duvardaki örümcek olur nankörlük.
Yaşanan vefasızlıklar, kaslarda erime, boğazda bir türlü sökülüp atılamayan balgam olur.
Karı-koca, evlat sevgilerinin ve de toplumsal emeklerin, kumsalda silinen ayak izleri gibi yitip gidişinden duyulan tarifsiz acılar, gün yüzüne çıkar bir bir.
Satır aralarındaki adı konulmayan bu sıkıntı, benzer hayatı yaşamış olanlara çok şey hatırlatır. Değeri bilinememiş, karşılığında bir ilerleme kaydedilememiş emekler!
Genç yaşlanmıştır. Yalnızlaşmıştır.
Bedenindeki değişimler sadece bir metafordur aslında.
Turgutun kederi, avuçlarından kayıp giden hayatı değil, asıl “uğrunda ömrünü verdiği değerlerin eriyip yok olması” karşısındaki çaresizliktendir.
Turgutun şahsında bir dönemin aydınınına, genç yüreğine şahit oluyoruz.
Olmazsa olmaz ilkeleri var. Üretkenlik. Umut.
Çekilen tüm acılara rağmen ilk gençlik değerleri, umut son nefesine kadar yere düşürülmeyecektir!
Nisandı. Duvardaki Örümcekteki Turgutun onulmaz bir yara gibi keder ve yalnızlığının içimi burktuğu günlerdi. Henüz Gezi başlamamıştı.
12 Eylül kırılmasından sonra, nerdeyse bin yıl gibi gelen yalnızlık günleri, 2013 gençliğinin muhteşem Gezi direnişleri sayesinde sona erdi.
Ne güzel enerjileri, ne güzel deyişleri var:
“Bu daha başlangıç, mücadele devam ediyor!”
İçimden Keşke Turgut da bu günleri görebilseydi” diyorum.
Ama, hacca gitmeye kalkışan karınca misali, vardığımız yer değil gittiğimiz yol önemliyse, yine Turgutun sözleriyle bitireyim:
Önemli olan nasıl yaşadığımız!
*Güney Dinç, Duvardaki Örümcek, Cumhuriyet Kitapları-2013
* * *
Güney Dinç kimdir?

1964-1970 yılları arasında Türkiye İşçi Partisinin Karşıyaka İlçe Başkanlığı İzmir İl Başkanlığı ve Genel Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunan Güney Dinç, 12 Mart Darbesinden sonra TCK 141/1. maddeye aykırılık savıyla tutuklanmıştı. Maden-İş Sendikasının eğitim seminerinde yaptığı konuşma nedeniyle Ankara Sıkıyönetim Mahkemesinde başlayan ceza davası sonucunda 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sekiz aylık tutukluluğun ardından Askeri Yargıtayın bozmasından sonra bu suçlamalardan aklanmasına karar verildi.
Daha sonra İzmir Barosu Başkanlığına seçilen Güney Dinç, 1988 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonunun bireysel başvuruları inceleme yetkisinin benimsenmesinden sonra bu kuruluşa Türkiyeden giden ilk başvuruları yaptı. Nihat.Sargın, Nabi Yağcı ve TBKP davaları ile İbrahim İncal, Mehmet Göç, Hasan Balıkçı, Erol Güngör adlarına yürütülen başvurular sonucunda ülkemizdeki insan hakları ihlallerine kaynaklık eden başta Anayasa TCK CMUK olmak üzere birçok yasanın değiştirilip yenilenmesi sağlandı.
Türkiye Barolar Birliğinin 2002 yılında kurduğu İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinin Bilim ve Danışma Kurulu ile Yürütme Kurulu üyeliklerinde görevlendirilen Dinç halen bu görevlerini sürdürmektedir.
Kamu personeline getirilen siyasal ve sendikal yasaklar ile bunlara karşı yargı yolunun kapalı tutulması Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yapılanması faili meçhul cinayetler gibi çeşitli konularda Güney Dinçin savunmanlığını üstlendiği kişi ve kuruluşlar adına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurular yaptı.Bu başvurular sonucunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar hukukun demokratikleşmesi açısından önemli yenilikler getirdi.
Güney Dinç Mimarlar Odasının İzmirdeki hukuk danışmanı olarak Eriytrai Antik Kentinin İzmir-Konak Alanının yapılaşmaya açılmasını önleyen İzmirin simgesi Kordonboyunun tarihi sit olarak korunmasını sağlayan kıyıların ve kamusal varlıkların yok edilmesini önleyen davaların savunmanlığını üstlendi.
İzmirli hukukçu, yazar, çevreci, insan hakları savunucusu Güney Dinç, Çok sayıda hukuk kitaplarının yanısıra en son olarak “Lütfiye ve Komşusu”, “Duvardaki Örümcek” kitaplarıyla roman yazımı alanında da ürün vermeye devam etmektedir.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.